28 Mart 2013

Deprem Gerçeği

Posta kutuma gelen bu iletiyi önemli bulduğum için paylaşıyorum:

Bir anne olarak deprem gerçeğini görmezden gelme seçeneğim var mı?

Bugün bir haber sitesinde, son bir aydır Türkiye’de büyüklüğü 4’ün üzerinde 15 deprem meydana geldiğini okudum ve siz bu yazıyı okurken muhtemelen bu sayı arttı. Bir birey olarak görmezden gelmeye devam mı ederdim bilinmez ancak bir anne olarak görmezden gelmemin imkansız olduğu konusunda beni anlayacağınızı biliyorum.

Ve elbette zihnimde şöyle sorular dönmeye başladı: Bir anne olarak depreme karşı nasıl hazırlık yapabilirim? Anne olarak hem çocuğumun hem de çocuğum için kendimin ve eşimin hayatta kalmasını sağlamam gerek, o halde ailemi ve kendimi nasıl koruyabilirim? Ya deprem olduğunda çocuğum yanımda olmazsa? Kendini korumayı ona nasıl öğretebilirim? Depremle ilgili sorular sorduğunda ona ne yanıt verebilirim? Acaba okulunda depremle ilgili eğitim veriliyor mu?

Bu soruların yanıtlarını bilmiyor oluşumuz problemin ta kendisi!

Eminim şu anda sizlerin de aklına pek çok soru geliyordur. Soru sordurabildiysem ne mutlu bana! Problemi çözmenin tek yolu, hem kendimizi hem de çocuğumuzu deprem hakkında bilgilendirmek ve bu soruların yanıtlarını biliyor hale gelmek.

Bunun için bilgilendirici içerikler yayımlayan ve ücretsiz eğitim alabileceğiniz pek çok sivil toplum kuruluşu var. Bilgi her zamanki gibi klavyenizin ucunda. Siz en uygun ve en yakın kaynağı bulup bilgi ve eğitim için başvurabilirsiniz.

Çocuğunuz okuma yazma biliyorsa, AHDER Çocuk sayfası onun için keyifli bir kaynak olacaktır

Yalnız çocukları deprem hakkında bilgilendirmek noktasında, kendi keşfettiğim sade, güzel ve anlaşılır bir kaynakla sizleri tanıştırmak isterim: AHDER’in (Afete Hazırlık ve Deprem Eğitimi Derneği)  AHDER Çocuk adlı sayfası.

Bu sayfayı çocuğunuza göstermeden önce, kendiniz de okursanız bilgi eksikliğinizi büyük oranda gidermiş olacaksınız.

Kendi araştırmalarınızın ve keşiflerinizin sonuçlarını lütfen benimle paylaşın. Hep birlikte bilgilenelim!
DEVAMINI OKU

26 Mart 2013

Kutup Ayısı

Kojoyla Bambino kargo parası ödemeye giderler.
Oradaki teyzeler ve amcalar Bambinoyu çok severler.
Eşantiyon bir kutup ayısı verirler bizimkine.
Bambino o akşamı kutup ayısıyla geçirir.
Tişörtünü çıkarır, giydirmeye çalışır tekrar.
Giydirir "Anne ters oldu bu" der, tekrar çıkarır.
Düz giydirmeye çalışır, beceremeyince anneyi yardıma çağırır.

Yatarken yanına yatırır onu da, üstünü de örter.

Sabah da erkenden kalkar.
"Günaydın kutup ayısı" der :)
Anne ile baba hala derin uykudadır.
Bambino alır eline kutup ayısını, başlar anlatmaya:
"Kutup ayısı, gündüz oldu. Güneş geldi. Karanlık gitti."
"Günaydıııııın kutup ayısı"
"Senin karnın aç kutup ayısı"
"Sen yüzmeyi çok seviyorsun kutup ayısı"
"Seni suya bırakıcam, orada yüzebilirsin."
Yatağın yanındaki boşluk su olur, kutup ayısı suda yüzdürülür.
"Anne, kutup ayısı YÜZÜYÜR" :)
"Kutup ayısı balık tutuyor anne"
"Balık tuttuktan sonra balığını yedi ve yüzmeye devam etti"

Arada alır eline öper kutup ayısını.

Bunlar benim hatırladıklarım, uykulu haldeyken daha ne hikayeler anlattı, neler oynadı bilemiyorum :)

Bıcır bıcır bıcır Bambino :))
DEVAMINI OKU

21 Mart 2013

Londra Vol. Bilmemkaç :)



Yolculuk kısmını geçtik.
Geldik mi Londra'ya, geldik. Tamaaam.
Londra'yı öyle benimsemişiz, evimiz gibi görmüşüz ki, blogda Londra'da nasıl gezilir, ne yapılır ne edilir ile ilgili fazla birşey yok.
İnsan kendi evini anlatamaz ya hani, onun gibi birşey işte :)
Gelip görmeniz lazım :)

Çocuklu ailelere özellikle Londra'yı tavsiye ediyorum.
Ulaşım derdi yok.
Her yere, ama her yere toplu taşıma ile dakik bir şekilde gidebiliyorsunuz.
Metrolar, tramvaylar, trenler, otobüsler devamlı çalışıyor.
Bir yere gitmek için birden fazla alternatif bulabiliyorsunuz.
Biz londra'da yaşarken arabanın eksikliğini hiç hissetmedik.
Sonraki gidişlerimizde de öyle.
Bir de her yerden bilgi akıyor.
İnternetten, yoldaki levhalardan, istasyonlardaki daimi anonslardan her daim ne olup bittiğini öğrenip kararınızı değiştirebiliyorsunuz.
Görevliler -Avrupa'dakinin aksine- gecegeç saatlere kadar görev başındalar.
Herkes size yardım etmek için çalışıyor. Onların işleri de bu ve işlerini hakkını vererek yapıyorlar. Bunu çok seviyorum!

