24 Haziran 2013

Yeni Bir Burç

Bu gece deneyimlediğimiz AY hareketi ile yepyeni bir döneme giriyoruz. Bundan sonra burçlara bir yenisi ekleniyor: ''Çapul''

13. burç olan çapul tarihlerinde doğanlara kısaca ''Çapulcu'' diyoruz.

Çapulcunun pozitif yanları:
- Bir çapulcuya asla yalan söylemeyin, suratınızda tokat gibi patlar.
- Özgürlüklerine son derece düskündürler. onların öyle bilgisayar basında, aklı bir karıs havada, akıllı telefon arka ceplerinde dolasmaları sizi sakın kandırmasın. Bu aslında onların kendilerini abuk sabuk dıs etkilerden koruma yöntemleridir. Özgürlüklerine el uzatmayın, elinizi omuz kısmından kopartırlar çok üzülürsünüz. Ve bunu o kadar eğlenceli ve mizahi sekilde yaparlar ki, hem güler hem ağlarsınız.
- Son derece yardım severdirler.
- Birlik ve beraberlik içinde farklılık gözetmeden yasamayı çok iyi bilirler.

Çapulcunun negatif yanları;
Elbette her burç gibi çapulcununda bazı yamuklukları vardır.
- Çok içki içerler AMA o kadar iyi saklarlar ki, içinde mobilya olmayan bir camide bile bulamazsınız bira kutularını.
- İnatçıdırlar. Ağızlarına - pardon - gözlerine biber sürün yine de istediklerini elde edene kadar yakanızı bırakmazlar.
- Hamam böceği gibidirler.. Kapıdan kovalayın pencereden geri gelirler sizin için.

Çapulcunun favori renkleri;
Kırmızı ve beyazdır

Favori arabası;
Tomararri

En sevdikleri içki:
limon ve süt

Çapulcunun iliskide en basarılı olduğu diğer burç;
Çevik

En sevdikleri aksesuar:
gaz maskesi

En belirgin özelliği:
Sürekli ZIPLAMASI

2013 çapulcuya neler getirecek?
Refah, özgürlük, barıs, sevgi, dostluk.. Sırt ağrılarına sebep olan ağırlık sonunda sizi terkediyor. 2013 ün ikinci yarısında iliskilerde biraz orantısız güç görünse bile, bol gözyası olsa bile sonuç - her zaman olduğu gibi - çapulcunun lehine gelisecektir.

Eğer sen de bir çapulcuysan, burcun kutlu olsun :)

Kaynak ayra şehri iletisi.
DEVAMINI OKU

12 Haziran 2013

Çekiliş Sonucu

Burada duyurusunu yapmış olduğum hediye çekilişinin sonucunu açıklıyorum.

O tarihten sonra yaşanan olaylar hepimizin önceliklerini değiştirdi.
Bloga yazmak zor geliyor bana, çoğu blog tutan kişiye olduğu gibi.
Son günlerde yayınlanan yazılar daha önceden yazıp otomatik olarak yayınlansın dediğim yazılar. Hatta bazılarını blogu açıp görünce şaşırdım, tamamen unutmuşum.

Yorum bırakan herkese çok teşekkür ediyorum.
Gülümseyerek okudum hepsini.
İyi ki varsınız diyorum, iyi ki paylaşıyoruz. Bilgileniyoruz, seviniyoruz, çoğalıyoruz.
Benden yana gökkubede hoş bir sada bırakabildiysem ne mutlu bana.
Bir ufak bilgi kırıntısı, küçük bir anı, bir gülümseme.. Daha ne isterim?

Gelelim çekiliş sonucuna.
Random.org sitesinde yaptığım çekilişe göre hediye setinin sahibi
6 numaralı yorumun sahibi MügeG. oldu.
Kendisini tebrik ediyorum ve açık adresini bildirmek üzere bana mesaj atmasını bekliyorum :)
DEVAMINI OKU

11 Haziran 2013

Yeni Çağın Anne Babaları

 
Başka bir konu hakkında araştırma yaparken karşıma çıkan ebeveynlik ile ilgili Tu.ba Kü.çü.kaks.u'nun bu yazı çok hoşuma gitti, paylaşmak istedim. Yazının orijinaline buradan ulaşabilirsiniz. Bana yeni olan bilgi bebeğin doğduktan sonraki ilk 6 saatte yetişkin bilincine sahip olması. Bu bilginin önemi ve büyüklüğü altında ezildim diyebilirim.

