28 Ekim 2014

Rehberlik


Bir konu var aklımda bir süredir, işin içinden çıkamadığım, kendimi bile net olarak çözemediğim.

Bildiğim bir yöntemi uygulayayım dedim dün akşam.

Yatarken dua ettim: "Şu şu şu konuda rehberlik istiyorum, Allahım bana bir işaret gönder lütfen" dedim.

Bu niyetle yattım, rüyamda işaret görmeyi bekliyorum. Ki hamilelikten midir nedir bu ara gördüğüm rüyalar film gibi, bir de canlı kanlı ki sanki gerçekten yaşamışım gibi kalkıyorum uykudan.

Bu defa da öyle olur beklentisiyle uykuya daldım.

Gece 3 gibi uyandım. Burnum kurumuş, kaloriferin üzerine ıslak havlu koymuyorum birkaç gündür.
Kalkmışken tuvalete gidip su içeyim dedim.
Geri yatağa geldim.

Daha hiç rüya görmediğimi fark ettim.
"Sabaha kadar daha vakit var, görürüm herhalde" dedim ve Bambinonun Ikea'dan aldığında "Nereye koyacağız bunu?" diyerek çemkirdiğim ama son haftalarda karnımın bir numaralı destekçisi haline gelen peluş koca fok ve yavrusunu dizlerimin arasına sıkıştırıp sağ yanıma döndüm.
Ikea fok - Nam-ı Diğer Hamile Yastığı
Gözlerimi kapattım.

Ama yok, uyku muyku yok.

Sol yanıma döndüm bir de, pozisyon değişince uyku gelir belki.

Yok, tık yok.

Geceleri uyumayan ve kol ve bacak hareketleriyle beni de uyandıran kızım bile uyuyor karnımda.

"Birazdan uyurum herhalde" diyerek kendime telkinlerde bulunmaya başladım.

Vakit geçti, geçti, geçti; bende hala uyku yok.

Saate baktım, 4 olmuş.

Bir saattir dönüp duruyorum uyuyacağım diye.
Ama uyumam lazım, daha rüya göreceğim, işaret alacağım, çok işim var :)

Bir süre sonra gece lambasını yakıp başucumdaki kitabı okumaya başladım. N'apayım, kitap okuyunca uyku gelir belki.
O arada karnımdan sesler geldi, acıkmışım belli ki.
Odanın yanındaki balkonda muzlar vardı, aldım bir tane, gönderdim mideye.
Açlığı bastırdım, kitaba devam edebilirim.

Birkaç sayfa okudum ki Bambinonun sesini duydum.
Babasıyla birlikte uyumuşlar, aynı yatakta.
Babasına soruyor "Baba, sabah oldu mu, kalkabilir miyim?" diye.
Kojo uyuyor tabi, dilinin ucuyla mırıldanıyor birşeyler.
Ses kesiliyor.

Bir 5-10 dakika sonra tekrar geliyor Bambino'nun sesi.
Kitabı bırakıyorum elimden.
"Nasılsa uyumuyorum, benim yanıma gelsin de kojo rahat uyusun en azından" diyorum ve Bambinonun kapısını tıklatıp kendisini çağırıyorum.

Mahmur bir ifadeyle odama geliyor Bambino.
Terlemiş soğumuş, taze ter kokusu dolduruyor yatağı.
Mis gibi geliyor bana :))

Bambino'nun da uykusu yok benim gibi, belli.
"Sohbet edelim anne" diyor.
"Tamam" diyorum.

"Biliyor musun yarından sonraki gün tatil oğlum"
"Kaç gün tatil, uzun mu?"
"Yok kısa bir tatil, bir günlük"
"Ama ben çok üzülürüm. Ya iki gün tatil olsun ya da çok uzun tatil olsun anne. Yarın tatil olsun, sonraki gün de tatil olsun, sonraki gün işe gidin."
"Oğlum ya sıfır gün tatil olsaydı, bir gün tatil hiç tatil olmamasından iyidir"
"Hayır istemiyorum. İki gün olsun ya da hiç olmasın"
İç ses: Yine kendi kendine kurallar türetip gerçek hayatın ona uygun olmadığını fark edince boş yere üzülüyorsun be evladım, ne güzel işte tatil tatildir!!
"Tamam oğlum. Bu konuda farklı düşünüyoruz. Ben bir gün tatil olacağı için mutluyum. Sen bir gün tatil olmasını sevmedin."
"Neden bir gün bayram ki, daha uzun yapsalardı bayramı?"
Bu konuda daha fazla konuşmak istemiyorum.
"Tamam oğlum, ben tatil yapmam, işe giderim."
"Tamam"

Konuyu değiştiriyoruz.