Pusetle her yere gidip çıkabilirsiniz, kaldırımlar alçak, ayrıca karşıdan karşıya geçerken yol ile sıfır hizaya geliyor.
Yaya geçitlerinde yaya önceliği var ve pusetliye herkes yardım ediyor.
Hangi metrolarda asansöz olduğu işaretlenmiş broşürlerde. Asansör olmayan yerlerde de mutlaka birileri size yardım ediyor.
Bilinenin aksine İngilizler oldukça sıcak ve yardımsever insanlar.

Londra'da her daim her kafadan insana göre yapacak birşeyler var.
Hele çocuklu aileler için tam bir cennet.
Hava güzelse parklar bahçeler birinci tercih tabi ki :)
Gerçi İngilizler her daim parkta vakit geçirmeyi seviyorlar.
Biz oradayken hava soğuk olmasına rağmen kalın giyinmiş çocuklar yağmur altında top oynuyorlardı.
Çocuk bahçeleri de hep doluydu.
Bir Türklerin "Aman hasta olur, sırtına yel girer, terlerse üşütür hasta olur" gibi dertleri İngilizlerde HİÇ YOK!
Öyle alışmışlar, çocuklarını da öyle alıştırıyorlar.
Ve eminim ki hasta olma oranları çok çok az :)
Biz kendimizi fena kısıtlıyoruz bu konularda.
Nasıl bir genetik kodsa bu, nesilden nesile geçerek varlığını sürdürüyor :)
Hava sıfır dereceydi ve sokakta şortla gezen, incecik montun altına babet giyip çıkan, çorapsız dolaşan bir sürü insan gördük.
Bir yerde hata var ama nerede? :PP

Neyse, ne diyordum?
Çocuklu ailelere göre öyle güzel aktiviteler var ki.
Hem de çocuklar eğlensin de büyükler kös kös bakınsın değil, ailedeki herkesin eğlenebileceği türden aktiviteler bunlar :)
Biz Bambinoyu nereye götürdüysek kojoyla ikimiz çok daha fazla eğlendik ondan :)
Bambinoyu değil, bizi çıkartmak çok zor oldu mekandan :)) 

Dünyada çok fazla yerdeolmayan bir durum var UK'de:
Müzeler çoğunlukla bedava.
Ve bildiğiniz statik yerler değil müzeler.
Yaşayan, her daim aktiviteler yapılan, sosyalleşilen, kültürleri birbirine kaynaştıran, eğlenceli ve interaktif mekanlar UK müzeleri.

Müzenin girişinde bağış yapabiliyorsunuz içinizden gelirse. Ama kimse sizi buna zorlamıyor.
Yine girişte o gün müzede hangi saatte hangi aktivite nerede yapılacak, bunları anlatan bir bilgi ekranı oluyor. Eğer akıllı telefonunuz varsa uygulama bile indirebiliyorsunuz.

Müzelerin her biri en az 5-6 katlı kocaman yerler. Gez gez bitmiyor. Biz Bambinoyla bir günde 1,5 kat ancak gezebildik. Bambino olmasaydı bile maksimum 3 kat gezebilirdik, eminim.

Herkese hitap eden müzeler var. Bilim, doğa, hayvanlar, eski çağlardaki yaşam, Londra ve Dünya tarihi, modern sanatlar, Dünyanın çeşitli yerlerinden getirilen sanat eserleri, portreler, oyuncaklar, vampirler, mumyalar, zindanlar, denizcilik, gökyüzü, uzay ilk aklıma gelen müzeler.

Biz bu gidişimizde Bambino ve bizim en sevdiğimiz müze olan Science Museum'a gittik. Google Labs'in organize ettiği interaktif bir sergiyi gezdik hep birlikte. Sonra Bambino küçükler için ayrılmış bir alanda önlük takarak saatlerce suyla oynadı. Sonrasında dev köpüklerle yapılan bir etkinliğe katıldı. Uyku molasının ardından buhar makinesi ile devam etti. Sabah 10'da gittik ve akşam 6'da mekandan çıktık. Ve çok eğlendik :) Biz çıkarken müzedeki hamamböceği turu başlamıştı, o da çok eğlenceli görünüyordu. Hamamböceği kostümü giyen insanlara özel bir müze turu yaptırılıyordu ve herkes kahkahalarla izledi :)

Londra'daki diğer günlerimiz oldukça sakin geçti. Üç gün boyunca arkadaşlarla buluşup hasret giderdik. Evin Delisi'nin güzel evine konuk olduk. Buradan kendisine sesleniyorum: O güzel evi herkesle paylaşmalısın ;)

Londra'yı evim gibi benimsemem sadece orada bir süre yaşadığım için değil, orada yakın dostlarım, arkadaşlarım olduğu için. Onların kendimi evimde hissetmemdeki rolleri çok büyük. İyi ki varlar! Hele onların güzel haberlerini alınca çok çok mutlu oluyorum. Hep iyi olsunlar, hep güzel haberler alsınlar ve versinler :)

Bambino hepsinin ismini biliyor. Hepsini gördüğüne çok seviniyor. Çocuklarla vakit geçirmek onu mutlu ediyor. Biz büyükler de onları birarada görünce çok duygulanıyoruz, birlikte büyüsünler diye hayaller kuruyoruz. Şahsen benim için çok güzel anılar oluşuyor, eminim Bambino için de öyledir. Orada kısacık anlarda çekilen fotoğraf ve videoları Bambino aylarca bıkmadan izliyor, ilk günkü gibi gülümseyerek ve mutlulukla. Onu öyle görmek mest ediyor bizi.

