22 Ocak 2013

Kurtuluş Yayınları - Kartpostal Kitabı



Postcrossing ile ilgili yazımı burada yazmıştım.
Tam gaz devam ediyoruz kartpostallaşmaya.
Tabi bunun için biraz emek ve zaman harcamak gerekiyor.

Eskisi gibi her kırtasiyede kartpostal bulunmuyor.
Resmen kartpostal avına çıkıyorum :)
Bulduklarımın çoğu gönderilebilir cinsten olmuyor.
Bir de göndermişken Türkiye'yi anlatan birşeyler göndermek istiyorum.

İşte bu tür arayışlar içerisindeyken bugün Kurtuluş Yayınlarının 32 kartpostaldan oluşan bir kitabını buldum.
Serinin 6 kitabı var.
Diğer 5 kitap dünya ressamlarının çeşitli resimlerinden oluşuyor.
Benim aldığım bu kitap ise Türk ressamlarının resimlerinden.
Kartpostallardaki resimler Türkiye'deki belli başlı müzelerde sergileniyor.
Kitabın kapağında ressamların özgeçmişleri yer alıyor.
Kitabın ön kapağı İngilizce, arka kapağı Türkçe olarak hazırlanmış.



Göndermek istediğiniz kartpostalı seçip ayırıyorsunuz diğerlerinden.
Ve arkasını yazıp gönderiyorsunuz.
Bu kadar basit!
Üstelik fiyatı da uygun.
32 adet kartpostal sadece 5 TL.
Normalde 1 kartpostal 50 Kuruş.
Hesabı siz yapın :)

Bazılarını kıyamayıp göndermemeyi bile aklımdan geçirmiyor değilim :)
Sonuç olarak, şiddetle tavsiye ediyorum.

Ekleme: Kitabı Ulus'taki bir kırtasiyeden aldım. Belki başka kırtasiyelerde ve hobi marketlerde de bulunabilir. Internet araması yaptım ama kitabı internette göremedim. Arama yaparken Doğan Hızlan'ın şu yazısına ulaştım. Yazıda,  "...bir zamanlar yayınladığı..." diye bir ifade geçiyor. Bu artık basılmadığı anlamına mı geliyor, bilemedim. Yayınevini aradım ama ulaşamadım. Merak edenler için Kurtuluş Yayınları: Gazi Mustafa Kemal Bulvarı 122-3, Ankara. Tel: 0312 229 48 27 - 0312 229 38 08.   
DEVAMINI OKU

16 Ocak 2013

Rüya Gibi


Öncelikle son yazılarımdan sonra yorum bırakan, arayan, soran, destek ve öneri veren herkese çok ama çok teşekkür ediyorum.
Mantıklı düşünemediğim zamanlarda birilerinin bana yol göstermesi gerekiyor. Yoksa burnumun ucunu göremiyorum o halet-i ruhiyye içinde :)

Dün yazımı gönderdikten sonra bir rahatladım, bir ferahladım anlatamam.
Yazıp akıtmışım içimdekileri.
Demek ki yazmak bana iyi geliyormuş.
İçimdekileri olduğu gibi, sansürlemeden paylaşmak beni hafifletiyormuş.
Sizden gelen geri dönüşler beni resmen kendime getirdi.

Bambinonun geçirdiği bu süreci tetikleyen iki önemli durumu anladım sayenizde:

1. Düzen: Bambinonun düzeni bir şekilde bozulunca dengesi de bozuluyor. Tamam, bir yatak rutinimiz yok, banyo-pijama-diş fırçalama-kitap-süt gibi ritüellerimiz yok ama bu kendimize özgü bir rutinimiz olmadığı anlamına gelmiyor :) Bambinonun uyku vakti geldiğinde uygun ortamın sağlanması ve uykuya o şekilde dalması gerekiyor. Kojo, Bambinonun da kendisi gibi yatağında yatmayı sevmediğini ve onu bu şekilde kabul etmemiz gerektiğini söylüyor. Kojo da devamlı kendi yatağından başka yerlerde yatmaya, şekerleme yapmaya bayılıyor. Hatta mümkünse üzerindekileri çıkartmadan yapacak bunu. Koltukta birkaç saat uyur, sonra gider yatağına. Eskiden de öyleymiş, hala da öyle. Ve kojo mutlaka ışıkta uyuyacak, mümkünse müzik de açık olacak, hem de devamlı. Bambinoyu yatağında, karanlıkta ve sessizlikte uyutmaya alıştırmış olan ben, onun ne ara babasının izinden gitmeye başladığını anlamadım :) Galiba onun fıtratı böyle. Her konuda olduğu gibi bu konuda da babasına çekmiş :)) Saygı duyup devam edeceğim.

Bambinonun haftasonu düzeni bozuldu. Şöyle ki; Pazar günü gündüz uykusunu uyumaması, gittiği anneanne evinde akşam 19 gibi uykusunun gelmesi, ona kıyamayan bizim onu uyutup orada gecelemeye karar vermemiz, ancak bir saat sonra uyanan Bambinonun yerini yadırgayıp tekrar uykuya dalamaması, gecenin bir vakti kalkması, bizim apar topar eve gitmemiz, Bambinonun uyumak istemesi ama m.emeyi emzik gibi kullanması, sinirleri gerilen annesinin yapması gereken işler düşünüp stres yaşaması ve sonunda yaşanan patlamalar durumu özetliyor sanırım.

Neymiş? Düzenin temel taşları bozulmayacakmış. Bedeli pahalı olurmuş bozulursa.

2. Özlem: Bambino anne ve babasını çok özlüyor. Sadece haftasonu yaşanan beraberlikler onu doyurmuyor. Anne babası hep yanında olsun istiyor. Bu istediği olmayınca da biriktiriyor ve bir yerde patlıyor. Bize ceza vermek değil ama devamlı gözü önünde olmamızı istiyor. Bana "Anne işe gidecek mi?" diye her soruşunda yüreğim bin parça oluyor. "Gidecek ama akşam gelecek" diyorum. "Gitme" diyor. Gerçekten yürek parçalayıcı. Onu bırakıp gittiğimiz için üzüntü ve öfke hissediyor ve bir şekilde bunu belli ediyor.

Bir de çocuklar kesinlikle ayna görevi görüyorlar. Anne ve babanın ruh halini aynen yansıtıyorlar. Ben sakin ve mutlu isem o da genelde sakin oluyor. Ben ne zaman bir şeyi kafaya taksam, stres olsam, o da zıvanadan çıkıyor en ufak şeyde.
O zaman ne yapacağız? Sakin ve rahat olmaya çalışacağız. Bunun için gerekli ortamı yaratacağız ve gerekirse yardım alacağız.

Düne geri dönelim :)
Yazımı yazdıktan sonra duygusal ve fiziksel olarak çok rahatladım.
Resmen reset atmış gibi oldum.
Eve giderken tüm önyargılarımı geride bıraktım.
Sadece beni seven ve özleyen bir bebeğe gittiğim için mutluluk vardı içimde.
Eve girdim.
Bizimki babasıyla oynuyordu.
Benim sesimi duyunca yanıma geldi.
Önce biraz tedirgindi, dünden sonra ne olaağını düşünüyordu belki de.
Ama ben ona kocaman bir "Merhaba" der demez gülümsedi ve gelip sarıldı bana küçücük kollarıyla.
Daha önceki günlerden farklı birşey yapmadık.
Her zamanki gibi içeri geçip emme faslına başladık.
Sohbet ettik.
O beni azat edene kadar onun istediği oyunları oynadık.
Bizim rutinimiz de bu :)
Sonra yemek yedik (Bambino aç değilmiş, yemedi).
Ve yine oyun oynamaya devam ettik.
Çok ama çok mutluydu Bambino.
Biz de öyle :)
Hiç bir şekilde inatlaşma, ağlama, öfke durumu olmadı.
Onun bizim ruh halimizi yansıttığına iyice ikna oldum böylece.

