31 Aralık 2013

2013'ün Son Yazısı


2013 yılı sert bir yıldı.
Enerji olarak çok sertti.
21.12.2012'den sonra başlayan yeni dönemde farkındalıklar arttı. Burada biraz anlatmıştım.
Yeni gelen sert enerjilere dayanabilenler devam etti, dayanamayanlar bir şekilde gittiler.
Öyle çok ani ve beklenmeyen kayıplar oldu ki bu sene..

Kişisel olarak ise, 2013 yılı benim farkındalığımın arttığı bir yıl oldu.
Hem kişisel hem mikro hem de makro hayatımda bilinç seviyesi olarak yükseldiğim, herşeyin birbiriyle bağlantılı olduğunu idrak ettiğim bir yıl oldu.
Yeni arkadaşlar, yeni dünyalar, yeni mekanları hayatıma dahil ettiğim için çok mutluyum.
Tabi ki bu farkındalıklar okyanusta su damlası kadar ancak olmuştur.
Gidecek çok yol var.
Önemli olan keyifle yolculuk yapmak, süreçten zevk almak ve iyileştirmeleri kalıcı hale getirip  devam edebilmek.

2013'e nankörlük etmek istemiyorum ama 2014'ü heyecanla beklediğimi de itiraf edeyim.
Çift yılları daha çok seviyorum :)
Hele ki hayatımdaki dönüm noktalarının 4 yılda bir gerçekleştiğini düşününce 2014 için beklentilerimi ister istemez yükseltiyorum. Şu yazımda şöyle yazmışım:

"Cift sayi olan yillari daha bir seviyorum sanki: 2002 de mezun oldum ve ise basladim, 2006 da evlendim, 2008 de Ingiltere'ye gittim,  2010 da cocuk sahibi oldum! Bambino da 04.10.10 gibi cift sayili bir tarihte dogdu :))) "

2014 için öncelikle sağlık ve huzur diliyorum.
Bambino için kendine uygun bir okul, kojo için kendine uygun bir iş/görev, kendim için netlik diliyorum.
Esasında bundan daha spesifik olamıyorum.
Ne istediğimi bilmeyince tabi ki kimse bana yardımcı olamaz, farkındayım :)
Somutlaştıramıyorum, netleştiremiyorum.
İşte o nedenle netlik diliyorum kendim için :)

2013'ün son ayı yoğun ve yorucu geçti.
2014 güzel enerjilerle dolu geçsin.
Herkese gönlünden geçeni versin.

Yılbaşı kutlamıyorum ama herkesin aynı anda dilekler dilediği, güzel başlangıçlar için niyet ettiği bir zamanda bu bereketten nasiplenmek isterim elbette :)
Yeni yılınız kutlu, mutlu, musmutlu olsun dostlar! :)

Not: 2013 yılında tanıştığım ve hayatıma dahil ettiğim reiki, homeopati, renk danışmanlığı, bağışıklık sistemi diyeti (haşimato tiroit nedeniyle), glutensiz beslenmeye geçiş, human design ve kozmik enerjiyi buraya not etmek isterim. Bu konularla ilgili olarak benimle iletişime geçebilirsiniz.
DEVAMINI OKU

30 Aralık 2013

Tekerleme

 tekerleme Tekerleme Çeşitleri
Bambino tekerleme dinlemeyi çok seviyor.
Ben de yeni tekerlemeler öğrenmek için bir araştırma yaptım.
Tekerlemeler anonim sözler, bu nedenle kültür birikiminin bir ürünü.
Tekerleme okuyarak eskilerin yaşam tarzını, önceliklerini, dertlerini, eğlencelerini öğrenebiliyoruz.
Ne yalan söyleyeyim, bazı tekerlemeler oldukça travmatik.
Okudukça genlerimize işlemiş sorunlarımız olduğunu düşündüm.
Nesilden nesile aktarmışız bunları.

Beğendiğim bazı tekerlemeler burada.
Daha fazlası için (http://www.ilkokuma.com/tekerleme.htm) adresine ya da (http://www.bekirhoca.com/ogretmen/tekerlemeler.asp) adresine bakabilirsiniz.



KUZU
Kuzu kuzu me
Bin tepeme
Haydi gidelim
Ayşe teyzeme.     