Hayat ne getirir bilinmez ama umarım dostluklarımız, arkadaşlıklarımız baki olur.

Londra'da çocukla yapılabilecekleri anlatıyordum, nereye geldim :))

Geçenlerde kojonun gelecek ay Londra'ya gidecek bir arkadaşına 5 günlük Londra programı yaptım. Nereye gitsinler, ne alsınlar, nereden alışveriş yapsınlar, ne yesinler diye detaylı bir program. İnanamamışlar benim yaptığıma :) "Hangi internet sitesinden aldı söylesin" demişler :) Hatta tripadvisor dan aldığımı düşünmüşler :)

Demem o ki, belki blogda Londra'yı yeterince anlatamıyorum, kişisel detaylar bir anda öne çıkıveriyor :) Ama Londra'ya gitmeyi düşünürseniz size her konuda yardımcı olabilirim, hem de zevkle :)
DEVAMINI OKU

19 Mart 2013

Yolculuk Kısmı Üzerine

 
Gittik geldik bile, kuş misali.
Bir evden diğerine gider gibi gittik geldik.
Ama yolculuk kısmı çok yordu bizi.
Bambino olmasaydı bile çok yorulurduk eminim.
Bu sefer sevmedim bir yerden bir yere gidişi.
Uçak yolculuğu zor geldi bana.
Bunda uçağı sevmeyen kojonun da payı var elbet :)
Bir günde iki uçak yolculuğu fazla geldi bu defa.

Sabahın bir vakti evden çık, havaalanına git.
Arabayı park et.
Başka bir servise bin.
Elinde iki valiz, bir çocuk, birkaç tane de son dakika eklenen ıvır zıvırla birlikte.
Servis seni havaalanına getirsin (Bu hizmet Ankara'da var, diğer yerlerde direkt arabadan inip havaalanına giriliyor).
Tüm eşyalarla birlikte güvenlikten geç.
Valizleri vermek için check-in sırasına gir.
Sıra sana gelince evrakları göster, valizleri ver, kısmi bir rahatlama yaşa.
Sonra tekrar güvenlikten geç, saatin, kemerin, ıvır zıvırın, hatta ayakkabılarına kadar çıkart.
X-ışınlarından geçen her eşyanı 10 saniye sonra tekrar toparla. Üstünü giyin tekrar.
Çocuğu unutma :)
Hangi salona gitmen gerektiğini bul.
Vakit geldiyse salona git.
Vakit varsa etrafta dolaş, belki bir kahve iç.
Ya da çocukla birlikte yürüyen merdivene bin, in, bin, in, işin ne :)
Sonra salonda tüm yolcular toplaşsın. Kapılar açılınca uzun bir kuyruk oluşsun.
Kuyruğa gir.
Biletini pasaportunu hazır et, tekrar kontrolden geçeceksin.
Bu arada çocuğun isteklerine hazır ol.
Susar, acıkır, uykusu gelir, m.eme ister, dolaşmak ister, önde geçmek ister, ağlar, mızmızlanır.
İdare edeceksin artık :)
Sonra uçağa bin.
Koltuğunu bul.
El bagajını baş üstü dolaplardan boş olanına tık.
Kalan eşyalarını ayak altına yerleştir.
Yerine otur.
Kemerini bağla.
Çocuğun kemerini bağla.
Çocuğun kalkış ve iniş sırasında yerinden kalmasını engelle.
Neyse.
Herkesin binmesini, yerine oturmasını bekle.
Sonra hosteslerin anonslarını dinle, güvenlik önlemlerini izle.
Uçakta yerine oturduktan sonra hemen havalanmayı asla bekleme.
Uçak saatinde kalkabilir, 10 ya da 30 dk sonra da kalkabilir.
Kalkar gibi yapıp havaalanı pistinde tur atabilir (İstanbul'da çok oluyor).
Daha kalkmadan sıkılan çocuğu oyala.
Bu kural hep aynı gerçi, çocuğu oyala :)
Senin uçağına sıra gelince sevin :)
Sıkı tutun, kalkıyorsun.
Kulakların tıkanabilir.
Çocuğu uyarmayı unutma.
Uçak kalkınca biraz rahatla.
Şansın varsa çocuk uyur birazdan.
Tabi sen de hemen uyursun :)
Ama kısacık bir uçuş ise uyuma, çocuğu da uyutma :)
Ankara-İstanbul arası 50 dakika.
Zaten uçak havalandıktan sonra hemen yiyecek içecek servisi başlar.
5-10 dakika içinde de uçak alçalmaya geçer.
Hostesler bu defa apar topar boşları almak için dolaşmaya başlarlar.
Ne yediğini, nasıl yediğini anlamazsın bile.
Koştur koştur bir uçuştur bu uçuş.
Birazdan pilotun kısa anonsunu duyarsın.
Tekrar herkes yerlerine oturur, kemerlerini bağlar.
Sorunsuz bir iniş için dua edersin.
Çocuğu tekrar koltuğuna oturtup kemer bağlarsın (Eğer yerinden kalktıysa. Bambino bazen yol boyu hiç kımıldamıyor, öyle dışarıyı izliyor)
Uçak inince yine rahatlarsın.
Birinci kısım geçti sayılır.
Ama aslında herşey tekrar başlıyordur :))