"Bambino, yakında seninle uzun bir tatile gideceğiz"
"Kaç gün?"
"2 günden daha fazla, tamam mı?"
"Tamam... Gittiğimiz yerde kostüm giyenler olacak mı?"
"Bilmem, olmaz herhalde"
(Kostüm giyenlerden feci halde korkuyor. Marketlere giremiyoruz artık, o derece.)
"Bence biz hep evde kalalım, hiç dışarı çıkmayalım"
"O zaman okula gidemezsin. Spora da gidemezsin. Parka da gidemezsin. Dışarıda yapılacak eğlenceli şeyleri hiç yapamazsın."
"Okulda kostüm olmuyor, oraya giderim. Sporda da kostüm yok. oraya da giderim. Başka yere gitmem."
"Korkmak normal yavrum. Hepimiz bir şeylerden korkarız. Ama korksak da eğlenceli şeyleri yapabiliriz. Yoksa hayat çok sıkıcı olur."
"Hayır anne, yapmayalım. Tatile de gitmeyelim. Hep evde duralım."

Bu muhabbet de çözümsüz bir noktaya geldi, bravo bize.
Bambinoyu ikna edemeyeceğimi fark ettim, daha fazla da çabalamak istemiyorum artık.
Daha uyuyacağım da rüya göreceğim :))
Zaten saat 5 olmuş.

O sırada ezan okunmaya başladı.
Sabah ezanından sonra bir uyku çöküyor insana, o nasıl birşeydir öyle.
Direnmek çok zor olur hep.
Bana öyle oluyor en azından.

O sırada Bambino "Anne, sana bir şarkı söyleyeyim mi?" diye sordu.
"Söyle" dedim.
Başladı bizimki:
" Cumhuriyet en iyi yönetim şekli.
   Bize onu Atatürk armağan etti."
"Çok güzel!"
 Genelde okulda neler yaptığını anlatmaz ama ara sıra öğrendiği yeni tekerlemeleri, şarkı ve şiirleri hiç ummadığımız anda söyleyip şaşırtıyor bizi.

Bu dizelerle sabahı karşıladık.
Bir ara dalmışız ikimiz de.

Sabah uyanması çok zor oldu benim için.

Akşam sorduğum soru mu? Rüya gördüm mü?

Evet, bazı rüyalar gördüm. Ne gördüğümü pek hatırlamıyorum.
Ama nedense tek bir kelime kafamda yankılanıyordu uyandığımda:
"Bekle"
Rüyaları hatırlamaya çalıştım bir süre, yeniden dalıp devamını görmeye bile uğraştım.
Ama çok parçalı şeylerdi hatırladıklarım ve beynimde yankılanan sesle uzaktan yakından ilgileri yoktu.
Ama işte o ses hepsini bastırıyordu bir şekilde:
"Bekle"

Hayrolsun inşallah..

Fotolar buradan ve buradan
DEVAMINI OKU

24 Ekim 2014

İnciler

- Anne, ben babayı sevmiyorum.
-Aaa, neden oğlum?
- Çünkü tıpkı B. Amca gibi kokuyor, çok kötü!

B. Amca cağ kebabı yapan, neredeyse her haftasonu gittiğimiz çok tatlı bir amca. Ben onun hiç koktuğuna şahit olmadım ama sanırım et kokusu üzerine siniyor ve Bambino da bunu kastediyor :)
****

Geçenlerde Bambino üst kattaki komşu teyzemizi görmüş ve sormuş:

-O koca sesli adam senin kocan mı?

Kadın Allah'tan çok gülmüş sadece, "Evet, benim kocam" demiş. Geçenlerde kendisi anlattı bana bunu :)
****

- Bambino, yarın işten erken geleceğim. Öğleden sonra yola çıkıp İstanbul'a gideceğiz.
- Ama ben şimdi çok üzüldüm anne.
- Neden oğlum?
- Keşke tam gün tatil olsaydı, hiç işe gitmeseydiniz.... Bence yarın gitmeyelim, ondan sonraki gün hep tatil değil mi, o gün gidelim.

Kendince kuralları var çocuğun, işe gidilen gün hep işte geçirilir kuralı buradaki :))
Hayatı kendine zindan ediyor, bir bunu anlatamıyorum :(
****

- Anne, cakcak da bizimle gelecekmiş.
- Peki, gelsin bakalım.
- Anne, cacak ın soyadı ne biliyor musun?
-Hayır, nedir?
-jakjak.. cakcak jakjak.

Cakcak Jakjak Bambinonun yeni hayali arkadaşı. Aklına esince onunla konuşuyor, onun nerede ne yaptığını bize anlatıyor. Anlattığına göre Bambino ile aynı yaştaymış.

Benim de küçükken bir hayali arkadaşım varmış, işaret parmağımı havaya kaldırıp "Gül" diye başlarmışım sohbete. Benzer bir deneyimi yaşamış biri olarak Bambinonun hayali arkadaşına hiç ses çıkartmıyorum tabi :) Annemle babam hala anlatırlar benim Gül ile olan maceralarımı :)
DEVAMINI OKU

14 Ekim 2014

İkinci Gebelik - 23. Hafta


Bab.yc.ent.er'dan gelen haftalık mailler de olmasa hamile olduğumu bile unutabilirim, o derece :)

2. kez hamile olmak çok farklı gerçekten. En önemlisi evde zaten halihazırda 7/24 vaktinizi alan bir afacan bulunması. Onun yemeği, ilacı, tuvaleti, banyosu, uykusu, oyunu, gezdirmesi tozdurması derken zaten günler geçip gidiyor. Tüm zamanınız ona ait bir nevi. O nedenle karnınızdakini düşünmek için vaktiniz ve enerjiniz olmuyor çoğunlukla. Doğa neyseki mükemmel işliyor, vücudunuz zaten bu iş için yaratılmış. Size fazla bir şey bırakmıyorlar.