YAĞMUR
Yağ yağ yağmur,
Teknede hamur,
Bahçede çamur,
Ver Allah'ım ver,
Sicim gibi yağmur. 


OYUN
Oooo.....
İğne battı,
Canımı yaktı,
Tombul kuş Arabaya koş.
Arabanın tekeri,
İstanbul'un şekeri.
Hop Hop altın top,
Bundan başka oyun yok.   

 
HANIM KIZI
Çın çın çınlamaca,
Hani bize limonata?
Limonata bitti,
Hanım kızı gitti.
Nereye gitti?
İstanbul'a gitti.
İstanbul'da ne yapacak?
Terlik pabuç alacak.
Terliği pabucu ne yapacak?
Düğünlerde,
Şıngır mıngır oynayacak. 


KEÇİLER
Ayşe Hanımın keçileri,
Hop hop hopluyor,
Arpa, saman istiyor,
Arpa, saman yok,
Kilimcide çok.
Kilimci kilim dokur,
İçinde bülbül okur.
İki kardeşim olsa,
Biri ay, biri yıldız,
Biri oğlan, biri kız,


EBE
Ebe ebe gel bize
Uzaktan vur elimize
Eğer vuramazsan
Ebesin ebe
Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi,
Bunu sana kim dedi?
Diyen dedi on yedi
Yağlı böreği kim yedi?    


TAVUK
Pazara gidelim,
Bir tavuk alalım,
Pazara gidip,
Bir tavuk alıp ne yapalım?
Gıt gıdak diyelim.
Happur huppur,
Happur, huppur yiyelim.


TOP
Bir iki üç
Söylemesi güç
Sana verdim bir elma
Adını koydum Fatma
Hop hop hop
Bir büyük altın top    


 DEDE
Altı kere altı otuz altı
Dedemin sakalı yolda kaldı
Sakalını aldı dereye attı
Dedem sakalsız kaldı


KÜÇÜK DOSTUM
Küçük dostum gelsene
Ellerini versene
Ellerimizle şap şap
Ayaklarımızla rap rap
Bir şöyle, bir böyle
Dans edelim seninle. 


ELLERİM PARMAKLARIM
Sağ elimde beş parmak,
Sol elimde beş parmak
Say bak, say bak, say bak.
Hepsi eder on parmak.
Sen de istersen saymak
Say bak, say bak, say bak.
Hepsi eder on parmak.     


KOMŞU, KOMŞU
-Komşu, komşu !
-Hu, hu!
-Oğlun geldi mi?
-Geldi
-Ne getirdi?
-İnci, boncuk.
-Kime, kime?
-Sana, bana.
-Başka kime?
-Kara kediye
-Kara kedi nerede?
-Ağaca çıktı
-Ağaç nerede?
-Balta kesti
-Balta nerede?
-Suya düştü.
-Su nerede?
-İnek içti.
-İnek nerede?
-Dağa kaçtı.
-Dağ nerede?
-Yandı, bitti kül oldu


CAM
Bir cam
İki cam
Üç cam
Dört cam
Beş cam
Altı cam
Yedi cam
Sekiz cam
Dokuz cam
On cam
Bu da benim amcam.


EBE
Ebe ebe nerede
Su doldurur derede
Dere boyu çalılık
Derede olur balık
Oltamı attım,
Balığı tuttum.
Balık suya dalamaz,
Ebe beni bulamaz.
Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi
Bunu kim dedi,
Diyen dedi on yedi,
Yağlı böreği kim yedi?




YAĞMUR
Yağ yağ yağmur,
Teknede hamur,
Bahçede çamur,
Ver Allah’ım ver,
Sicim gibi yağmur.


NEREDEN GELİRSİN?
Nerden gelirsin?
Zikzak kalesinden.
Ne gezersin?
Açlık belasından.
Nerde yattın?
Beyin konağında.
Altına ne serdiler?
Perde.
Desene kupkuru yerde.
Bıyıkların neden yağ oldu?
Bıldırcın eti yedim.
Bıldırcın yağlı mıydı?
Gökte uçarken gördüm.
Saçların neden ağardı?
Değirmenden geldim.
Değirmen dönüyor mu?
Zımbırtısını duydum.
Ayakların neden ıslandı?
Çaydan geçtim.
Çay derin miydi?
Köprüyü dolaştım,
İşte geldim sana ulaştım.