Uçaktan pılını pırtını alıp inersin.
Valizlerini almak için önündeki sürüyü takip edersin.
Bagaj alım yerinde bozuk para verip tekerlekli arabalardan edinirsin.
Yürüyen bantta valizini tanıyıp insanları yararak valizlerini kahramanca kapar arabaya koyarsın.
Çocuğa valiz çarpmasın diye ikaz edersin :) Hem çocuğu hem başkalarını.
Valizler tamamsa diğer uçuşa yetişmek için havaalanında koşturmaya başlarsın.
Ama aradaki süre uzunsa yayıla yayıla gidersin.
İkinci uçuş için valizleri vermek üzere kontuara gidersin.
Kontuar bagaj alımına başladıysa valizleri verip kurtulursun.
yok başlamadıysa bir süre daha valizlerle dolanırsın havaalanı içinde.
Acıktıysan yemek yersin.
Çocuğun altını değiştirirsin.
Onun iyi vakit geçirmesi herşeyden önemli tabi.
Onunla daimi olarak oyunlar oynarsın.
Üstünü başını giymek istemezse üstelemezsin, sadece elinde taşıdığın eşya sayısı bir anda iki katına çıkıverir, o kadar :)
Yemek yemek istemezse onları da çantaya atarsın.
Neyse, valizleri verince biraz rahatlarsın.
Ama o da ne?
Uçakta rötar vardır, umduğundan daha uzun sürecektir gidiş.
Yapacak birşey yok.

Gidiş vakti geldiğinde tekrar üstünü başını çıakrıp güvenlik kontrolünden geçersin.
Tekrar giyinip toparlanırsın.
Gümrüksüz alışveriş yapmak istersen (dönüşte zaman yoksa) yaparsın, en azından fiyatlara göz gezdirirsin.
Sonra doğruca salona gidersin.
Yine beklersin, kuyruğa girersin, bilet- pasaport kontrolü sonrası uçağa binersin, bagajlarını yerleştirip koltuğuna oturup beklemeye başlarsın.
Uçak bir zaman sonra kalkar.
Çocuk hemen uyur.
Sen de öyle :)
Uyanınca birşeyler atıştırırsın.
Dışarıya, sağa sola bakarsın.
Kalkıp biraz yürürsün, kan dolaşımın hızlansın diye.
İniş vaktine doğru sen de sıkılırsın, çocuk da sıkılır iyice.
Yine de dağılmak yok, hayali oyunlar uydurursun çocuğun seviyesine göre.
Kitap okursun, hikaye anlatırsın, şarkı söylersin, öndekiyle sohbet edersin.
Çocuk ağlamasın yeter ki :)

Ve sonra iniş vakti gelir.
Koltuğuna tekrar oturup kemerini bağlarsın.
Çocuğunkini de bağlarsın.
Dua edersin yine.
Uçak inince yine eşyalarını toplayıp sürüyü takip edersin.
Valizlerine kavuşunca geçici konaklama yerine nasıl gideceğine odaklanırsın.
Metro mu, tren mi, taksi mi, araba mı her ne ise oraya yönelirsin.
Geçici konaklama yerine varıp odana kavuşunca derin bir oh çekersin.
Gün bitmiştir.
Sen de bitiksindir :)
Yine de kararlıysan biraz dinlenip dışarı çıkarsın, çocuğu da alıp.
Yerse tabi :))

Yazarken bile yoruldum, ki bir çok ayrıntıyı atlayarak yazdım :)

Bir de aynısını 5 gün sonra tekrar yaşadığınızı düşünün.
Hem de daha çok yükle.
Gitmek istemeyen bir çocukla :)
Yorgun anne-babayla.

Bir dahakine bir günde 1 uçak yolculuğu olacak şekilde planlayacağım gezileri :)
Ya da direkt uçuş bulacağım (Nasıl oalcaksa o?) :P

Foto
DEVAMINI OKU

12 Mart 2013

Yolculuk Vakti

Aylar öncesinden biletlerini aldığım kısa gezimize çıkıyoruz yarın.
Hedef: Londra, ikinci evimiz bir nevi :)
Hava çok soğukmuş, en kalın giysilerimizi götürüyoruz.
Bir de boğaz ağrısı ve burun akıntımız bizimle geliyor :(
Umarım daha fazla kötüleşmeden gider geliriz.

Bambinoya iyi gelecek biliyorum.
Dünden beri küçük ergen halleri üzerinde.
Duygu dalgalanmaları öyle sık ve yoğun ki.
Kendinde birşeylerin yanlış gittiğinin farkında ama anlamlandıramıyor.
Neden böyle davrandığını o da bilmiyor.
Farkındayım.
Bütün gücüyle varlığını belli etmeye çalışıyor.
"Ben de buradayım" diyor.
Anlıyorum.
Sabır taşı olmaya çalışıyorum.
Bazen olamıyorum. Ara sıra patlıyorum.
Geçici olduğunu kendime ve kojoya söylüyorum.
Umarım iyi gelir bu değişiklik ona.
Umarım.
DEVAMINI OKU

8 Mart 2013

Kefir Nasıl Yapılır?