Hamile yogasına başladım. Grupta ikinci çocuğa hamile bir tek ben varım. Acaba anneler ilk çocuktan sonra böyle şeyleri tamamen bırakıyorlar mı diye düşünmedim değil :) Nasılsa bir kere yaşadım, vücudum ne yapacağını biliyor, ne gerek var spora, yogaya falan? Böyle mi diyorlar acaba? Yoksa ilk çocukla uğraşmaktan fırsat mı bulamıyorlar bunlara? Yoksa maddi açıdan mı kaygılılar? Bilmiyorum. Ama grupta yaş olarak küçük olmama rağmen deneyim olarak daha ileride olduğum için epey ilgi gördüğümü söyleyebilirim :) İngiltere'de aldığım hipno-doğum dersleri oldukça sık soruluyor. Neyseki Maria Mongan'ın kitabı Türkçe'ye de çevrildi ve hipno-doğum kursları ben TR'ye geldiğimden beri epey yol katetti. Şimdiki hamileler doğum koçu, ebe, hipno-doğum kursu, emzirme danışmanı bulmak konusunda daha şanslılar, büyük şehirlerde seçim şansları bile var.

Bambina artık 1 kiloyu geçti, büyümeye devam ediyor. Bu hafta bir mango büyüklüğüne ulaşmış. Artık benim hareket ettiğimi ya da durduğumu anlayabiliyormuş. Dans edersem bunu hissedebilirmiş :) Abisinin gece yanımda yatarken attığı tekmeleri de hissediyor, net olarak söyleyebilirim. Zira o da başlıyor içeriden tekme atmaya :)) İçten ve dıştan tekme yiyorum gece boyunca :)))

Bambina da abisi gibi hareketli bir bebek olacak gibi, attığı tekmelerle "Hey, beni unutma, ben de buradayım!" diyerek kendini hatırlatıyor devamlı :) Üstelik Bambino sadece bacak çalışıyordu, bu kız hem kol hem bacak çalışıyor, hakkımızda hayırlısı, ne diyeyim :))

Her hamilenin olduğu gibi elim gayri ihtiyari karnıma gidiyor, özellikle tekme atmaya başladığında. Bazen duruyor Bambina, bazen hiç durmadan devam ediyor. Gece tekme attığında hemen uyanıveriyorum. Bazen pozisyon değiştirince hareketleri duruyor. Bazen de devam ediyor.

Geçen gece kafasının rahmin sağ tarafına sıkıştığını hissettim, müthiş bir sıkışıklık hissi ile uyandım. Hemen soluma döndüm ve biraz aşağı kaymasını sağladım. 

Bambinoda öğrenciydim, yürüyordum, arabam yoktu, trene binerdim, metroya binerdim, yanıbaşımızdaki parkta yürürdüm, koca Strand Caddesi'ni arşınlardım. Hareketliydim. Bambinada durum farklı. İşe araba ile gelip gidiyorum, bütün gün masamda oturuyorum, hafif de olsa topuklu ayakkabı giyiyorum, akşam eve gidince yorgun düşüyorum. Hareketsizlik diz boyu yani. Yoga biraz rahatlatıyor beni, en azından haftada 2 saat bebeğim ve kendim ile ilgileniyorum. Yoga grubunda günde 5 km yürüyenler var. Kıyaslama yok, herkesin koşulları farklı :)

Bebeğin kulakları duymak için son sürat hazırlık yapıyormuş. Hatırladığım kadarıyla 6. ayda duymaya başlayacak. Yani az kaldı :) En çok abisinin sesine maruz kalacak belli, zira Bambino okula başladığından beri yüksek sesle konuşmaya başladı. Galiba grup içinde kendini dinletebilmek için bağırıyor, öyle tahmin ediyorum. Normal konuşması bile yüksek sesli. Benim gibi yüksek ses hassasiyeti olan biri için bazen "Ses ayar düğmesi olsa bu çocukta" diye düşünmeden edemiyorum :)))

Geçen haftalardaki hastalığımı büyük ölçüde atlatsam da hala akıntım ve gece burun tıkanıklığım olabiliyor. Fark ettiğim en büyük şey, hayvansal gıdaların bu durumu feci tetiklediği. Süt, peynir, yumurta hiç iyi gelmiyor. Elimden geldiğince yememeye çalışıyorum. Bir tek yoğurt yiyorum, o bile bazen mukusu artırıyor. Glutensiz beslenmeye devam. Dilerim Bambina çok sağlıklı bir bebek olur, alerji ve egzama gibi sorunları olmaz. Bambinoda yediklerimin bana yaptıklarından haberim yoktu, bu defa daha bilinçliyim; arada bir kaçırsam da.. Balık yağı, probiyotik, kalsiyum tablet, multivitamin ve bebekte iyot eksikliğine karşı gün aşırı olmak üzere bir takviye kullanıyorum.