Saati geldiğinde uyumak istedi Bambino.
21:30 gibi geldi kucağıma.
"Anne, sağ m.eme"
Sağ taraf bitince:
"Anne, öbür m.eme"
:)
Tabi ki salonda, koltukta otururken, ışık ve müzik açıkken uykuya daldı.
Onun istediği gibi oldu herşey :)
Uykuya dalması 10 dk sürmedi.
Derin uykuya dalınca yatağına götürdüm.
Yatırdım.
Ve saat daha 10 bile olmamıştı.
Rüya gibi!
Kojo da ders çalışmaya dışarı gidince kaldım mı bir başıma evde.
Biraz evle ilgilendim, biraz kendimle ilgilendim.
İşlerimi bir güzel halledip mutfaktaki köşeme geldim.
Kendime bir içecek hazırladım.
Kitabımı aldım.
Uykum gelene kadar keyif yaptım mutfakta.
Sakin sakin.
Allah'ım ne büyük mutluluk bu :))

Demek ki neymiş?
Her zorluğun ardında mutlaka bir kolaylık varmış.
Akıl akıldan üstünmüş.
Gerekli olduğunda yardım istenmeliymiş.
Dostların varlığına şükretmeliymiş.
Paylaşmak yükleri hafifletiyormuş.

:)

Foto


DEVAMINI OKU

15 Ocak 2013

Dikkat! Bu Evde 2 Yaş Sendromu Yaşanmaktadır!

Herşey geçen hafta Perşembe günü başladı. 
Tarih 10 Ocak 2013.
Bambinonun yazılımı güncellendi.
Ve şimdiye kadar yaşamadığımız bir sürece girdik.
İKİ YAŞ SENDROMU süreci.
Daha önce de inatlaştığı, herşeye hayır dediği, isteklerini yaptırmak için direndiği oluyordu.
Hatta hep öyleydi.
Bir şekilde ikna ediyorduk.
Konuşuyorduk, anlatıyorduk.
Dinleyip hak veriyordu, "Tamam" "Hıııı" deyip mantıklı olana yönelebiliyordu (her zaman olmasa da çoğu zaman).
Ben o zamanlarda da 2 yaş sendromu yaşıyoruz sanıyordum.
I-ıh, yaşamıyormuşuz.
O zamanlar gül gibi zamanlarmış.
Şimdi yaşadıklarımız daha farklı.
Bambino herşeye ama herşeye "Hayır!" diyor, sonuna kadar inatlaşıyor, istediğinin olması için tepiniyor.
Bizim için yepyeni olan şeyler ise asabiyet, öfke ve ağlamalar

Ortada hiç bir şey yokken, güzel güzel birlikte oyun oynuyorken, yaptığımız bir harekete bir anda öfkeyle karşı çıkıyor ve anında ağlamaya başlıyor.
Sanki ağlamak için bahaneler buluyor.
Gözyaşları hep hazır olda bekliyor.
Bir anda etini koparmışlar gibi ağlamaya başlıyor.
Neye ağlıyor?
Oyuncak treni raydan çıkmış mesela.
Ya da arabaları ters duruyormuş.
Ya da yastıklar koltuktan düşmüş.
Onun istediği CD çalmıyormuş.
İstediği şarkı bitmiş.
Anlayacağınız ona buna ağlıyor.
Hafta içi başlayan bu durumu bakıcı teyzesi Perşembe günü bize anlatmaya çalışmıştı ama biz "Olur öyle arada" diyerek geçiştirmiştik.
Ne demek istediğini ancak haftasonu yaşayınca anladık!
Uyuma zamanı gelir, uyumaz.
Yemek yemek istemez.
Yemek ister ama belli yemekleri ister.
Her şeyi yere atmak ister.
Fırlatmak ister.
Ve bizi (daha doğrusu kojoyu ve anneannesini) en çok rahatsız eden konu: Büyük tuvaletini yapınca alt değiştirmek istemez. Kirli bezi ile bir günü geçirir. O halde uyur. Kalkar, yine rahatsız olmaz.
Beni rahatsız eden konu: Banyo yapmak istememesi. Haftada bir banyo yaparsa bizim için başarı! Söylemesi ayıp, birkaç kere bir haftayı geçtiği oldu, banyo yapmadan.