Al şu takatukaları, takatukacıya götür.
Takatukacı takatukaları takatukalamazsa,
takatukaları taka tukalatmadan geri getir.


Eller pekmezlenmiş de biz pekmezlenmemişiz.


Bir berber bir berbere
bre berber gel beraber
bir berber dükkanı açalım demiş.


Yağmur yağarsa raylar ıslanır, yağmur yağar saraylar ulanır.

Foto buradan


DEVAMINI OKU

29 Aralık 2013

Basel - İsviçre




İsviçre'deki son yeni durağımız Basel oldu.
Cenevre'den öğleden sonra ancak ayrılabildik ve Basel'e vardığımızda biraz yorulmuştuk.
Kiraladığımız evi bulup da güzelliğini görünce bir süre evde oyalanmaya karar verdik :)
Evin bahçesi

Tilt vardı evde, daha ne olsun :)
İlginç bir gece lambası
Hal böyle olunca Basel'i gezmemiz akşama kaldı.
Gezmeye başladıktan kısa bir süre sonra hava karardı ama şikayet etmedik çünkü öyle güzel ışıklandırmışlar ki görülecek yerleri, bayıldık, hayran kaldık.
Hiç beklemediğim kadar beğendim Basel'i.
Galiba Fransız bölgesinden sonra tekrar Alman bölgesine ulaşmak herşeyi etkiledi.
En şehrin içinde dolaşan yemekli vagonu beğendim. Restoran şeklinde düzenlenmiş bir vagon. Şehirde tur atıyor. 
Bence çok romantik :)
Basel'deki gecelememiz sonrası ertesi gün başlangıç noktasına dönüyoruz: Zürih'e. 
Böylece İsviçre gezimiz sona eriyor.






Şimdi biraz bilgi verme zamanı..