Bir yandan tekmeleri yedikçe günlerin çabuk geçmesini ve bedenimin tekrar bana ait olmasını istiyorum, diğer yandan da bu sürecin hiç bitmemesini, kızımı sürekli içimde taşımayı. Annelik ve kadınlık hormonları iş başında işte :)) Bambinoyu bile tekrar içime sokasım var, o derece :) Ama ne istersem isteyim, zaman kendi hızında ilerliyor, olması gerekenler olması gerektiği zamanda ve şekilde yaşanıyor. Hayatın ritmi hiç şaşmıyor, evrensel kanunlar hiç aksamıyor. Ne güzel :) İnsanın her sabah olduğunda güneşin doğacağını, akşam olunca ayın görüneceğini, kış gelince ağaçların yaprak dökeceğini bilmesi ve bundan emin olması ne kadar güzel :)

DEVAMINI OKU

8 Ekim 2014

Macera Dolu Beş Gün


Bir önceki yazımda gitmekle kalmak arasında kararsız kaldığımı, ikisinin de artıları eksileri olduğundan bahsetmiştim. Gelecek yıl Ağustos ayına kadar sürecek olan "dualite devreme" resmi olarak girdiğimi buradan anlıyorum.

Cuma günü sabahtan Bambino ile dışarı çıktık. Bir önceki gün okulda hazırladığı bayram kartını babannesine göndermekti niyetimiz. Önce kırtasiyeye gidip zarf aldık, sonra da postaneye gittik. Postanenin kapalı olduğunu görünce, bir sonraki durağımız olan markete doğru yola çıktık.

Tam o sırada kojo aradı.
"Selam, n'apıyorsunuz?"
"N'apalım işte, bıdı bıdı bıdı.."
"Haydi hazırlanın, Antalya'ya gidelim."
"Aaa, hayırdır, nereden esti?"
"Bizim şirkette herkes gidiyor, biz de annenlerden anahtarı alıp yola çıkalım"
"Ee iyi, peki o zaman"

Tıpış tıpış eve geri döndük. Saat sabah 10:30.
Başladım eşya hazırlamaya.
Kaldırmış olduğum yazlık kıyafetleri tekrar çıkarttım, hepimize kıyafetler ayarladım.
Evi toparladım, mutfağı temzledim.
Yolda yemek için birşeyler hazırladım.
Buzdolabını elden geçirdim, bozulacak gibi olan yiyeceklerin bir kısmını yanımıza almak üzere hazırladım.
Bambino ile ilgilendim, kitaplarını ve oyuncaklarını hazırladık birlikte.
Banyo yaptım, Bambino da banyoda oturup beni bekledi :)
Annemi aradım, adres ve anahtarları hazırlamasını rica ettim.
Saat 12:30'da kojo geldi.
Birşeyler atıştırdık ve eşyaları arabaya yükleyip yola çıktık.

Anneme uğradık, adresi aldık.
Bir torba dolusu anahtar aldık, biri açmazsa diğeri açar diyerek hepsini verdi annecim :)
13:30 gibi yola koyulduk.
Tıngır mıngır, dura kalka (çocukla başka türlüsü mümkün değil) yol aldık.
Bu arada Antalya'ya ailecek ilk defa gidiyoruz.
Annemlerin evine de öyle.
Burdur mu Isparta mı üzerinden gidelim sorusuna Isparta diyerek yanlış bir yanıt verdik :)
Zira, Isparta'ya ulaştığımızda hava kararmıştı, trafik feci artmıştı.
Meğer seçtiğimiz yol dağ yoluymuş, tek şerit yol üstelik.
Virajlar keskin, sollama yapmak zor.
Isparta'dan Antalya'ya ulaşana kadar ömrümüzden ömür gitti diyeyim, siz anlayın.

Antalya'ya geldik, hoşgeldik.
Eve uğramadan yemek yiyelim dedik, durduk bir yerde.
Annemler devamlı arıyorlar bu arada:
"Neredesiniz, vardınız mı, baban arabadan anahtar buldu, inşallah bunlar değildir, bir bakın bakalım!!"
Biz gayet rahat:
"Yok canım, bir torba dolusu anahtar verdiniz, herhalde biri açar kapıyı, rahat olun"

Yemekten sonra açtık navigasyonu, bulduk evi.
Çok şükür geldik :)
Blogun giriş kapısını biri açık bırakmış, anahtara gerek kalmadan içeri girdik.
Çıktık asansörler yukarı.
Bizimkilerin dairesini bulduk.
Çantadan anahtar torbasını çıkarttık, teker teker hepsini denemeye başladık.
Hiçbiri kapıyı açmadı!
Hiç biri!
Kaldık mı gecenin bir yarısı sokakta?!

Annemler arıyor tabi devamlı bu arada, dedik böyle böyle.
Anahtarlar olmadı, kapı açılmıyor.
Onlara da dert oldu mu?
Gece hiç uyumamışlar yazık..