Beni en çok zorlayan konu: Gece uykusu zamanı saatlerce (abartmıyorum, saatlerce!) m.eme emmek istemesi. Uykuya dalamaması. M.emenin onu uyutmaya yetmediğini fark etmesi ama vazgeçmemesi. Süt bittiği halde son emiş gücünde emmeye devam etmesi. Uykuya yatağında değil, salonda ışıklar ve müzik açık bir haldeyken gitmek istemesi. Pijama-diş fırçalama-kitap okuma-süt içme gibi rutini tamamen reddetmesi (Özeleştiri: Böyle bir rutini düzenli olarak hayatına oturtmamış olmamızı bizim hatamız olarak görüyorum).

Benim açımdan, uykuya dalamaması ama emmeye devam etmesi canımı acıtma noktasına geldiği için çok zorlanıyorum. Bir taraftan emip diğer eliyle de diğer m.emeyle oyuncak gibi oynaması bir yerden sonra acı vermeye başlıyor, acaip rahatsız hissediyorum. O anlarda bir an önce uyumasını istiyorum. Güzel güzel anlatıyorum önce: "Annenin de uykusu var ve anne burada uyuyamıyor. Yatağında uyumak istiyor. Yastığa başını koyup uyumak istiyor. Uykumuz gelince yatağımıza yatıyoruz. Ve orada uyuyoruz." Bunları anlatırken 2 yaşında bir çocuktan empati beklemenin doğru olmadığının farkındayım ama yine de bir umut deniyorum bu yolu. Tabi ki işe yaramıyor. O uyumadıkça sabırsızlanıyorum. Sabırsızlığım tahammülsüzlüğe dönüşüyor bir noktadan sonra. Ve kaçınılmaz son: PATLAMA! Bağırıyorum. Pazar gecesi ve dün gece fena bağırdım. "Yeter artık, uyuyacaksan uyu" dedim. "Uyumayacaksan kalk!" 

Ağlamaya başlıyor tabi. Hem ağlıyor hem emmeye devam ediyor. Benim fiziksel acım daha da büyüyor çünkü emmeye çalışırken birşeyler söylüyor ağlamaklı. Ne dediği tam anlaşılmıyor ama tahmin edebiliyorum. M.eme ağzında konuştuğu için canım fena yanıyor. Çok geçmeden tekrar patlıyorum: "Canım acıyor, m.eme ile oynamayı bırak!" Elimle elini çekiyorum hışımla. Artık kontrolden çıkma noktasındayım. Kendimin farkına varmasam bir fiske vurabilirim o anda. Öyle bir şeytan dürtmesi durumu da söz konusu.

Velhasıl, en çok uyku anlarında zorlanıyorum ve "Başka türlü uyuması mümkün olsa keşke" diye söyleniyorum kendi kendime. Bir yandan da uykuya sonunda dalmış Bambinoyu yatağına götürmek üzere ayaklanıyorum. Ama o da ne? Bambino derin uykuya dalmamış! Bir anda gözleri açılıyor: "Ben yatağıma gitmiiicemmmmm. Ben burda uyuycaaaaaam!" "Anne, ışığı yak. Anne müziği aç!!" Feryat figan bağırıyor! Ben   kocaman bir hayalkırıklığı yaşıyorum tabi. Öfkem tekrar kabarıyor ışığı açarken. "Tamam, açtım işte" diyorum bağırarak. Müziği de açıyorum ve gidip eski yerime oturuyorum. İçimde müthiş bir öfke var. Onun altında da üzüntü. Kendime üzülüyorum. Saat kaç olmuş, ben daha yatmamışım. Kendime ayıracağım 5 dakikam dahi olmamış. Yapmam gereken şeyler öylece duruyor. Uyumam lazım. Yarın erken kalkacağım. Vs. vs. Düşünceler jet hızıyla geçiyor beynimden. Bambino tekrar emmeye başlıyor. Aynı sahneleri tekrar yaşamaya başlıyoruz. Tek farkla: Ben kendimi durdurmadan ağlamaya başlıyorum, gayet sesli bir şekilde. Bir şekilde deşarj olmam lazım. Elimden sadece ağlamak geliyor. Öfkem ve altında yatan üzüntü duygularım kendime acıma sınırına kadar geliyor. 

