28 Mart 2012

Haftasonu


Haftasonunda olan biteni yazacaktım ama hafta ortası oldu, ancak vakit bulabiliyorum!

Bu hafta çok hızlı başladı işyerinde ve benim işler bir anda arttı.
Şöyle ağız tadıyla gerine gerine, çaylı kahveli bir blog yazısı yazmak isterdim ama şu anda ancak satırbaşlarını yazmam olası.

Cumartesi günü arabamız tamire gittiği için biz de anneanne-dede evine gittik. Ama eve hiç girmedik :) Bambino ne zaman içeri adım atsak beni kolumdan sürükleyip dışarı götürmek istedi. Sokak çocuğu oldu çıktı başıma :P
Dışarıda arabalara, gelen geçene, kedi, kuş ve köpeklere baktı. Kendince konuştu onlarla.
Çok kısa aralıklarla içeri girdiğimizde ise yemek yedi beyefendi. Sonra hoop tekrar dışarı!

Bir ara dede bahçede tamirat yapacak diyerek arka bahçeye çıkardım oğluşu. Babam ve annem bahçe düzenlemesi yaptılar, ben de katıldım onlara. Ağaçları budadık, toprağı temizledik, çiçekler için yer yaptık, ortalığı  topladık.
Bu esnada Bambino serbest serbest takıldı bahçede. Buz dolu bir kova ile oynadı (evet yanlış okumadınız, bahçedeki kovanın içi buz doluydu). Başka bir kabın içindeki suyla oynadı, suyun içindeki dal parçalarına ve yapraklara baktı, elledi, yedi, çiğnedi, tükürdü. Suyu üstüne döktü. Toprakları oradan oraya taşıdı. Bahçede komşuların çocuklarından kalma lego parçaları buldu, onlarla oynadı. Budadığımız dal parçalarını taşıdı. Bahçe sulamak için alınan çiçek şeklindeki aparatla oynadı. Oynadı da oynadı :) Bir süre sonra Bambino tanınmaz hale geldi; üstü başı çamur içinde, çorapları ve üzeri ıslak, tam reklamlardaki "kirlenmek güzeldir" i anımsatan bir durum :)
Hemen yukarı banyoya çıktık. Bunca oyunun üstüne bir de banyoda oynadı minnoş. Sonra da üzeri değişti, aklandı paklandı, bir müddet anneanne-dede yatağında annesiyle dinlenmeye çekildi :)

Araba tamiri akşam 8'e kadar sürdü. Neredeyse eve gitmeyip orada kalacaktık ama kojo gelince gidelim evimize diyerek çıktık.

Ertesi gün sabah erkenden Bambinonun büyük anneannesine gitmek üzere kalktık. Ancak saatleri ileri alınmıştı bile, çoktan güneş tepeye çıkmıştı. Anneanneye gidip teyze ve anneanneyi aldık evlerinden ve yola koyulduk. Baharın gelişine tanık ola ola ilerledik. Karlar erimiş, tarlaları su basmıştı. Her yerde derecikler oluşmuş, yer yer pirinç tarlası gibi sular kaplamıştı tarlaları. Çeşmeler gürül gürül akıyordu. Doğanın uyanışını, muhteşem açık yeşil renklerini, koyun ve kuzuların otlaklarda dinlenmesini izlemek müthiş keyifliydi. Bir de Bambino yolun yarısını sabah uykusunda geçirince gayet güzel gittik.
Önce büyük teyzenin evine gittik. Enişte ve teyzemiz çaylarını içerken bulduk onları. Bahçede güzel bir masa hazırladık. Bambino önce çekingen davrandı ama kısa sürede aşina oldu herşeye. En çok eniştenin arabasını sevdi. Kendisini arkaya oturttu, kojoyla beni de ön koltuklara. Yarım saat kadar esir aldı bizi. Çıkmak istemedi, çıkmamızı da istemedi. Bahçeden gelen horoz seslerinden ürktüğünü fark ettik. O yüzden de çıkmak istememiş yavrum. Horozlar öttükçe taklit etti onları ama yanlarına gitmeye şiddetle karşı çıktı.