Aklıma gelmişken, yazıya geçmeden önce, yeni öğrendiğim başka bir bilgiyi paylaşayım:

Bir bebeğin ana rahmine düşmesiyle birlikte gelişim süreci başlıyor. Bebeğin organları, fiziksel yapısı ve ruh hali anne rahminde şekillenmeye başlıyor. Anne rahmindeki bebek kız ise, kız bebeğin yumurtalıkları ve hayat boyu sahip olacağı yumurta sayısı ile yumurtaların yapısı da rahimde oluşuyor. Yani, anne adayı sadece kız çocuğunu değil, torunlarını da şekillendiriyor. Kız bebek doğuracak anneler, dikkat; torunlarınızın da genetik kodlarına şekil veriyorsunuz :) Erkek bebeklerde böyle bir durum yok çünkü erkeklerin sperm depoları her 3 ayda bir yenilenir. Yani, erkekler çocuk yaparken sadece 3 aylık bir dönemdeki beden ve ruh sağlıklarına dikkat etmekle yetinebilirler. Ama kadınlar için hamilelik öncesinde de, hamilelik sırasında da dikkat gerekiyor. Büyük bir vebal bence. Hani hamilelikte yediğine, içtiğine, ruh haline dikkat et derler ya, çok ama çok doğru!

 Şimdi gelelim yazıya:


“YENİ ÇAĞIN ANNE BABALARI SEVGİYİ KEŞFETMİŞ OLANLAR”

“Dünya genelinde, çocuk yetiştirme anlayışında eksiklikler mevcut. Birçok ebeveyn, çocukları için yeterince donanımlı olmadıklarının farkındalar. Ebeveynliğin kendisi olağanüstü spritüel bir süreçtir; yoğun bir öz farkındalık ve içsel bütünlük getirir. Bir başkasına koşulsuzca açılmanızı sağlar ve ilahi olanın rehberliğinde yaşamayı öğretir.


Çocuklar korkusuzca ve güven aşılanarak yetiştirildiğinde, çok sevgi dolu ve özgür insanlar olurlar. Bu yeni çağda yeni bir nesil oluşturabilmek için iki şekilde çaba sarf edebiliriz: Bir yandan yetişkinin kalbinden korkuyu atmak, diğer yandan ise dünyamıza korku nedir bilmeyen insanlar getirmek.

Çocuk yapmaya karar veren bir çiftin, niyet ettikleri andan itibaren dünyaya getirecekleri ruhun ya da benliğin oluşmaya başladığını bilmeleri şarttır. ‘Bu dünyaya bir hayat getireceğim’ dediği andan itibaren ve sonrasında bireyin bilinci belirlenmeye başlar. Bunun tam olarak başlangıç anı gebeliktir. Birçok eski inanışta da, gebelik hayırlı bir süreç olarak görülür. Çünkü bu dönemde içinize girecek olan ruhun ne olacağı belirlenir. Ruhun sahip olacağı koşullanmanın türü ve amacı belirlenir ve sonrasında kader olarak kendini gösterir. Bir çocuk, annesinin karnından çıkarken değil, gebelik anında doğar. Eğer gebelik sürecinde ebeveynler çok mutluysalar, sevgi dolularsa, daha da güzeli, dünyaya getirmek istedikleri çocuğa dair bir niyetleri varsa, bu annenin içinde oluşacak benliğe kesinlikle yardımcı olacaktır. Öte yandan, ebeveynler travma yaşıyorsa, panik veya endişe duyuyorlarsa ya da acı çekiyorlarsa bu durumun etkileri çocuğun kişisel gelişiminde görülebilir.

Gebeliğin ardından, embriyo annenin karnındayken yapılacaklar da çok önemlidir. Çünkü çocuk, gözleri kapalı annesinin karnındadır. Gözleri kapalı olsa da, 5., 6. ve 7. aylarda yine de görebilir ve duyabilir. Bir yogi gibidir; Gözleri kapalıdır fakat görür. Bebek tamamen bilinçli bir varlıktır.

Annesinin yaşadığı her şeyi o da deneyimler. Ayrıca, babasının yaşadığı birçok şeyi de deneyimler. Annesi korku filmi izliyorsa, ya da çok gergin anlar veya stres yaşıyorsa, çocuk da bunları deneyimler. Çocuk o dönemde deneyimleyen bir varlıktır. Anne huzurlu ve sakinse, çocuk da bu huzuru ve sakinliği deneyimler. Bu da çocuğa hayatı boyunca çok yardımcı olur. Çocuğun babası annesiyle oturup çocuğun onu dinlediğinin bilincinde olup, öğrendiklerini onunla paylaşabilir. Bu aslında eğitim için güzel bir zamandır. Anne ve baba çocukla konuşmalıdır.