Biz ise "Yapacak bir şey yok, koca Antalya'da bize bir yatak bulunur elbet" modunda kös kös arabaya bindik.
Kojo hemen internetten son dakika otellerini araştırmaya başladı.
Bulunduğumuz yere yakın bir yerde bir otel buldu.
"Bugünü kurtaralım, yarın ola hayrola" dedik ve yola koyulduk.

Bu arada Bambino çok üzüldü, anahtarlar olmayınca ağlamaya başladı.
Ama biz karı-koca çok sakin olduğumuz için toparlaması çabuk oldu.
"Bir çaresi bulunur, olmadı arabada yatarız" dedim :)
Anneanne ve dedesinin evini çok merak ediyordu, göremeyince hayal kırıklığı yaşadı tabi.

Neyse, gece 11 gibi otele ulaştık.
Resepsiyondaki adam "Ne zaman rezervasyon yaptırdınız?" diye sorunca kojoyla birbirimize bakıp "15 dakika oldu herhalde!" deyişimizi hiç unutmuyorum :))))

Uyuduğumuzda saat geceyarısını çoktan geçmişti.
O yorgunlukla kütük gibi uyumuşuz.
Olan annemlere oldu, gece boyu birbirleriyle didişmişler, zavallılar..

Ertesi sabah bayram :)
İn cin yok sokaklarda.
Kahvaltıdan sonra deniz kıyısına indik hep birlikte.
Deniz görmemiş Ankaralılar olarak kot pantolon ve hırkalarımızla denize ayak soktuk :)
Bambino daha fazlasını yapıp donuna kadar ıslandı :)
Sonra tekrar otele döndük.
Turizm şehri olmasının güzelliği olarak hizmet sektörü bir şekilde çalışıyor Antalya'da.
Bayram demek onlara iş demek çünkü.

Yine de hepsi çalışmıyor tabi, çilingir bulmak kolay olmadı :))
Internet sağolsun, yine ona işimiz düştü.
Yoksa kimseyi tanımıyoruz koca şehirde, kimi arayıp yardım isteyelim?
Çilingiri bulmak, eve getirtmek (adres dışında referans noktaları bulmamız için önce kendimizin keşif yapması gerekti, o da zaman alıyor tabi), kapıyı açtırtmak epey zaman aldı.
Ki şansımıza kapı feci zor açıldı, yeni kilit tam kapıya olmadı.

Neyse, detayları geçelim, eve girmemiz öğleden sonrayı buldu.
Evin şöyle bir kaba temizliğini yapmak, aletleri çalışır duruma getirmek, gazı aç, elektriği aç, suyu aç, yerleri sil, odaları kullanılabilir hale getir, getirdiklerini yerleştir, market alışverişi yap, geri gel derken yorgunluk derecemiz arttı.
Bir saat kadar uyumuşuz, daha doğrusu şoför olarak kojoya uyuma hakkı tanıdım. Ben Bambino ile bir uyur bir uyanık vaziyette vakit geçirdim çünkü oğlan uyumak istemedi!

Akşam 5 gibi dışarı çıktık. Merkeze gidip biraz gezinelim dedik, deniz için saat geç olmuştu zira.
Kaleiçi tarafına gittik, arabayla yol bulmak, park yeri kapmak biraz zor oldu ama başardık :P
Bambino tramvayı görünce binmek istedi.
Bu arada Cumartesi günü 4 Ekimdi, yani Bambinonun resmi olarak doğumgünü.
Neyseki bir hafta öncesinden arkadaşlarla küçük bir kutlama yapmış, hediyelerini vermiştik.
Yine de o gün onun günüydü ve biz koşullar nedeniyle henüz ona bir şey yapamamış,  doğumgünü olduğunu ona anlatamamıştık bile.
Tramvay isteğini hemen yerine getirdik, hal böyle olunca.
Sonrasında da balonlar aldık :)
Tekneye de binecektik ama hava kararmıştı.
Eve gelip yatma hazırlıkları falan derken uyuduk gitti.

Ertesi gün Pazar.
Tipik yazlıkçı moduna girmiş insanlar olarak evde güzel bir kahvaltı sonrası sahile gittik.
Denize girdik, çıktık.
Kumlarda oynadık.
Etrafta kimsecikler yok.
Meğer bu mevsimde deniz öğle ve öğleden sonra ısınırmış, biz ayrılırken insanlar yeni geliyorlardı :)
Biz yine de memnun kaldık, keyifli vakit geçirdik.
Eve gelip duş aldık, yemek hazırladık, yedik.

Eve girdikten bir yarım saat sonra alt kat komşumuz geldi.
Bayramlaşmaya gelmemiş ama.
Banyo akıtıyormuş, onu haber vermeye gelmiş.
Deniz sonrası banyoyu yoğun olarak kullandık ya, bir yerlerden su sızmaya başlamış demek ki.
"Tamam", dedi kojo, "Biz zaten yarın dönüyoruz."
Canımız sıkıldı tabi.
Zaten 4 günlüğüne gelmişiz, çilingirden sonra bir de tesisatçı ile mi uğraşacağız şimdi?
Düşünmeye başladık.
Ya evde kalıp banyoyu kullanmayacağız ya da evi kapatıp çıkacağız.
Çıkarsak ya Ankara'ya döneceğiz ya da bir otele gideceğiz.
Kojo ya ben de akşama kadar sessiz ve sesli olarak düşünmeye başladık.