O noktada toparlıyorum. Bunların geçici olduğunu, birkaç yıl sonra hiçbirini hatırlamayacağımı, zamanın çok çabuk geçtiğini fısıldıyor içimde bir yer. Kulak veriyorum. Ama ağlamamı durdurmuyorum. Bambino beni izliyor. Uykusu açılıyor biraz. Ben hiç oralı değilim. Tam iki saattir aynı pozisyonda salonda oturmuş Bambinonun uyumasını bekliyorum. Yüksek emiş gücüne sahip Bambino tam iki saattir emiyor. Bendeki fiziksel acıyı tahmin edemezsiniz. O noktada "Emmeyi bırakma zamanı geldi" diyorum. Bana artık acı veriyor çünkü. Ancak emmeden uyuması konusunda alternatifim yok elimde ve hiç hazır değilim. Kimse hazır değil buna. Daha sakin bir zamanda bu konuyu değerlendirmek üzere rafa kaldırıyorum. Ağlamaya devam. Bir yarım saat daha geçiyor. Bambino bu defa derin uykuya dalıyor. Gözyaşlarımı silip kalkıyorum yerimden. Bambinoyu yatağına yatırıyorum. Uyumam gerekiyor ama Bambinonun yanına yatmak istemiyorum. Onunla aynı mekanda olmaya tahammül edemeyeceğim. Dışarı çıkıp tekrar salona geliyorum. Boş boş oturuyorum. Boş boş bakıyorum. Kojo yanımdaki koltukta. Bir süre rahat bırakıyor beni. Sonra gelip sarılıyor. "Kendine çok baskı yapıyorsun" diyor. Ne demek istediğini anlamıyorum. Sadece sarılmak istiyorum. Sarılıp oturuyoruz. Sonra gidip yatıyoruz. Ne kadar uyuyabilirsek artık.
Sabah tekrar başlıyor aynı durumlar. Bambino benim gitmemi istemiyor. "Kitap oku, biraz oynayalım, öyle git" diyor. "Tamam" diyorum. Oyun oynuyoruz, kitap okuyorum. Birlikte vakit geçiriyoruz, geç kalma pahasına da olsa ayrılmıyorum yanından. Gitme vakti geldiğinde tekrar başa sarıyor bizimki. "Anne gitmeeeee" diyerek bağırıp çağırmaya başlıyor. Öfke ve üzüntü birleşiyor, tam bir tantrum sahnesi. Yapacak birşey yok, gitmem lazım. Akşama geleceğimi söyleyerek sahneyi terk ediyorum. Kafam bimilyon! Kalbim kırık dökük...