Ve fiziksel doğum anından bahsetmek gerekirse, birçoğumuz annenin yaşayacağı tramvayı biliyoruz. Ama çocuğun da en az onun kadar güçlü bir travma yaşayacağını bilmeliyiz. Ve çocuğun durumu sadece fiziksel değil, psikolojik ve duygusaldır da. O zamana dek mutluluk ve rahatlık hissi vardır. Şimdi bir anda yeri azalıyor, çok güçlü bir boğulma hissi yaşıyor, karanlık bir tünelden dışarı itiliyor. Bu deneyimi hayal edin. Ve bir anda yerçekimi olan dünyaya geliyor, yani aşağı çekiliyor. Masum bir bebek için tüm bunlar doğanın tasarladığı koşullardır; doğal doğum böyledir. Bu dramatik süreci biraz daha rahat hale getirebilmek için; annenin paniğe teslim olmaması, korkuya kapılmaması, onu rahatlatacak ve sakinleştirecek, stresinden arınmasını sağlayacak bir meditasyon tekniği kullanması çok yardımcı olur.

DOĞUM ANINDA BEBEK BİLİNÇLİDİR!
Çocuğun doğum esnası ve dünyaya gelişinin ilk anları çok önemlidir, çünkü çocuk doğumunun ilk 6 saatinde yetişkin bilincine sahiptir. Genişlemiş bir bilince sahiptir. Doktorların, hemşirelerin, anne babanın, etrafındaki herkesin söylediklerini hisseder. Eğer etrafındakiler çocuğu hoş karşılarlarsa; ‘Canım meleğim seni bekliyorduk’, ‘Seni çok seviyoruz’ derlerse, çocuk da dünyaya geldiği için çok hoşnut olur.

Öte yandan etrafındakiler içlerinden veya sesli olarak, (çünkü çocuk hisleri duyabilir) ‘Esmermiş, erkekmiş, kızmış, güzel değilmiş’ gibi yorumlar yaparlarsa, çocuğun kalbi kırılır ve hayatı boyunca bunun acısını yaşar. Bu çocuklar genelde sevilmemiş hissederler. Sonradan ebeveynler çocuğa yoğun bir sevgi, şefkat ve ilgi gösterebilirler. Çocuk yine de gerçekten sevildiğine inanmayabilir. Sevgisizlik hissi daima içinde kalır. Tabii hayatındaki ruhsal bir süreç veya terapiden geçip iyileşene kadar... Yani, çocuğun ilk 6 saatte onu seven insanlarla çevrelenmiş olması çok iyidir. Önemli olan bir başka şey de, annenin çocuğa dokunması, kucaklanması, göğsüne yatırmasıdır. Bu sayede çocuğun vücudunda hızla akan birçok hormon yavaşlar. Annesine temas eden çocuklar, diğerlerine göre daha az saldırgan olmaya eğilimlidir. Doğumun ilk 6 saatinde yapmamız gerekenler bunlardır, peki ya sonrasında?..

Doğduktan sonra, bir çocuğu nasıl yetiştireceğimiz konusunda Hint bilgeliğinin antik temellerinden biri olan Bagchee Tantra; ‘Bir çocuğu, 6 yaşına kadar bir kral, 12 yaşına kadar bir prens, sonrasında ise bir arkadaş olarak görün’ der. Bu belirli dönemler ne anlama gelir, uygulama bakımından ne ifade eder, bunlara da bakalım.

0-6 YAŞ: O BİR KRAL-KRALİÇE
0-6 yaş arası olan ilk aşamada çocuğa bir kral ya da kraliçe gibi davranın. Çocuğunuza bol bol ilgi, sevgi ve şefkat gösterin. 0-6 yaş arasındaki çocuk çok ilgiden şımarmaz. Elinizden geleni yapın, ama çocuğunuza hep sevgi gösterin. Çocuğunuzu üzmeyin. Çocuğa müdahale etmeyi azaltmanız da önem taşır. Yani, bu yaştaki çocukları idare etmek zordur; sürekli sorular sorarlar, bir yerlere tırmanırlar, koştururlar, uğraşması zordur. Ebeveynler sürekli; ‘Bunu yapma, şunu yapma, o senin için değil’ dediklerinde, sürekli ‘Hayır’ demiş olurlar. O zaman çocuk saldırgan olmaya başlar. Çocuğa sıklıkla ‘Hayır’ deniliyorsa, saldırganlaşır, çünkü çocuk, ‘Hayır’ı kabul edecek bir sisteme sahip değildir. ‘Hayır’ demeyi mümkün olduğunca azaltın. Onun isteklerine uymaya çalışın.