Teyze ile enişteden ayrılarak büyük anneanneye gittik. Bambino diğer teyzemizin 8 yaşındaki güzel kızının yanından ayrılmak istemedi. Üstine üstlük her fırsatta ona olan sevgisini yanına gidip ellerine yüzünü gömerek ya da dizlerine kafasını koyup sevgi şarkısı mırıldanarak belli etti :) Güzel kızımız ise bir yerden sonra rahatsız olmaya başladı Bambinodan. Ben de Bambinoyu uzaklaştırmak için başladım oyunlara :) Bambino büyük anneannesiyle de güzel anlaştı, onun bastonunu alıp kendi kullandı, yüzünü öpmesine her defasında izin verdi.

Bambino evi o kadar benimsedi ki bir süre sonra kendi kendine oraya buraya gitmeye, istediği şeyleri almaya ve oynamaya başladı. Bizim geldiğimizi duyanlar ya da anneannemi ziyarete gelenler eve gelip gittiği için devamlı hareket vardı ortamda. Biri geliyor, biri gidiyor, sofralar kuruluyor, çaylar demleniyor, sohbet muhabbet Bambinonun acaip hoşuna gitti. Çocuklar kalabalığı gerçekten çok seviyorlar :)

Öğleden sonra yolda uyusun da rahat gelelim istedim ama Bambino uykuya yenik düşünce uyku sonrası yola çıktık. Uykusunu almış ve enerji dolu bir bebeği 2,5 saatlik yolda devamlı koltuğunda oturtmak mümkün diyenler bana haber versin lütfen! Yarım saat sonra bizimki kalkmak, dolaşmak ve yürümek istedi. Mecburen kucağıma aldım bir süre. Sonra geri yerine oturttum. Dışarıdan geçen arabalara, kamyonlara baktık, boya yaptık, kitap okuduk. Derken bizimki tekrar meme emmek bahanesiyle kalkmak istedi. Bir otur bir kalk derken geldik eve ama benim pilim bitmişti çoktan! Annemleri bırakıp eve geçtik. Bambino neyseki kısa süre içinde uyudu.

Haftasonunun yorgunluğunu (!) işyerinde atarım umuduyla geldiğim işte hayalkırıklığına uğradım. İşler bir anda yoğunlaşıverdi.

Bambino ise haftasonu kalabalık ortamlardan ve devamlı anne babayla geçen zamanın ardından tabiri caizse sudan çıkmış balığa döndü. Bomboş evde bakıcı teyzesiyle birlikte yalnız kalıverdi. Bu hissiyatını da pazartesinden beri yaptığı huysuzluklarla hepimize gösterdi, hala da gösteriyor.

Bambino benden ayrılmaya hala alışamadı. "Alışır, alışacak başka çaresi yok" dediler, dedim ama ne zaman olacak bu bilemiyorum. Bu konuda çok üzgünüm.
DEVAMINI OKU

20 Mart 2012

Bahar Geldi

Üç gündür havalar iyiden iyiye ısınıp güneş bütün güzelliğini sergilemeye başladı. Ben hala temkinliyim ama Goog.le amca bile açılış sayfasına bahar çiçeklerini yerleştirdiğine göre İlkbahar geldi diyebiliriz :)

Goog.le ın bu tür uygulamalarını çok seviyorum, sabah bilgisayarı açınca böyle küçük sürprizler mutluluk veriyor bana :) Daha önce de Susam Sokağı ile ilgili görsellerini burada paylaşmıştım. Hey gidi çocukluğum hey!
DEVAMINI OKU

16 Mart 2012

Bambinolu Günler


Geçen hafta sonundan beri kojoyla ben nezle gripiz. Sadece iki gün vitamin desteği aldım, kojo ise bir gün. Onun dışında ilaç almadan; ıhlamur-limon-bal üçlüsü ve zencefil-bal ikilisi ile iyileşmeye çalışıyoruz. Bir de ben pazartesi salı raporluydum. İki günde toplam 5 saat ancak dinlenebildim ama vücut ona bile hasretmiş ki çarşambadan itibaren işe başlamama rağmen çok da kötü değilim.