Gelelim işin "Ne yapabiliriz?" kısmına:
İki yaş sendromu "ilk ergenlik" olarak geçiyor.
Ergenlik dönemlerinde bebek neyi neden yaptığının mantığını kuramıyor.
Tamamen duygularıyla yaşıyor. Mantık devre dışı.
O nedenle uzun uzun açıklamalar yapmak pek işe yaramıyor.
Anahtar nokta: SAKİN KALMAK.
Her ne olursa olsun, sakin kalmak gerekiyor.
Her daim.
Sükunetle davranmak, çocuğun hizasına inip konuşmak, ona sarılmak, öpmek her iki tarafa da iyi gelen şeyler.
İstedikleri ne kadar mantıksız olursa olsun sükunetle yaklaşmak. Allahım, ne kadar zor bir sınav bu!
Onun dışında patlama anı geldiğinde 10'a kadar saymak ve o anın farkında olmak işe yarayabiliyor.
Farkındalık noktasında biraz durmamız gerekiyor. Kendimizi geri çekip "Ben şimdi ne yapıyorum?", "Şu anda ne hissediyorum?", "Neye ihtiyacım var?" sorularını kendimize sorarsak ve kendimize dürüst olup doğru cevapları bulabilirsek tahammül sınırımız biraz daha artıyor. Çünkü kendimizi doğru tanımladıktan sonra asıl sorunu görüp ona göre çözüm üretmeye başlayabiliyoruz.

Konuyla ilgili yine en güzel kaynaklar blogger annelerde.
Ben özellikle Slingomom İrem'in yazılarında biraz sükunet buldum. 
İrem'in 2 yaş sendromuyla ilgili tüm yazılarına buradan ulaşabilirsiniz. 
Benim tavsiye edeceğim iki yazı:


Bağıran Anne Olmaktan Nefret Ediyorum Bu yazının yorum kısmında Aylin Anne'nin önerilerini mutlaka okuyun.

Başkalarının deneyimlerini okumak somut olarak bir işe yaramıyor olabilir.
Ancak yalnız olmadığımı bilmek, bu dönemin geçici olduğunu bilmek bana güç veriyor. Tahammül sınırımı artırıyor.
Bildiğimiz halde uygulamaya koyamama noktasında ise profesyonel destek almak iyi bir alternatif olabilir.

Çalışan anne olmak gün boyu evde olmadığım için Bambinonun bu hallerine fazla maruz kalmadığım anlamına gelmiyor. Akşam eve gidince gün boyu yaşadıklarının stresi, özlem, sevilme ihtiyacı ve ilgi görme isteği tavan yapmış oluyor ve tüm güne yayacağı tantrumlarını birkaç saate sıkıştırıveriyor. Benim açımdan ise; gün boyu bir önceki günün gerginliğini üzerimde taşıyorum, üzerine işteki sorumluluklar ve her zamanki çalışan anne vicdan azabı ekleniyor ve herhangi bir rahatlama hissetmeden gün bitiyor. Şu anda boynum, omuzlarım ve sırtım kaskatı vaziyette.

Ergenlik dönemini geçiren çocuğu olan tüm ailelere sabır ve sükunet diliyorum :)

Çizimler buradan, buradan ve buradan
DEVAMINI OKU

10 Ocak 2013

İkinci Çocuğun Vakti Geldi mi?

 Second child? One is enough!
Dün akşam Bambinoyla uzuuun bir süre oynadık, her zamanki gibi.
Kapıdan girdiğim andan itibaren Bambinonun kölesiyim :)
Ellerimi yıkamadan, üzerimi değiştirmeden, hemen salona girerim, bizimki koşarak kucağıma oturur ve emmeye başlar :)
Emzirmeyi bu anlarda çok seviyorum.
Tüm gün göremediğim kuzuma doya doya sarılıyorum, kokluyorum, hasret gideriyorum.
Emme işi bittikten sonra oyun oynamaya başlarız.
O ne isterse onu oynarız: Kitap okumaca, hayali oyunlar oynamaca, dans etemece.
Sınır yok.
En az bir saat sürer bizim bu halimiz.
Sonrasında ben sahneyi yavaş yavaş terk etmeye bakarım.
Ellerimi yıkayıp üstümü değiştirip mutfağa yol almak üzere.
Bazen istemez gitmemi, "Anne oyun oynayalım", "Anne gitme sen" diyerek beni alıkoyar.
"Tamam" derim kuzu kuzu. İkna edemeyeceğimi biliyorum çünkü.
Bazen de babasıyla oynamaya dalarlar, ben giderim o sırada.