Basel, İsviçre`nin kuzeybatısında bulunan bir sınır şehridir. Şehre her gün ortalama 100.000 kişi gelir ve bu sayının içinde komşu ülkelerden çalışmak için gelen insanlar da bulunur. Şehrin içinden geçen Ren Nehri, şehri Büyük Basel ve Küçük Basel olarak ikiye ayırır. İki bölgeyi de birbirine bağlayan 5 köprü vardır. En meşhuru ise Rheinbrücke’dir.
Mittlere Rheinbrücke (Merkezi Orta Köprü): Burası şehir manzarasının çok güzel göründüğü bir yer. Ren nehri üzerindeki ilk köprüdür. 1226 yılında; kısmen ahşap ve kısmen taş olarak, Heinrich von Thun tarafından yapılmıştır.Üzerinde bulunduğu yolun önemi nedeniyle, uluslar arası önem kazanmıştır. Özellikle, 14.yüzyılda, köprü, uzun ticaret yolunun Ren nehri üzerinden geçişlerinde kullanılmıştır. Daha sonra, 1899 yılında başka bir köprü yapılır. Ancak: günümüzde görülen köprü: 1903-1905 yılları arasında, tamamen taş olarak tamamlanır. Günümüzde, köprünün hemen yanındaki iskelede, Ren nehri üzerinde, ilginç geziler sunan, kruvaziyer gemiler bulunuyor.
Kleinbasel Bölgesi (Küçük Basel): MÖ.13.yüzyılda, burası ayrı bir şehir olarak gündeme gelmiştir. Şehirdeki üst sınıf insanlar, yaygın olarak bu banliyöde yaşamışlardır. Günümüzde bile, burada, daha yoğun olarak yabancılar yaşamaktadır.
Grossbasel Bölgesi (Büyük Basel): Burası, nehrin öbür yanına göre, daha eski bir yerleşim yeridir. Şehir ile, eski katedral ve Pazar alanı ve Belediye binası arasında kalan alandır. 14.yüzyılda, şehrin merkezi burasıdır. Dar sokaklar ve caddelerde, tarihi yapılar arasında keyifli yürüyüşler yapabilirsiniz.
Münster Platz: Burası, kare bir meydan. Meydanda Münster Katedrali bulunuyor. Şehrin, en eski bölümünün merkezidir. Halka açıktır. Aslında bir Katolik katedrali olmasına rağmen, günümüzde bir Protestan kilisesi olarak kullanılıyor. Yapı 12.yüzyıldan bu yana pek az değişikliğe uğraması ile öne çıkıyor. Kırmızı kumtaşı duvarları, renkli kiremitleri ve ikiz kuleleriyle, şehrin bir  simgesi gibi  hemen öne çıkıyor. MÖ.15. yılında, Roma askerleri, Roma İmparatorluğu ve Cermen kabileleri arasındaki sınırda, Katedral Tepesi üzerinde bir askeri üs inşa ederler. Katedral, bu bölgenin hemen ortasında bulunuyor. 11.yüzyılın başında, İmparator Henry II. Şehre, bu muhteşem katedrali kazandırıyor. Henry katedrali olarak bilinen yapı, 1356 yılındaki depremde yıkılır ve daha sonra onarılır. 1529 yılında, Basel tamamen Protestan inanca döner. Piskopos şehri terk eder. Katedral yapısı, zengin tüccarlar tarafından satın alınır. 18.yüzyılda, neo-klasik barok  tarzda yeniden restorasyonu yapılır. Yapının cephesinde, dikkate değer “Romanesk heykel” çalışmaları görülebilir. Yapının iki tane kulesi var. Bunlardan 62 metre yükseklikte olanı, “St.Martin’s kulesi” 1500 yılında tamamlanmıştır. Diğer kule, yani “St.George’s kulesi”, 1356 yılındaki depremde yıkılmış ve 1492 yılında yeniden yapılmıştır. Yüksekliği 65 metredir. Yapının ana giriş kapısının üzerinde, mükemmel bir heykel gurubu var. İçeride 1536 yılında, Basel şehrinde ölen, ünlü eğitmen Erasmus’un anıtsal mezarını görebiliyorsunuz. Günümüzde bu bölge, her türlü etkinlik için kullanılan ve insanların tanışmak için kullandıkları bir açık alan olarak hizmet veriyor. 1529 yılında, Basel şehri, tamamen Protestan inanca döner. Piskopos ve katedral çalışanları, Basel şehrini terk ederler. Bunun üzerine, bu alan zengin tüccarlar tarafından satın alınır. Katedral meydanı şehir yönetiminin merkezi olarak kullanılır. Günümüzde dahi, bu alan, her türlü etkinlik ve insanların bir arada tanışmaları için kullanılmaktadır. Evet, katedralin hemen arkasında: Ren üzerindeki yüksek yere “Pfalz” deniliyor. Burası, Ren nehri üzerinde bir terastır. Kelime anlamı saray’dır Buradan muhteşem şehir manzarasını izlemek mümkün.Katedralden sonra doğu yönünde ilerleyerek, Theater str. üzerinden, Belediye Tiyatrosunun bulunduğu yere doğru yürüyorsunuz.
Stadt Theater (Belediye Tiyatrosu):1834 yılında kurulmuştur. İlk bina yapılış tarihi, neoklasik mimar Melchior Berri tarafından yapılmıştır. 1904 yılında bir yangın sonucu, bina tahrip olur ve 1909 yılında yeniden inşa edilir. Tiyatronun hemen ön tarafında bir yeşil alan var. Buradaki çeşmeyi görün.
Fasnachtsbrunnen-Tinguely Çeşmesi (Karnaval Çeşmesi): Bu çeşme, Jean Tinguely tarafından tasarlanmıştır. Çeşme, su püskürten 9 karakterin, mizahi temsiliyle ilgi çekiyor. 1975-1977 yılları arasında yapılmıştır. Heykellerle birlikte 10 çeşme, su havuzu ve heykeller bulunuyor. Alçak gerilimli motorlarıyla, su spreyleri havada hareket ediyorlar. 
Marktplatz: Burada, Pazar kuruluyor. Pazarda: taze sebze ve meyveler hergün satışa sunuluyor. Cumartesi sabahları oldukça kalabalıktır. Size önerim, buraya cumartesi sabahı gidin. Ayrıca, meydanda şehrin en etkileyici binası var.
Rathaus (Belediye Binası): Meydanın nehir yönünde bulunuyor. 16.yüzyıldan kalma, bir Rönesans sarayıdır. Yapının tamamı, parlak kırmızı renge boyalı. Yapıyı küçük ve yuvarlak kuleleri, kemerler, Rönesans tarzı pencereler ve bir altın çan süslüyor. Yani görüntü olarak, dev bir bebek evi ortaya çıkmış gibi. Özellikle iç avlu görülmeye değer. İç avluyu görmek için, rehberli turlara katılmanız gerekiyor. Burada, zamanında, romantik eğlenceler yapılıyormuş. Binanın büyük cephesi, mimar Hans Bock tarafından, 17.yüzyılda boyanmıştır. Kulesi ise, 1900 yılında ilave edilmiştir.Buradan, doğu yönünde ilerleyin. Üniversitat bölümünün hemen arkasında, tarihi bir yapı var.
Spalentor (Spalen Kapısı): Burası, 14.yüzyılda inşa edilen şehir surlarından, günümüze kalan tek bölüm, yani bir kapı bölümü. Kapı üzerinde bir saat kulesi ve iki yanında, nöbetçi kulübeleri bulunuyor. 15.yüzyılda eklenen, Meryem ve Aziz heykelleri de, güzel bir görüntü oluşturuyor. İsviçre’nin en güzel kapılarından birisidir. Günümüzde, yayalar tarafından kullanılıyor. Biraz önce söylediğim gibi, kapının iki yanında kuleler var. Birinci kule 28.15 metre yüksekliğinde ve 1842 yılında yapılmıştır. Spalentor’un çatı ucuna kadar olan yüksekliği ise 40.3 metredir.Spalentor’un üzerinde bulunduğu, Schützengraben, Holbeinplatz ve Leimen str. daha sonra sağa dönülerek, Steinenring caddelerini takip ettiğinizde bir hayvanat bahçesine ulaşacaksınız.
Zoologischer Garten (Hayvanat Bahçesi): 1874 yılında kurulmuştur. Şehir halkı, buraya “Zolli” ismini vermiştir. İsviçre’nin en çok ziyaret edilen yerlerinin başındadır. Mutlaka zaman ayırın ve gidin. Zaten, şehrin tam orta yerinde bulunuyor. Yürüyerek 5-10 dakika içinde ulaşabilirsiniz. Yılda, yaklaşık 1.7 milyon kişi tarafından ziyaret edilmektedir. Burası, kentin güneybatısında, tren istasyonu yakınlarındadır. Hemen arka bölümde, tren istasyonu var. Giriş ücretli. Ancak, çocuklar kadar, yetişkinlerin de ilgisini çekiyor. Büyük bir arazide: 600 türden, yaklaşık 6000 hayvan bulunuyor. Birçok hayvan, açık ve kapalı muhafazalarda kalıyorlar. Ülkedeki hayvanat bahçelerinin en büyüğü olarak öne çıkıyor. Bahçe içinde, 1874 yılında kurulmuş bir de Bilimsel Araştırma Enstitüsü var. Burada: goril, gergedan ve diğer türler, gözetim altında üretiliyor. Bu özelliğiyle de, Avrupa’da tek.