Bu hastalıkla birlikte yorgunluğum iyice belirginleşti. Hatta sol gözümde tik başladı :)) Allahtan sadece ben fark ediyorum şimdilik, dışarıdan belli olmuyormuş. Yine de ne rahatsız edici birşey bu :)) Yaşlanıyorum dostlar :P

Bambino bizden hastalık kapmadı çok şükür ancak birkaç gündür diş çıkarıyor ve bu nedenle epeyce huzursuz. Dilini gösterip acıdığını ifade etmeye çalışıyor. Belki dili çıkan dişin olduğu yere değince acıyor. Diline elimi sürdürdü, o derece acıyor canı demek ki! :(

Bu huzursuzluğu bize hiperaktivite ve uykusuzluk olarak geri döndü tabi. Evin içinde abuk sabuk isteklerde bulunmaya, istediği olmayınca da bağırıp çağırmaya başladı. Çarşamba akşamı bir saat kadar mutfak tezgahının üzerinde dolaştı. Eline ne geçerse alıp inceledi, musluğu açıp süngerle bulaşık yıkadı. Baharatları inceledi, dolapları açıp tabakların yerini değiştirdi ve sonra geri koydu yerine. O tezgahın üzerinde çoğunlukla ayakta, ben de tam arkasında dikilerek bir saat kadar oynadık. Yani o oynadı, ben tetikte bekledim. Sonunda bir yolunu bulup ıslak çorap ve pantolonunu değiştirelim deyip aldım kendisini tezgahtan. Gidip üstünü değiştirdik. Ama Bambinonun hevesi bitmemiş ki yine mutfağa götürdü beni. Elimi tutup kucağıma gelmek istiyor ve sonra da parmaklarıyla gideceğimiz yeri gösteriyor. Süper kullanıyor beni anlayacağınız :))

Mutfaktan uzaklaştırmak için salonda babayla oyun oynayalım dedik. Bu sefer de konsolun üzerine çıkıp abajurlarla ve vazolarla oynamaya başladı. Rahat bir yarım saat de orada oynadık. Tabi bu arada uyku vakti geldi, geçti. Ara sıra "Uykun var mı?" sorularına kafasını iki yana sallayarak cevap verdi.

Bir yerden sonra benim bünye kaldırmamaya başladı olanları. Ayakta dikilmekten acaip yoruldum. Zaten de hastayım. Uykum var, daha doğrusu dinlenmeye ihtiyacım var. Ama Bambino hiç oralı değil.

Tekrar mutfak tezgahına çıktı saat 10'a doğru. Bu sefer dayanamayıp kojoya emanet ettim Bambinoyu ve olay mahalini bir süreliğine terk ettim. Totom koltuk yüzü gördü 3-5 dakika kadar. Sonra yine mutfağa gittim. Bizim oğlan zeytin kavanozuyla oynuyor yerde. Zeytinleri ağzına atıp bir iki ısırıp çekirdeğiyle beraber çıkarıyor geri. Ve kavanozun içine geri koyuyor :)) Yerler yağlı su. Tabi Bambino da  öyle. Baktım olacak gibi değil, oturup oynamasını seyrettim. Hevesi geçsin diye beklemeye başladım. Ama bizimki olayın çapını büyütüp ağzını zeytinlerle doldurmaya başladı. O noktada müdahale ettim artık.

Alıp oturma odasına götürdük Bambinoyu. Saat 10'u çoktan geçmiş. "Galiba bu çocuk odasında uyumak istemiyor" dedim birden. O sırada kojoyla oyun oynayan Bambino, benim koltuğun üstünde kıvrıldığımı fark etti ve yanıma gelmek istedi. "Belki de burada uyuyabiliriz" diye düşünüp yanıma aldım oğlanı. Emzirmeye başladım. Kojo da üstümüzü örttü, ışıkları kapattı ve koltuğun yanına yere oturdu. Bambino babasını yakınlarında istedi çünkü :) Kojoyla ben sızdık tabi saniyeler içinde. Bambino da uyum sağlayıp uyuklamaya başladı. Ne ara oradan kalkıp odamıza gittik hatırlamıyorum inanın.

Gece de ağlayarak uyandı minnoş. Hem de kaç kere. Sabah 6:30'da kalkmak istedi. Dün sabah çok zor ayrıldık. Tam evden çıkacakken emmek istedi. Tamam dedim oturdum salona.


İşte böyle geçiyor son birkaç gün. Mutfak tezgahında oynaması bize hiç yaramadı tabi. Gündüz bakıcı teyzesi öyle şeylere izin vermediği için akşam biz gelir gelmez mutfak ya da banyo tezgahına götürüyor beni. İnşallah yakında hevesi geçer :)

Dün ise Bambino ilk defa kendi videolarını izledi video ekranından. Söylemeye gerek yok, hipnotize olmuş gibiydi tonton. Öyle ki, onu salonda bırakıp karı-koca yemek yedik birlikte! Nefes almak için çocuklarını televizyon karşısına oturtan anneleri andım :)) Bambino kendi videolarını 5-10 kere izledi. Hatta aleti açma ve kapamayı öğrendi. Kojo da o izlerken portakal yedirdi oğlana. Hipnotize olduğu için ne yediğini anlamadan bir tabak portakal yedi bizimki.