Akşama doğru yine merkeze indik, bu defa tekne gezisi yapmaya.
Biraz akşama kalmışız, gezinin sonlarında hava karardı ve soğudu.
Yine de güzel vakit geçirdik, mısır yedik, dolaştık, Bambinoya kaplumbağalı magnet aldık.
Eve geldik.

Karar vermemiz lazım.
Banyo kullanmadan yazlık olayı sakat.
Devamlı denize giriliyor sonuçta, her tarafın kum eve geliyorsun.
Banyo kum içinde kalıyor, oraları da yıkamak temizlemek lazım.
Bir dünya su kullanıyorsun sonuçta, mecburen.
Aksi gibi buzdolabı yiyecek dolu, 4 gün kalınır diye herşeyi almışız.
Otele gitsek yiyecekler heba olacak.
Ankara'ya dönsek, ee daha 2 gün var.
Zaten yeni geldik, ce deyip kaçmak olacak o zaman da.
Hem Bambino denize girmek ister, hava da güzel, tam deniz-kum-güneş zamanı.
Otele gitsek bir dünya para, hem nereye gideceğiz, yer var mı, temiz mi, nedir ne değildir bilmiyoruz.

O gece yine düşündük.
Baktım, olacak gibi değil. Banyo kullanmadan evde durulacak gibi değil.
Vurdumduymazlık da yapamıyoruz, bir gün daha dayansak desem.
En iyisi tası tarağı toplayıp gitmek.
Evi kapatalım da, gerisini düşünürüz.

Pazartesi sabahı bu düşüncelerle Cumartesi öğleden sonra girdiğimiz evi kapatma hazırlıklarına başladık.
Buzdolabını boşalt, bulaşığı yıka, ortalığı temizle, eşyaları bulduğumuz hale geri getir, üzerlerini kapat, camları kapıları kilitle, tüpü, elektriği, suyu kapat, böcek ilaçlarını yerleştir, kendi eşyalarını topla, Bambinonun dağılan oyuncaklarını toparla, yiyecekleri hazırla, çöpü boşalt derken öğlene doğru ancak çıkabildik evden. Yeni anahtarlar ve annemin verdiği bir torba anahtarla birlikte :)))

Düştük yollara, Ankara'ya da gidiyor olabiliriz, başka yere de.
Yol nereye götürürse.
Ben kararsızım, gitmek de güzel, kalmak da.
Dualite evrem sağolsun, ikisinin de artısı eksisi var :)

Son noktayı kojo koydu.
"Zaten 4 günlüğüne geldik, doğru dürüst dinlenemeden gitmeyelim, en azından bir gece dertsiz tasasız olacağımız bir yerde kalalım"
"Sen bilirsin" dedim.
Bambino çok sevindi :)

Side taraflarında bir otele attık kapağı.
Yorulduk tabi, hem fiziksel hem de kafa olarak.
Arabadan eşyaların bir kısmını indirmedik bile.
İndirilmeyen eşyalar arasında yiyecekler de olduğunu fark etmem akşamı buldu bu arada!!
Bir dünya masraf ettiğim yiyeceklerin çoğu heba oldu :(
Yine de kurtarabildiklerimi kurtardım.

Bir de valizimizin tekerleği kırıldı, tutma yeri de söküldü, daha geldiğimiz ilk gün.
Otele o rezil halde girişimiz de hayli komikti :))

Neyse, yerleştik bir şekilde.
Hemen yemeğe gittik, sonrasında da sahile.
Akşama doğru baba-oğul havuza geçtiler, ben de odaya gidip dinlendim biraz.
Annemlere hiç bir şey söylemedik, "Ankara'ya gidince haberleri veririz" diye konuştuk kojoyla.

Akşam otelde akrobasi gösterisi vardı.
Deli gibi yorgun ve uykusuz olmamıza rağmen Bambino akrobatları görmek isteyince gösteri bitimine kadar mecburen uyanık kaldık.
Ben diyetimi bozdum, deli gibi kahve içmeye başladım, daha doğrusu macchiato.
Gidip gelip içtim, bedava ya, ondan mı nedir, el altında da olunca devamlı kahve makinesinin başındaydım neredeyse.

Akrobatları izledikten sonra odaya gidip mışıl mışıl uyuduk.

Sabah güzelce uyandık ama Bambino durduk yere arıza çıkarttı, sabahın 7:30'unda bağırış çağırış, salya sümük arasında kendimizi havuzda bulduk.
Neymiş, Bambino sabah havuza girecekmiş.
Sinirden patladık birbirimize, yetinmedik öfke içinde Bambinoyu havuza götürdük.
O yüzdü, rahatladı, anın keyfini çıkarttı, kojo kendini spor salonuna attı, ter attı, rahatladı, ben Bambinonun başında ayakta Bambinoyu bekledim (sabahın köründe tüm şezlonglar ıslaktı).
Bambino sudan çıktı, üstünü değiştirdik, kahvaltıya gittik.
Ben kaç fincan kahve içtiğimi hatırlamayacak kadar çok kahve içtim.
İyice gergin hale geldim.
Neden çocuk gibi anı yaşamıyorum ki, 2 saat öncesinin öfkesine neden git diyemiyorum?