DEVAMINI OKU

27 Aralık 2013

Cenevre - İsviçre





Montrö ve Lozan'dan sonraki durağımız Cenevre oldu.
İsviçre’nin güney batısının en uç noktasında bulunan şehir, Fransız topraklarıyla çevreleniyor. Neredeyse mahallelerin arkası Fransız sınırı. Leman Gölü’nünde güney kıyıları Fransız toprakları. Bu bölge İsviçre için önemli ve şehirleşmiş bir merkez ama Fransa için uç bir nokta. Fransa sınırlarındaki yerleşimler, sevimli dağ köyleri olarak kalmış, Cenevre’den gezilerle gidilebiliyor.
Öğleden sonra şehrin sınırından girdik ancak tuttuğumuz eve yerleşmemiz akşamı buldu.
Bir trafik var şehirde, inanılmaz!
İstanbul gibi, cidden.
Gıdım gıdım ilerleyerek gittik yaklaşık 1,5 saat.
Arabanın içinde oturmaktan öyle sıkıldık ki, hele Bambino.
Yine de güzel durdu, hakkını yemeyeyim.
Trafik çilesi bitip de adrese ulaşınca bu defa park etme çilesi başladı.
Kaç kere dömdük aynı sokakları hatırlamıyorum.
Boş yer bulabilmek için dolandık durduk.
En sonunda bunaldık ve en yakın Migros'un otoparkına geçici olarak koyduk arabayı.
Evimize girdiğimizde hepimiz tükenmiştik.
Cenevre böyle karşıladı bizi.