Video işine çok sevindiğimi söyleyemeyeceğim. Ama bir gün bir şekilde bu olacaktı, bundan da kaçış yok. Akışına bıraktık, yaşıyoruz işte. Kojoya kalsa her gün yarım saat bir saat izletip rahatına bakar eminim :)) Ben ise henüz o sınırda değilim. Bakalım nasıl olacak bundan sonra? :)

*İlk fotoğraf Bambino bardakla bana su doldurtup o suyu içmeden yere dökmesinin ardından tuvaletten fırça getirip yeri silmesi esnasında çekildi. Bu işi çok seviyor bizimki :) 
İkinci foto ise alüminyum folyoyu parçalara ayırıp elime verirken :)
DEVAMINI OKU

9 Mart 2012

Buraya Gitmek İstiyorum

Plitvice Lake, Croatia

Buraya gitmek istiyorum. Fena halde!

Bambino doğduğundan beri benim yıllardır yerinde duramayan bedenim ve aklım gezmelere tozmalara ara verdi. Ama Bambinoyu büyütürken gittiğim yerler ara sıra aklıma gelirdi, hala da geliyor. Bazen tekrar tekrar geziyorum. Bakınız bu yazı.

Artık işe başladım, para kazanabiliyorum, e Bambino da büyüdü biraz. Bendeki gezme aşkı tekrar alevlendi.

Gidemesem de sanal ortamda geziyorum, nerelere gitmeli, neler yemeli yi araştırıyorum. Belki bir gün gerçek olur, olmazsa da böylesi de güzel be! (Züğürt tesellisi)

Yalniz olay şu ki, benim canım yurt içinde değil yurt dışında gezmek istiyor. Dilini bilmediğim yerlerde dolaşmak, bir nevi kaybolmak istiyor.

Beni kimsenin tanımadığı, tahminler bulunup İtalyan ya da İspanyola benzettiği yerler bahsettiğim.

Neyse, bugün sanal ortamda dolaşırken yukarıdaki fotoğrafı gördüm, yeryüzündeki cennetlerden biri; Plitviz Gölleri. Hırvatistan'da bulunan bu onlarca göl ve şelale UNESCO Dünya Mirası'na alınmış.

Belli mi olur, bir gün gidip görmek de kısmet olur belki!
DEVAMINI OKU

4 Mart 2012

Bambino 17 Aylik

Gunler, haftalar, aylar su gibi geciyor. İste Bambinonun 1 ayi daha geride kaldi. Bu son ayda gozlemledigim noktalari siraliyorum:

Agzi laf dolu :) Kendi kendine birseyler soyluyor, genelde anlamiyorum. "Dadadadadaaaa" "gigigigiiii" "ajiiii" gibi Bambinoca kelimeleri var :)

Duygularini kelimelerle ifade edemeyince ciglik atiyor. Bunu cok mutlu oldugunda, ici icine sigmadiginda yapiyor. Mutlu mutlu cigliklar bunlar :) Oyle guzeller ki :) Bir de heyecanlaninca ya da birseyin hemen yapilmasini istediginde oldugu yerde bacaklarini kaldirip indiriyor, ellerini havada kaldirip indiriyor.

Beni bir yere goturmek icin gelip elimden tutup cekiyor. Oldukca da guclu,  kaldiriyor beni ceke ceke :) Sabahlari yatakta biraz simariyoruz ailecek, simarma bitip de kalkmak istediginde once pijamamin onunu kapatiyor (memeyi kapat artik demek bu), sonra beni cekip yatakta dogrultuyor, sonra yatagin ucundaki terliklerimi getirip elime veriyor ve kalkmam icin cekiyor beni, "iiih, iiiiiih" sesleriyle disariyi isaret ederek.

En sevdigi renk saks mavisi.
En sevdigi meyve kivi ve elma.
En sevdigi oyuncagi ayicigi ve kedisi.

Bu aralar benimle okudugu kitabi Tubitak yayinlarinin "Cevremiz ve biz, yeryuzu" kitabi.
Babasiyla en cok tamirci ve matkap resimlerine bakip alet sesleri cikarmayi seviyor.