Geçenlerde İzmir'e yaptığım kaçamaktan burada bahsetmiştim. Canım arkadaşım bana iki kavanoz kefir vererek günün sürprizini yaptı. Ben de ne zamandır yapmak istediğim birşeye başlamış oldum: Kefir yapmak ve kefir yetiştirmek. Tabi bu işe başlamadan önce biraz araştırma yaptım. Nasıl kefir yapılacağını benim gibi bilmeyenler için burada yayınlıyorum. Kefir yapmaya ara verebilir, kefir tanelerini dondurabilir ya da taneleri daha sonra canlandırmak üzere kurutabilirsiniz. Ayrıca ev yoğurdunuzu kefirle yapabilir, hatta kefir peyniri yaparak değişik bir tat deneyebilirsiniz.
Doğal kozmetiğe meraklı olanlar için de kefirden makyaj temizleyici ve cilt kremi yapımı tarifleri de aşağıda :)

Kefir Yapmak İçin Gerekli malzemeler:
Cam kavanoz
Plastik süzgeç
Süt
Kefir mayası

Cam kavanoz:Yapmak istediğiniz miktara göre 1 litre ile 8 litrelik kavanoz olabilir.
Plastik süzgeç: Herhangi bir yerden temin edebilirsiz, metal kullanmayın.
Süt: Hemen her sütten yapılabilir.Pastorize,UHT,Paket süt,süt tozundan yapılan süt.En iyisi ve faydalısı taze ve katkısız süt ile yapılandır.
Kefir mayası: Satılan bazı yerler var fakat bulamazsanız benimkiler biraz büyüyünce ücretsiz vereceğim.

Nasıl yapılır?
Sütün ısısı 5 c ile 35 c arasında olabilir. İdeali 25 c civarı Mayalar ile sütün ısısı birbirine yakın olsun. (Ben buzdolabından çıkarıp oda sıcaklığına gelene kadar bekliyorum, acelem varsa soğuk olarak kullannıyorum).
Kavanozun 3/4 üne kadar süt ile doldurun ve mayaları içine koyun.
Kavanozun agzını gevşek kapatın veya bir bez ile kapatın.
Oda sıcaklıgında mayalanmaya bırakın.(4 c ile 30 derece arası olabilir)
Mayalanma süresi: Sütün kalitesine,süt maya oranına,mayaların aktivitesine ve ortam sıcaklığına bağlı olarak 12 saat ile 48 saat arasıdır.
Mayalama süresi artıkça kefirin tadı ekşi olur.Tatlı kefir kabızlığı, ekşi kefir ishali keser.
Mayalama işleminden sonra oluşan sıvıyı plastik bir süzgeçle süzün,süzgeçte kalan mayaları tekrar kavanoza koyun ve süt ile doldurun ve mayalanmaya bırakın.
Eger mayalama yapmıyacaksanız,bir süre ara verecekseniz kavanozu buzdolabına koyun bir hafta kadar kalabilir, bir hafta sonunda yeniden süzebilirsiniz.
Elizde kalan süzüntü kefirdir.Bunu taze olarak tüketebileceğiz gibi buz dolabında kapagı gevşek olarak 1 yıl kadar saklayabilirsiniz.Tadı hafif ekşir ama faydalarında azalma olmaz.
Mayalarınızı dondurmaz, 40 c ısının üstünde tutmaz, ezmez, kimyasal ve klorlu suya bırakmazasanız sizden uzun yaşarlar.
Kefir yaptıkça mayalarınızda artma olucaktır, süt maya oranını korumak için ya mayaları başka bir kaba alın ya da süt miktarını artırın.Fazla mayalarınızı isteyen diğer insanlarla verebileceğiniz gibi onları yiyebilirsinizde,aç karnına yemekten en az 1 saat önce yemeniz çok faydalıdır.
Kefir ilaç değildir ama faydalı bir besindir. Faydalarını Doktorlar, Gıda mühendisleri ve kullananlar bilirler.
**İngilizce bilenler kefir yapmak için şu bloga da bakabilirler: http://www.scdkat.com/2011/06/how-make-kefir/ Blog sahibi Kat, yukarıda anlatılandan farklı olarak kefiri mayaladıktan 12 saat sonra kefir tanelerini başka bir kaba alıyor ve kalan kefiri 12 saat kadar daha tezgahın üzerinde bekletiyor. Böylece daha yoğun bir kıvam elde ediyor.  
kefir

Kefir tanelerini dondurmak:
Kefir taneleri hazır su ile yıkanarak temiz bir beyaz havlu üstüne alınır. Nemini kaybeden tanelere süt tozu eklenerek dondurulur. Dondurma süresinin 2 ayı geçmesi halinde taneler zarar görebilir.
Dondurulan tanelerin yeniden aktif hale gelmesi –uyanması- için, donmuş haldeki taneler bir bardak soğuk suda birkaç dakika bekletilir. Buzu çözülen taneler süzgeçe alınarak soğuk suyun altına tutulur.
Buzdan tamamen kurtulan taneler yarım bardak süte 2 yemek kaşığı olacak şekilde sütle karıştırılır.
Her 24 saatte bir süzülen kefir tanelerinin pıhtılaşıp pıhtılaşmadığı kontrol edilir.
Mayalanmanın normal seyrinde olduğu gözlendiği an, tanelere normalde olması gerektiği kadar süt eklenerek mayalamaya devam edilir.
Dondurulmuş tanelerin tekrar çalışır hale getirilmeleri sürecinde özellikle ortam sıcaklığı önemli bir etkiye sahip olacaktır. İdeal mayalanma sıcaklığında (20-24°C) bekletilen taneler daha çabuk eski haline dönecektir.