Odaya çıktık, üsütümüzü değiştirip sahile indik.
Bu arada günlerden Salı, dönüş günü yani.
1 saat kadar denize girdik, yüzmek bana iyi geldi, ben de rahatladım.
Saat 11 gibi tekrar odaya çıktık, üstümüzü değiştirip eşyaları toparlayıp 12:30 gibi otelden ayrıldık.

"Gitmeyelim, hep burda kalalım, burada iş bulalım, buraya taşınalım" sözleri arasında Ankara'ya yola koyulduk.
:))
Feci bir trafik ile karşılaşarak gecenin bir vakti evimize çok şükür ulaştık.

Şimdi biz tatil mi yaptık, ne yaptık?
Bilmiyorum.
Tadını çıkartamadığımız ve hafızalarımıza bir önyargı ile yerleşen bir yazlık, elimizde patlayan, çoğu bozulan yiyecekler, tadına tam varamadan ayrılmak zorunda kaldığımız bir otel, bin kilometrenin üstünde yaptığımız yol ile dolu bir beş gün geçirdik.

Dedim ya, ne olduğunu anlamadık ve bu sabah itibariyle işbaşı yaptık.
Gözümüzden uyku akarak.
Daha evde yıkanmayı bekleyen çamaşırlar, kaldırılacak yazlıklar, atılacak bir valiz ve bir dünya ev işi var.
Onları saymıyorum bile.

Ama işte sağ salim gittik geldik.
Tatilde n'aptınız diye sorarlarsa hiç detaya girmeden;
"Antalya'daydık şekerim" der miyim, derim vallahi :)))))
DEVAMINI OKU

2 Ekim 2014

Ortaya Karışık

                             


- Bambino okuluna alıştı. Gayet uyumlu imiş, öğretmeni ve bakıcı teyzemiz öyle söylüyor. Arkadaşları biraz yaramazmış ama parktaki E. arkadaşı kadar yaramaz değillermiş. Bir de kızlar çok konuşuyormuş :)) 

Eve ilk günden ödev gelince karı-koca şoka uğradık ama yapacak fazla bir şey yok. Ödevin geldiği ilk gün, eve geldiğimde kojonun elinde kağıt kalem, Bambinoya "Haydi oğlum kırmızı pabuçlarla ilgili bir hikaye anlat, ben de yazacağım" diyerek çocuğun peşinde dolaşmasını gördüğümde bir çığlık atıp "Hayıııır, anne-baba ilk günden böyle şeylere başlamamalıyız" diyesim geldi. Ama demedim, tuttum kendimi. Kojoya "Bırak, aklına hikaye gelmiyorsa zorlamanın anlamı yok, öyle kalsın" dedim.

Ben böyle dedim ama ertesi gün öğretmen okulda boş kağıdını görünce pek memnun olmamış. Bakıcı teyzemiz telefonda bunu bana anlatınca bende şalterler attı! Okula başladığı ilk gün böyle ödev mi verilir çocuğa? Daha 4 yaşına basmamış bile. Kaldı ki bu çocuğun hikaye anlatma yeteneği yok belki. İlk günden bunu eline tutuşturup yapamayınca üstelemesi ne oluyor? Diye diye öfkemin derecesi arttı. Sanırım bakıcı teyzemiz beni ilk defa böyle görmüştür. Kadına da patladım. "Yarın gidip öğretmenle konuşuyorum, gerekirse gitmesin Bambino okula, ne bu böyle ilk günden ödev verilip yapmayınca üstelemekler falan. Evet, yarın gidip carlıyorum!!" diye diye öğleden sonra sinir küpü oldum çıktım.

Ah, unutmadan, bir de alınacak malzemeler listesinin bir kısmını okula göndermiştim, öğretmen hiçbir malzemeyi beğenmemiş, hepsini eve geri göndermiş. Neymiş, evde kullanılan eşyalar olmazmış, hepsi sıfırdan alınacakmış. Bir dünya malzeme eve geri geldi, bir de ona kızdım.

Akşam kojoya durumu anlattım, "Ben sakin olamıyorum, mantıklı düşünemiyorum şu anda, sen ne dersen öyle yapalım" diyerek aklı selim biri olarak kararı ona bıraktım. Kojo da "İlk günden arıza çıkartmayalım, hepsini yeniden alalım" diyerek kararını açıkladı. Ve elinde kağıt kalem Bambinonun karşısına geçip "Kırmızı pabuçlarla ilgili bir hikaye anlatmak ister misin?" diye sordu. Bambinonun da hikaye anlatacağı geldi, kırmızı pabuçları olan bir tavşanı anlatmaya başladı. O anlattı, kojo yazdı. Böylece ödevi de yapmış oldular.