Dün akşam oyun oynarken saçlarım kaşındı.
Bambino "Anne ellerini çek saçından" dedi.
"Çok kirlendi oğlum, o yüzden kaşınıyor, yıkamam lazım" dedim.
Bana ne dedi Bambino?
"Anne sen git, izin verdim sana" dedi :))
Gerçek olamayacak kadar güzel bir cümleydi.
İkna olmadım, biraz daha oturdum yanında.
Ama Bambino yüzüme bakmadı bile, önündeki oyuncağıyla ilgilenmeye devam etti.
Ve ben uçarak banyoya gittim.
Bir güzel banyo yaptım :)
Bambinonun yanında babası vardı tabi, tek bırakmadım çocuğu :) Ama babası kitap okuyordu, Bambino tek takıldı.

İşte o an "Tamam" dedim. Bambino "olmuş" :)
Ortamda ben olmadan durabileceği kıvama gelmiş.
Ne büyük rahatlıkmış bu!
Ne büyük lüksmüş Ya Rabbim :)
Bugünlere şükür! Bin şükür!

Bu aşamaya gelince gerisi daha da kolaylayacak.
Tamam, her zaman böyle olmayacak biliyorum.
Ama bir defa bile olsa kendi rızasıyla benim gitmemi istediğini gördüm ya, bu da yeter :P

Bu rahatlığa alışmak çok kolay olacak, kim alışmaz ki?
Tünelin sonunda ışık göründü!
Aynı anda aklımdan şu geçti:
"Bu rahatlığa alışınca ikinci çocuğu yapııp başa dönmek ne kadar zor olsa gerek!"
"Rahata alışınca ikinci çocuğu uzuuuun bir süre düşünmemek alternatifi çok ama çok cazip"
İşte tam da bu nedenle ikinci çocuğu gecikmeden yapmak lazım belki.
Başa dönmek, uykusuzluk, yorgunluk çekmek öyle zor gelir ki bundan sonra.
Ee, yaş da geçiyor. Kojonun yaşı da öyle.

Bambinoya kardeş yapma fikri yeni değil aslında bende.
Aralarında 2 ya da 2,5 yaş olsun çok istemiştim Bambinoyla kardeşi için.
Gerçekten çok istemiştim.
Ama olmadı.
Ekim ayında bir düşük yaptım.
Kısmet değilmiş.
Ve her işte bir hayır varmış.
Bambino hala emen, hem de aktif olarak emen bir çocuk.
Hareketliliği, hassaslığı, alerjik durumları (o zamanlar için) da malum.
Hal böyle olunca ikinci çocuk için çok erkenmiş.
Bunu şimdi fark ediyorum.
Ve zamana bırakıyorum.
Hala istiyorum, vazgeçmiş değilim.
Ama ısrarcı değilim.
Elbet onun da bir zamanı vardır.
Sabırla beklemek bana düşen.

Not: Resimdeki gibi, ikinci çocuğun aileye getireceği ekstra maliyet ve sorumluluk gibi kısımlara hiç girmiyorum. Yazı tamamen duygular ön planda tutularak yazılmıştır :)

Foto

DEVAMINI OKU

4 Ocak 2013

Bambino 27 Aylık

 
Artık gerçekten takip edemiyorum, soranlara 2 yaşında diyorum geçiyorum, 27 ay olmuş Bambino aramıza geleli, iyi ki de gelmiş, minik kuzum benim.

Bu ayki yazı için kafamı pek toparlayamıyorum, dün akşam üzücü bir haber aldım, onun etkisinden kurtulmam uzun sürecek gibi.

Sadece not olsun buraya, yavrumuz bir ay daha büyüdü.
Hiç susmadan konuşuyor bıdır bıdır.
Rüyasından gördüklerini gerçek sanıp uyanır uyanmaz sormaya başlıyor.
İki gündür rüyasında Amsterdam'daki otelde oynadığı gri arabayı görüyor. Kalkınca "Anne gri arabam nerede?" diye soruyor.
Gittim gri araba aldım tabi mecburen :)

- Baba, beni kuş gibi öpme! (Öperken ses çıkarınca böyle diyor)

- Baba, sen beni az seviyon (Bir kez diline dolandı, şakadan söyleyip duruyor babasına)

- Yarıma böldüm (ekmeği ikiye bölüyor)

- Ben kendime merdiven yaptım (legolarla oynarken)

- Uçaklar gökyüzünde UÇURLAR.
   Ben uçmak isterdim ama uçamam
 :)

- Ben tramvaycı amcayım.