Birkac kere gitmis oldugumuz evleri ve kisileri taniyor artik ve o evlerde yabancilik hissetmeden vakit gecirebiliyor.

En sevdigi icecek anne sutu :)

K.aka yaptiginda p.oposunu yikamamizi cok seviyor.

Banyo yapmaya bayiliyor. Banyodan cikar cikmaz memeye yapisiyor, havluya sarili vaziyette emmeye basliyor yumurcak.

Alerjiler aynen devam. Gezmelerde gordugu her yiyecegi tatmak isteyip de tadamamasi icimi parcaliyor. O yemiyor diye ben de yemiyorum cogu seyi, ya da gizlice keyfine varamadan tikiyorum agzima. Kres ve okul zamani nasil olacak bakalim.

Cumartesi sabahlari oyun grubuna gidiyoruz, o haftaki bulusma neredeyse oraya. Bazi cocuklari tanimaya basladi. Arhan'i gorunce gulumsedi son gidisimizde mesela ve onunla birlikte olmayi sevdigini gosterdi.

Su ile oynamaktan sonsuz keyif aliyor. Su sisesi, damacana, sebil, lavabo, musluk, sunger, banyo tasi, ic ice gecen kaplari ile surekli oynayabilir :)

Gece uykulari hala cok parcali ve tilki uykusu modunda.
Yer yataginda ailecek birlikte yatiyoruz hala.

Buyudukce babaya duskunlugu artiyor. Biraz da rekabet var sanki :) " Babam gozumun onunde olsun ama sadece ben istedigimde bana sirnassin, annemle arasinda fiziksel temas olmasin mumkunse" modunda genelde. Yatarken babaya  eliyle "del, delll" yapiyor ve ikimizi birden istiyor yaninda. Ben hemen her gun, kojo da bazi gunler uyuyakaliyoruz yaninda.

Disaridan ya da yukaridan gelen her sese duyarli. Ne oldugunu bize anlattiriyor her defasinda.

İnce motor gelisimi kaba motora gore cok daha onde. Kucuk delikleri doldurma, minnacik seyleri kavrama, bosluklara birseyler koyma konusunda oldukca basarili. Ancak henuz tek parcalik yapbozu bile tam olarak yerine yerlestiremiyor.

Herseyin yerini biliyor evde ve mutlaka yerine koymak istiyor esyalari, hem de bizzat kendi koyuyor, biz koyarsak olmuyor.

Kucuk el supurgesiyle yerleri supuruyor, bezle masayi ve yerleri siliyor. Cocuk isci oldu cikti :) Camasir makinesine camasirlari koyuyor, islak camasirlari cikariyor, bulasik makinesini bosaltiyor, yemek yaparken tencere cikariyor, cay suzgecini bosaltip cay koyuyor, fasulye ayikliyor, firina bakiyor yemek pisti mi diye...

Kendi yerken oyuncaklarina da yemek yediriyor, onlar yerken "namnamnam" diye ses cikariyor.

Bir seyi sevince mutluluk sesleri cikariyor ve yapabiliyorsa o nesneyi alip sol omzuna koyup kafayi sola yatirarak mutlulugunu belli ediyor.

Durup dururken mutluluk sesleri cikararak gelip bana sariliyor. Ben de ayni seslerle karsilik veriyorum Bambinoya. Tarif edilmez bir mutluluk ve sukur ani benim icin...

Birinin cani yandiginda onun icin uzulup agliyor. Gercekten! Cok hassas ve vicdanli masallah. Benim canim yandiginda aglamakli oluyor. Baskasi icin de gecerli bu. Gecen gun dergideki cocuk "mavi pantolon giymek istemiyor, sevmiyor onu" diyince epey agladi. Ya cocuk icin uzuldu ya da maviyi sevmemesine icerledi, bilemiyorum.

Her soyleneni anliyor ve ona gore davraniyor. Yapilacak seyleri " Simdi sunu sunu yapicaz, sonra soyle olacak" diye anlatiyorum, kendini ona gore ayarliyor Bambino. Yalniz benden baska ne yapilacagini onceden anlatan pek yok, digerleri direkt yapiyor birsey anlatmadan. Yapi meselesi sanirim...
DEVAMINI OKU

1 Mart 2012

Windsor Castle / Windsor Kalesi

Ağustos 2009'da yapılan bir geziden fotolar ve notlar. 
Londra'ya yaklaşık 45 dk uzaklıkta bir Kale burası.
Windsor Kalesi.
Bu kale, dünyanın hususi ikametgâha tahsis edilmiş ve tarihin en uzun süreli ikamet halinde bulunan kalesidir.