Kefir tanelerini kurutmak:
Kefir taneleri kurutularak 12 ila 18 ay süresince saklanabilir.
Kurutma işlemi için öncelikle kefir taneleri hazır su ile yıkanır ve temiz bir havlu üstüne serilerek kurutulur. İyi havalandırılan bir yerde sıkılaşıp sarılaşıncaya kadar kurutulan taneler sıcaklık, nem ve tane büyüklüğüne bağlı olarak 2 ila 5 gün arasında tamamen kurumuş hale gelecektir.
Kurutulan taneler, hava sızdırmaz kavanoz veya fermuarlı saklama poşeti içine alınarak serin bir yerde –tercihen buzdolabında, dondurucuda değil- saklanır. Ayrıca kurutulan tanelere süt tozu eklenmesi suretiyle 6 yıla kadar saklanabildiği söylenmektedir.
Kurutulmuş tanelerin eski haline getirilmesi için, kavanoza süt eklenerek oda sıcaklığında mayalanması beklenir.
24 saat sonunda süzülen kefir taneleri kontrol edilerek mayalanmaya başlayıp başlamadığı anlaşılır. Süzme işlemi ardından oluşan kefir içilmez. Kurutulan tanelerin uyanması 4 gün ila 1-1,5 hafta kadar sürebilir.
Temiz, açık renkli ve ekşimsi kefir kokusunu almaya başladığınız zaman artık kefirin uykudan uyandığını ve normal şekilde kullanabileceğinizi anlarsınız.

Tavsiyeler:
Kefir taneleri yenebilir, özellikle sabah uyanınca mide boşken veya öğünden yarım saat önce tüketilmesi daha faydalı olacaktır.
Vücuda dost milyarlarca mikrop ve maya içermektedir, bu anlamda kefir taneleri probiyotik haplar olarak düşünülebilir.
Kefir taneleri ve kefir sevdiğiniz taze meyveler, taze meyve suyu veya bal ile karıştırılarak blendırdan geçirilip içilebilir.
Kefir taneleri salatalara karıştırılabilir.
Kefir taneleri kıvam arttırıcı olarak da kullanılabilir. (ör: çorbalar)
Birçok tarifte yumurtanın yerini alabilir. (ör: dondurma yapımı)
Kefir tanelerini yoğurt mayalarken de kullanabilirsiniz.

Tarifler:
Kefir buz kalıpları
İçindekiler:
1 bardak tatlı kefir (uzun süre mayalanmamış olmalı yoksa tadı ekşi olacaktır)
Yarım bardak sevdiğiniz meyve suyu, veya 1 küçük muz
1 yemek kaşığı bal (yerine meyve kurusu da konabilir)
1-2 çay kaşığı taze kefir tanesi
½ çay kaşığı doğal vanilya özü
Yapılışı:
Tüm içeriği karıştırın ve blendırdan geçirin. Karışımı buz tepsisi veya buz kalıplarına boşaltarak dondurun.

Ev yoğurdu hazırlarken kefir tanelerinin kullanımı (Kefir Yoğurdu)
İçindekiler:
1-2 yemek kaşığı kefir tanesi (1/3 bardak hazır su içinde blendırdan geçirilmiş)
1 litre taze süt
3 yemek kaşığı süt tozu (İsteğe bağlıdır. Yoğurdun daha yoğun olması için kullanılır)
2 yemek kaşığı hazır veya ev yoğurdu.
Yapılışı:
Doğranmış kefir taneleri ve 1/3 bardak su karışımını 5 dakika kadar karıştırarak kaynatın. Sonuçta kıvamlı bir jel elde edilecektir. Ayrı bir kapta süt ile süt tozu karışıtırılır, kaynayıncaya kadar karıştırılır ve ateşten alınarak soğumaya bırakılır.
37 ila 45°C arası sıcaklıktaki süte ılık durumdaki kefir jeli ve taze yoğurt eklenerek iyice karıştırılır. Karışım içinde sıcak su gezdirilerek ısıtılmış cam kavanoza boşaltılarak kavanozun ağzı kapatılır.
37 ila 45°C’lik ortamda 8-12 saat arası mayalanmaya bırakılır. Bu ideal ortam sıcaklığına ulaşmak için elektrikli battaniye de kullanılabilir.