- Ben otobüs şoförü oldum. Seni oteline bırakıcam.

Uyumamak için yatakta söylediği inciler:
-Anne bezelye pişir.
- Anne araba koltuğumu buraya getir.
- Anne papağan almaya gidelim.
-Anne uçağa binip Amsterdam'a gidelim.
-Anne İstanbul'a gidip vapura binelim.

- Anne Gözde ablayı anlat (jimnastikte yaptıklarını anlatmamı istiyor)

-Baba tramvayı anlat (Amsterdam anılarını anlatmasını istiyor)

- Anne Tuba teyzeyi ve pazarı anlat (Tuba ile Amsterdam'da gittiğimiz pazar macerasını istiyor)

- Anne okulunu anlat (ODTÜ ye gittiğimizi anlatmamı istiyor)

- Anne sıcak şeyleri anlat (Sıcak içeceklerin dilimizi yakması ve nasıl çare bulunacağını anlatmamı istiyor)

Anlat da anlat Bambinoya :)

Kereviz, brokoli, havuç, karnıbahar yiyor severek. Pırasayı yiyor ama pek istemeden. Tarhana çorbasını seviyor. Bir de mercimeği.

İstediği kıyafetle gezmeye devam ediyor. Geçen gün bütün günü pijama ile dışarıda dolaşarak geçirdi. Görenler de "Ne güzel pijaman var" diyerek gaz vermese iyiydi :)

Sabahları vaktimiz varsa yatakta şımarmayı çok seviyoruz. Çıkardığı sesler bizi mest ediyor.

Gezmeye bayılıyor (Yükseleni yay, annesi gibi :) ) Çıkınca eve girmek istemiyor. Hele arabaya binmeyi hiç istemiyor. Yürüyerek gitmek istiyor ya da otobüsle. Bazı günler babasıyla otobüse binip eve gelmişliği vardır. Arabayı ben alıyorum bu durumda.

Allah tüm yavruları anneli babalı büyütsün. Sağlık ve huzur versin tüm yuvalara. Sevgi dolu evlerde özgürce yaşasın tüm kuzular... Gerisi teferruat. Cidden teferruat.
DEVAMINI OKU

2 Ocak 2013

A De Bakim

 
 Nur içinde yatsın Barış Abimiz.
Onu sevmeyen yoktur herhalde.
Uzun saçlarıyla bir taraftan, bıyıklarıyla bir başka taraftan olduğu düşünüldü.
Herkes kendine çekti onu.
Ama en çok çocuklar tarafından sevildi.
"Adam Olacak Çocuk" hepimizin en güzel çocukluk anıları arasında eminim.
Bambinoya söylüyoruz şarkılarını.
"Ayı" şarkısı favorisi :)
Ne üretken, ne yapıcı, ne iş bitirici, ne yaratıcı bir insandın sen Barış Abi.
Huzur içinde uyu.
Mekanın cennet olsun.
 
Google'ın bu özelliğini çok takdir ediyorum.
Karmaşa yüklü hayatımızda bize önemli günleri hatırlatıyor.
Bugün de Barış Abinin doğumgünü.
İyi ki doğmuş!

DEVAMINI OKU

SOSYAL AĞLAR


İZLEYENLER

Blog Arşivi

HER GÜN MUTLAKA

NE ARADINIZ, YARDIMCI OLALIM?

Kişisel Blog

Copyright © Benden ve Bizden | Powered by Blogger
Design by Lizard Themes | Blogger Theme by Lasantha - PremiumBloggerTemplates.com