Ertesi gün okulda Bambino hikayesini anlatmış, öğretmeni pek beğenmiş. Bambino akşam bunu bize söyledi. Anlaşılan kendi de mutlu olmuş.

Okul çocukları öğretmenlerini mutlu etmek için neler yapıyorlar, değil mi? Öğretmen otorite figürü çünkü, o ne derse o olur. Çocuk da ona itaat etmek zorunda. Kendi istediği için değil, öğretmen istiyor diye yapıyor isteneni. Çoğunlukla bu böyle. Bu noktada verilen ödev ve talimatların çocuğun iyiliğine olduğunu varsaymamız gerekiyor. İstenen her şey çocuğu geliştirmek için, ona bir şeyler öğretmek için.

Tek satırda yazacağım şeyi bu kadar uzun anlattığıma göre hala öfkeliyim sanırım.
İlk günden böyle bir durumla karşılaşınca tepki verdim tabi.
Neyse..

- Bayramda ne yapacağımız belli değil, son dakika rüzgar ne yandan eserse.
Ben hala hastayım, geçen haftaya göre iyiyim ama hala burnum akıyor ve ara ara öksürüyorum.
Belki bir yere gitmeden evde oturmak daha iyi olabilir, biraz dinlenmiş olurum.
Diğer yandan da Bambina doğmadan elimde fırsat varken gezmelere gitmek güzel olur diye düşünüyorum. Güneye doğru gidersek denize bile girebiliriz.
Bir de LSE'deki Singapurlu ve Hintli arkadaşlarım İstanbul'a geliyorlar, hatta bir grup geldi bile. Onlarla buluşup vakit geçirmek eğlenceli olur diye geçiyor aklımdan.
Bir yanım gitmek ister, bir yanım kalıp dinlenmek.
Bakalım neler olacak?

- Hayatta tek başınasın sevgili blog. 
Ve ne dediğin önemli değil, karşındakinin önyargıları, varsayımları, anlamak istedikleri kadar karşındakine derdini anlatabiliyorsun. Senin A dediğini B olarak anlayan birine yapabileceğin çok fazla bir şey yok. Ama bu kişinin ağzından çıkacaklar ile bir sonuca/karara varman gerekiyorsa, işte o zaman elin kolun bağlanıyor. Özgürlüğün kısıtlanıveriyor. Karşındakinin önyargıları, öncelikleri, yaşadıkları, varsayımları senin ağzından çıkan sözcüklere farklı anlamlar yükleyebiliyor, karşındakinin başka başka çıkarımlara ulaşmasına neden olabiliyor. 
Dedim ya, senin yapabileceğin fazla bir şey yok.  Esnek olmaya çalışıp alternatifler düşünebilirsin ancak. İstediğin gibi gitmiyorsa da "Bunda da bir hayır var" deyip geçmek lazım. Yoksa sen de saplanıp kalırsın, karşındaki gibi.

- Bu aralar alma konusunda bir kal geliyor bana. Almak istediklerimi sürekli erteleyip duruyorum. "İhtiyaç mı değil mi?" diye sorup "Olmasa da olur" diyerek erteliyorum devamlı. Mesela hamile eteği almak istiyorum kendime ama 3 ay için bir etek alıp sonrasında kenara koymak pek mantıklı gelmiyor. Bambinoda giydiğim kıyafetler genelde spordu, o zamanlar çalışmıyordum çünkü. Bir de o zaman aldığım pantolonlar bana şu anda epey büyük geliyor, göbek kısmındaki esnek kumaş parçası beni tam sarmadığı için devamlı düşüyor, yani bol geliyor. O nedenle etek ve elbise giymeyi tercih ediyorum. 2 hafta öncesine kadar normalde giydiğim bol kesim elbise ve eteklerimi rahatça giyiyordum ama artık onlar da rahatsız etmeye başladılar. Ama dedim ya, yeni birşeyler almak istemiyorum. Bana elbise ve/veya etek ödünç vermek isteyen olursa çok makbule geçer :)

Benzer şekilde, Bambina için alışveriş yapmadım henüz. Bambinonun bir sürü kıyafeti var, onlardan giysin diyorum sanırım. Ne gerek var, zaten çabuk büyüyorlar. 2-3 ayda bir yeni kıyafetler gerekecek. En güzeli var olanı kullanmak. Pembe de birşeysi olmayıversin. Diğer yandan, mevsim olarak Bambinonun kıyafetleri Bambinaya olacak mı, orasını bilmiyorum. Bir ara bazayı ve annemin deposunu açıp bakmam lazım.

- Yazınca iyi geliyor, kafamdakini boşaltmış oluyorum. 

- Herkese iyi bayramlar, iyi tatiller :)

Foto buradan
DEVAMINI OKU

SOSYAL AĞLAR


İZLEYENLER

Blog Arşivi

HER GÜN MUTLAKA

NE ARADINIZ, YARDIMCI OLALIM?

Kişisel Blog

Copyright © Benden ve Bizden | Powered by Blogger
Design by Lizard Themes | Blogger Theme by Lasantha - PremiumBloggerTemplates.com