Kefir Peyniri
İçindekiler (yaklaşık 350 gram için)
1 litre kefir
Sık dokunmuş tülbent veya türevi bir pamuklu dokumadan torba
İp
1 litrelik bir tencere (peynir atı suyunu biriktirmek için)
2 adet güneşte kurutulmuş domates
2 yemek kaşığı susam
Yarım çay kaşığı rafine edilmemiş deniz tuzu
Sarımsak
3 yemek kaşığı sızma zeytinyağı
Yarım yemek kaşığı kuru veya taze zencefil kökü
1 yemek kaşığı soya sosu
Yarım çay kaşığı toz biber
Hazırlanışı:
Koyu kefir (tercihen süzüldükten sonra 2-3 gün dolapta bekletilmiş) daha önceden nemlendirilmiş ve geniş bir kap içine yayılmış tülbent (kalın pamuklu dokuma) üzerine dökülür. Pamuklu bez –özellikle evlerde süzme yoğurt hazırlamak için kullanılan torbalar bu iş için idealdir.
Daha sonra ağzı bağlanarak asılır. Altına yerleştirilen kapta da kefirden damalayacak olan peynir altı suyu birikmeye başlayacaktır. (Bu sıvı kesinlikle bir artık olarak görülmemelidir. Özellikle cilt için çok faydalı olan ve avrupada hammadde olarak kullanılan bu yarı-mamül ya içilmeli ya yemek veya pasta tarifleri içinde değerlendirilmeli veya yatmadan önce yüze sürülerek sabah yüz yıkanmalıdır. Ciltteki fark kısa sürede anlaşılacaktır.)
24 saat sonunda torba açılır ve süzme yoğurt kıvamını almış olan kefir bir kaba alınır. Bu haliyle sofralarda krem peynir olarak kullanılabileceği gibi cheescake olarak anılan peynirli pastanın hazırlanmasında da kullanılabilir.
2. aşamada; deniz tuzu ile kavrulmuş susam taneleri, küçük küpler halinde doğranmış kuru domatesler ve diğer malzeme süzme kefir ile karıştırılır. Birkaç gün dolapta bekletilecek bu karışım, içerdiği çeşni sayesinde daha fazla tad kazanacaktır. Ürünün daha uzun süre bekletilmesi halinde -1 ay kadar- sertleşerek peynir kıvamını alacaktır. Bu ürünü kahvaltılık olarak kullanabilir, yemek tariflerinizde –börek, pizza, pasta- yer verebilir, özellikle makarna için sos olarak değerlendirebilirsiniz.

Kefirden Lor Peyniri
İçindekiler:
2-4 litre süt
1-2 bardak kefir (süzüldükten sonra 2 gün dolapta bekletilmiş kıvamlı ve ekşi)
Hazırlanışı:
Süt 60° C de ısıtılır. Ağır ağır karıştırılan süte kefir yavaş yavaş dökülür. Karıştırma işinin özellikle ağır yapılması önem taşır. Ağır ağır süren karıştırma işlemi esnasında taneler kesilmiş sütten ayrılmaya başlayacak ve yüzeye yükselecektir. Artık kesilen sütün suyu açık renkli olmaya başlayacaktır. Eğer hala süt gibi görünüyorsa ya sıcaklık arttırılmalı ya da biraz daha kefir eklenerek karıştırmaya devam edilmelidir. Kesilen süt suyu açık bir renge kavuşunca işleme son verilir ve 2 dakika kadar beklenir. Ardından kesilen süt içindeki taneler delikli bir spatula yardımıyla bir tülbent üzerine serilerek suyu alınır. Yaklaşık 1 saat sonunda iyice kuruyan taneler artık yemeye hazırdır.
 İstenirse, süte kefir eklemeden önce 4 bardak süte 1-2 çay kaşığı olacak ölüde tuz eklenebilir. Ayrıca işlem sonunda arta kalan kesilmiş sütün suyu da ılık hale geince kefirle karıştırılarak mayalanabilir.

Kefirle Sağlıklı Ekmek
İçindekiler:
• 225g kayısı kurusu
• 3- 4 adet büyük ve olgun muz
• 225g çekirdeksiz kuru üzüm
• 170g iri doğranmış ceviz
• 1kg kahverengi ekmeklik unu
• 250g beyaz ekmeklik un
• 4 yemek kaşığı eritilmiş tereyağı veya margarin
• 4 yemek kaşığı bal
• 1 çay kaşığı deniz tuzu
• 3 çay kaşığı sodyum karbonat
• 600ml kefir
Hazırlanışı:
Kayısı, çok az su eklenerek pişirilmeye başlanır. Kayısı tanelerindeki su iyice çekilince tavadaki su ayrılır ve tavasaki kayısıya üzüm ve ceviz eklenir ve bir kenara alınır. Ayrılan su içinde muzlar püre halinde getirilir.
Büyük bir kapta tuz karbonat ve un-beyaz ve kahverengi- karıştırılır. Ardından karışıma bal, tereyağı, muz püresi, kayısı/üzüm/ceviz eklenerek hamur çabuk bir şekilde yoğrulur. Yoğurma esnasında hamura yavaş bir biçimde kefir eklenir. Ardından hamur önceden yağlanmış üç pişirme kabına eşit olarak dağıtılır ve 200º C’deki fırında 30 dakika pişirilir. Ardından 150º C’de 20 dakikda daha pişirilir. Oda sıcaklığında soğumaya bekletilen ekmekler yenmeye hazırdır.

Cilt temizleme kremi
16 yemek kaşığı kefir
İki buçuk yemek kaşığı kurutulmuş yonca
İki buçuk yemek kaşığı eritilmiş bal
2 yemek kaşığı kuru yonca 1 bardak kaynamış suya konur ve beş dakika demlenmesi için beklenir. Yaprakları suyundan alınan yonca demine bal eklenir ve karışımın oda sıcaklığına gelmesi beklenir. Sıcaklığını yitirmiş karışıma kefir eklenir ve dakikalarca çırpılır. Karışım tüm cilt tiplerinin temizlenmesine uygun olup buzdolabında saklanmalıdır.