O akşam evde dinlendik, dışarı çıkmadık; bir tek beyler çıkıp arabaya yer bulup geldiler.
Ertesi sabah şehri dolaştık, merkeze 10 dk lık yürüyüş mesafesinde olmamız büyük şanstı :)
Açıkçası çok sevemedik Cenevre'yi.
Büyük, kocaman bir şehir.
Gölün kenarında, gölün karşısı Fransa kıyıları.
Konum olarak güzel ancak şehir Fransa'dan çok göç almış ve sokaklar göçmen dolu.
Gelir düzeyi farkı çok yüksek.
Zengin semtlerle fakir yerler dip dibe.
Şehirde ticaret, bankacılık ve uluslararası kuruluşlar çok.








Dikkat Çeken Noktalar:

Eski şehir merkezi oldukça dar bir alan.  

Leman Gölü,

Mont Blanc Köprüsü,

Brunswick Anıtı,

Avenue De France,

Opera,

Rousseau Adası,

Çiçek Saati (L'Horloge Fleurie): Mont Blanc Köprüsü bitiminde. ”Jardin Anglais”, (İngiliz Bahçesi) adındaki parkta. Mevsime göre çiçekler değiştiriliyormuş. 6000'in üzerinde çiçek bulunuyormuş. Burası göl etrafından geziler düzenleyen teknelerin kalkış noktası olduğu gibi, şehirde farklı noktalara turistik turlar attıran gezi trenlerinin de kalkış noktası.

Le Jet d'Eau: Cenevre’nin sembolü. 1891 yılında yapılan bu fıskiye yıllardır turistlerin 1 numaralı ziyaret noktası. Saatte 200 km hızla dakikada 500 litre su 140 metre yükseliyor. Akşamları ışıklandırılıyor.

Promenade des Bastions,

Saint-Pierre Katedrali,

Notre Damme Adası,

Birleşmiş Milletler Binası,

Kızılhaç Binası,

Marché Croix D’or: Bu cadde, boylu boyunca İstiklal Caddesi tarzında, hareketli bir yer.

Confederation Meydanı’nda, Özgürlük Anıtı‘ndan, Rue de la Cité caddesine dönerek, eski şehir merkezinin yer aldığı tepeliğe çıkıyoruz.

Tavel House (Maison Tavel): Burada İsviçre sivil yaşamının anlatılıyor. Genişletmek için daha sonraları yan binayı da müzeye ekledikleri bu ev-konak, İsviçre’nin geçmiş dönemlerde sivil ev hayatı ile ilgili bilgiler sunuyor. Odalarda gündelik eşyaların olması ve yaşamış kişilerin resimlerinin duvarlarda görülebilmesi daha sıcak ve gerçekçi bir ortam yaratmış. Müze evin en üst katında Cenevre şehrinin ikinci dünya savaşında ne hale geldiğini gösteren resimler ve daha sonra yapılan restorasyon çalışmalarına ait bilgi ve fotoğraflar var. Tavanarası da, Cenevre’nin tarihsel süreçteki gelişimini anlatan oda büyüklüğünde dev bir makete ayrılmış.


Patek Philipp saat müzesi: El yapımı saatlerin gelişimini görmek isterseniz buraya uğrayabilirsiniz. Özel müze olduğu için 13.00 de açılıyormuş. www.patekmuseum.com
Annecy (Cenevre’ye 40 km): Cenevre‘ye çok yakın olan ve Fransa’nın Venedik’i dedikleri Annecy adlı kasabaya geziler düzenleniyor.  
DEVAMINI OKU

SOSYAL AĞLAR


İZLEYENLER

Blog Arşivi

HER GÜN MUTLAKA

NE ARADINIZ, YARDIMCI OLALIM?

Kişisel Blog

Copyright © Benden ve Bizden | Powered by Blogger
Design by Lizard Themes | Blogger Theme by Lasantha - PremiumBloggerTemplates.com