Phillippa Gregory'nin "Boleyn Kızı"  kitabını okuyanlar, bu çalkantılı dönemin ev sahiplerinden biri olan Windsor Kalesi'ni hemen hatırlarlar :)



Buckingham Sarayı ve Edinburgh'daki Holyrood Sarayı ile beraber Britanya monarşisinin resmi ana rezidanslarından biridir. Kale Berkshire'da bulunan Windsor şehrindedir. Sarayın alt kısmından Thames Nehri nehri güneye doğru yol alarak başkent Londra'ya doğru akar.



Kraliçe II. Elisabeth yılın birçok hafta sonunu Windsor Sarayı'nda geçirir.Bu vesile ile binayı hem devlete ait kabullerinde hem de özel amaçları için kullanır.



Kuzey yakada, kraliçe yokken açık olan eyalet daireleri var. Konukların ağırlandığı bu odalar, ilgi çeken tablo, mobilya ve hazinelerle dolu. 
VIII. Henry'nin zırhı ve Nelson'un ölümüne neden olan kurşun da bunlar arasında. 

 40 odalı evde işleyen asansörler, elektrikli lambalar var ve evdeki beş banyonun çeşmelerinden sıcak su akıyor. Evin mobilyaları zamanın öncü zanaatkarlarının elinden çıkma. 




The Albert Memorial Kilisesi, Kraliçe Victoria'nın isteğiyle 1861'de Windsor'da ölen kocası Prens Consort için bir anıta dönüştürülmüş. 
Kraliçe Victoria ve Prens Albert de bu topraklardaki Kraliyet Kilisesinde yakılmış. 



Kale İngiltere'nin 900 yıllık tarihine şahitlik etmiş. 
268 tenis sahası büyüklüğünde. 
1992 yılında kalede çıkan yangın, yaklaşık 100 odaya zarar vermiş. Şans eseri bu odaların bir çoğu boş olduğundan, kraliyet sanat koleksiyonunda bulunan paha biçilmez herhangi bir eser zarar görmemiş. 
Kalede Rembrandt, Rubens, Canaletto ve Gainsborough gibi sanatcıların eserleri bulunmaktadır. Yine kalede yer almakta olan Kraliçe Mary'nin oyuncak bebek evi, dünya üzerindeki en ünlü oyuncak bebek evi olma özelliğini korumaktadır. Bu bebek evi, Sir Edwin Lutyens tarafından 1923'te tasarlanıp Kraliçe Mary'e hediye edilmiştir.


Kraliçe'nin genel olarak hafta sonlarında kalarak, resmi davetler verdiği kale, deniz aşırı ülkelerden gelen resmi konukların ağırlanması için kullanılmaktadır.
 St.George salonunda bulunan yemek masasında 160 konuk ağırlanabilmektedir.

Bir çok düğüne ev sahibi olan Windsor Kalesi aynı zamanda, Prenses margaret'in de cenaze törenine ev sahipliği yapmıştır.




Hans Holbein tarafından Anne Boleyn'in mahkeme sırasında çizilmiş olan portresi


Kalede yiyecek ve içecek olmadığından karnınızın tok olduğuna emin olun. Çünkü dışarıdan yiyecek ve içecek getirmek yasak. Sadece dondurma ve şişe su alabilirsiniz. Ama kendinizi tutup Kaleyi gezdikten sonra Windsor sokaklarında turlayıp güzel bir pub'da da yemek yiyebilirsiniz.








Windsor kalesi ile ilgili Anne ve Bebişi Esra'nın  MK yaklaşık Bambino kadarken yaptıkları gezinin fotoları ve notları için tık tık. Şimdi düşünüyorum da biz Bambino'yu bu tür gezilere alıştırmakta geç bile kaldık. Neyse, ben de suçu bu sene gitmek bilmeyen kar ve kış koşullarına atayım :P

Kaynaklar bu ve bu 
DEVAMINI OKU

SOSYAL AĞLAR


İZLEYENLER

Blog Arşivi

HER GÜN MUTLAKA

NE ARADINIZ, YARDIMCI OLALIM?

Kişisel Blog

Copyright © Benden ve Bizden | Powered by Blogger
Design by Lizard Themes | Blogger Theme by Lasantha - PremiumBloggerTemplates.com