Makyaj temizleyicisi
2 yemek kaşığı kefir
1 çay kaşığı badem yağı
Malzemeler karıştırılır ve iyice çalkalanır. Tüm ciltlerin temizliğine uygundur.

Kuru ciltler için maske
2 yemek kaşığı kefir
1 yemek kaşığı bal
1 çay kaşığı şeftali yağı
1 olgun muz
1 yumurta sarısı
Tüm malzeme karıştırılarak blendırdan geçirilir. Yumuşak ve kremsi bir hale gelince kullanılabilir.

Kaynak:kefirtaneleri grubu ve agaclar.net. Fotolar buradan ve buradan

DEVAMINI OKU

4 Mart 2013

Bambino 29 Aylık

Artık gerçekten karıştırıyorum bu ay hesabını.
Nereye kadar aylık devam edeceğim diye soruyorum kendime.
Sanırım 36'dan sonra bırakacağım :P
Soranlara 2 yaşında ya da 2,5'a az kaldı diyorum.
Detaya girmek beni de karşı tarafı da gereksiz yoruyor :P

Neyse, efendim, Bambinomuz 29 aylık oldu.
Bir ay sonra 2,5 yaşında bir delikanlı olacak.
Son ay içinde gözlemlediğim en önemli şey, Bambinonun mantık ilişkileri kurma konusunda kaydettiği gelişmeler.
Neden-sonuç ilişkilerini kurabiliyor.
Önce-sonra ilişkilerini doğru anlatabiliyor.
Ama en önemlisi problem çözmeye başladı. Çok güzel fikirler çıkıyor Bambinodan.
Neyi, nasıl yapmalı, o olmazsa ne olur gibi soruları kendi kendine sorup cevaplayabiliyor.

- Anne sen işe dolmuşla git. Dolmuşu kaçırırsan otobüsle gidersin.

- Baba, beyaz arabaya binip değişik parka gidelim.
- Beyaz arabamız yok bugün oğlum.
- O zaman siyah arabaya binip değişik parka gidelim. (Teyzenin arabasını alıyoruz bazen, ondan bahsediyor)

- Anne, önce bir kitap oku. Sonra bir oyun oynayalım. Sonra anneye güle güle diyelim. (Sabahları ayrılış rutinimiz).

- Ben banyo yapmak istemiyorum. Gözüme su kaçıyor. (Evet, hala banyo yapmamak konusunda ısrarcı)

- Tık tık.
- Kim o.
- Ben geldim.
- Hoşgeldin.
-Ben parktan geldim. Yağmur yağmış. Park ıslaktı.

Sabahları uyandıktan sonra eğer biz uyuyorsak bazen kendi kendine vakit geçiriyor yanımızda. Kendi kendine konuşuyor, şarkılar söylüyor, dolaşıp geri geliyor. Bir yarım saat böyle geçiyor. sonra başlıyor "Anne kaaaaalk" demeye :)

Yemek yemeyi seviyor. Yeni tatlar deniyor. Ama sevmezse bırakıyor hemen :)

Bambino son bir haftadır inatlaşma, söylenenin aksini söyleme ve uygulama konularında pratik yapıyor. Ben kendi haline bırakıyorum. İnatlaşmak durumu daha da kötüleştiriyor çünkü. Altını değiştirmeyi hiç istemiyor mesela. Ara ara soruyorum ama istemezse hiç zorlamıyorum. Kojo biraz sabırsız bu konuda. Ama Bambino kendi istemediği sürece birşey yapamıyoruz sonuçta.

Haftasonu büyük anneanneyi ziyarete gittik. Sabah gidip akşam dönecektik ama bizimki kalabalığı görünce bırakmak istemedi kimseyi. En çok da küçük teyzemin kızını :) Mecburen kaldık.

Bambino normalde yeşillik yemez salatalarda. Sevmiyor. Sadece domatesini, salatalığını ve havucunu yiyor varsa. yoksa dokunmuyor. Büyük teyzesi sofraya ekşimen otu koymuş. Bambinoya tadınabakması için verdim bir tane. Öyle sevdi ki, masadaki bütün ekşimenleri yedi :) Demek ki ekşi tatlar arıyormuş yavrum. Bundan sonra ekşimen bulundurmak gerekiyor devamlı evde :)

23 Şubat 2013 günü: Bambino ilk kez bize şarkı söyledi. Şimdiye kadar hiç söylememişti. Sabah uyandık, yatakyayız. Başladı "Dabidu tiki tiki tik yuk" demeye. Sonra da "Anne, baba ben size şarkı söyledim" dedi. Kendi yazdığı birkaç şarkıyı seslendirdi o sabah :)) Biz kojoyla mest olduk tabi :)

- Anne ben o kadar doydum ki, şiştim.
5 saniye sonra
-Anne, patates veeeeeer
:)

-Ben pipetleri çok seviyom. Bütün pipetler benim olsun. (Bardağında 3 tane pipet var, daha da istiyor)


DEVAMINI OKU

SOSYAL AĞLAR


İZLEYENLER

Blog Arşivi

HER GÜN MUTLAKA

NE ARADINIZ, YARDIMCI OLALIM?

Kişisel Blog

Copyright © Benden ve Bizden | Powered by Blogger
Design by Lizard Themes | Blogger Theme by Lasantha - PremiumBloggerTemplates.com