Elbette, çocuğun çoğu isteğini yerine getiremezsiniz, her isteğini yerine getirmeniz imkânsızdır, mali durumunuz elvermiyor olabilir, istediği şey kendisi için güvenli olmayabilir. Eğer bir isteğini karşılayamıyorsanız, bunu ona belli etmeyin. Mümkün olduğunca, bunu çocuğa göstermemeye ve bunun bir arzuya dönüşmesini önlemeye çalışın.

Yetişkinler olarak bizler bile kendimize hayır demekte zorlanırız. Bir mağazaya girdiğinizde, güzel bir şey beğenirsiniz, içiniz gider. Bunu sıklıkla yaşarız. Çocuğunuzu markete götürdüğünüzde, büyük bir oyuncak görür, büyülenmiştir ve onu ister. Pahalı olduğu, satın alamayacağınız konusunda onu ikna etmeye çalışırsınız. Biz büyükler bile bunu anlamakta zorlanırken, çocuğun anlaması da zordur. Mümkün olduğunca çocuğa ‘Hayır’ dememeye çalışın. Mümkün olduğunca, çocuğunuzun yanında hazır olun. Bu aşamadaki çocuk, esasında evreni ve hayatı deneyimlemektedir. Ve deneyimlerinin kalitesine bağlı olarak hayatının ilk 6 yılında hayat algısı ortaya çıkar. Hayat anlayışı oluşur. İleride mutlu yetişkinler olmaları için, onları olabildiğince mutlu edin. İleride duyarlı insanlar olmaları için, onları olabildiğince çok sevin. İleride şükran duyan insanlar olabilmeleri için, onları takdir ettiğinizi cömertçe gösterin. 6 yaşına kadar elinizden geleni yapın. İleride büyük getirileri olacaktır.

6-12 YAŞ: 0 BİR PRENS-PRENSES
6-12 yaş arası çocuğa bir prens gibi davranın.Yani, özgürlüğü ve disiplini dengeleyin. Çocuğunuzu zorla kontrol edemezsiniz. Doğru koşullanmayı sağlayarak, doğru hayat görüşleri ve fikirlerle koşullayarak, bütünsel yaklaşımlarla, kendiniz örnek olarak, bütünsel fikirlerle koşullayabilirsiniz. Çocuğunuzun, çalışmaya ve çalışkanlığa, ilişkilere, zenginliğe saygı duymasını istiyorsanız, o siz olun. Birlikte bir şeyler yaptığınızda doğal olarak sizi taklit ettiğini göreceksiniz. Çocuklar doğaları gereği taklit ederler. Birbirlerine bağıran ebeveynler görürlerse, çocuğunuzun da size bağırmaya başladığını göreceksiniz. Ona, ‘Bağırma, sen küçüksün!’ diyemezsiniz; çünkü o sadece takip ediyordur, sizi izliyordur. Söylediklerinizi dinlemez, sadece görüneni taklit eder. Kontrolümüzde olmayan o kadar çok güç var ki, edineceği arkadaşlar, hayatın ona yaşatacakları, ama ebeveynler iyileştirici etkiye sahip olabilir. Ebeveynler, kendilerini içsel olarak kabul etmiş insanlar ise, birbirlerini ve çocuklarını seviyorlarsa iyileştirici etkileri çok güçlüdür. Çocuğun muhteşem bir birey olma ihtimali yüksektir.

12 YAŞ SONRASI: ARTIK O BİR ARKADAŞ
12 yaş sonrası çocuğa bir arkadaş gibi davranın. 12 yaşından sonra, çocuk yalnızca bir arkadaştır, yani eşitsinizdir. Doğrusu, hayatın her evresinde çocuk ile eşitsinizdir. Ve her zaman sevginin yanında saygı da duymalısınız; çünkü saygı duyulan çocuklar muhteşem yetişkinlere dönüşürler. 12 yaşından sonra, iletişimi değiştirmelisiniz, emir kipiyle konuşmalar sona ermeli, tavsiye ve sorgulamalara dönüşmelidir. Ebeveynlerin, çocuğun yerinde sorular sorma becerisi edinmesine, düşünmesine, karar vermesine yardım etmeleri çok faydalı olacaktır. 12 yaşından sonra, çocuğun size ‘Hayır’ deme alışkanlığı edinmesi de mümkündür. Sizin dediklerinizin tam aksini söyleme veya yapma eğilimi göstermeleri de olasıdır. Onlara, ‘Eve erken gel’ dediğinizde, geç gelebilir. ‘Onunla oynama’ dediğinizde ‘Oynayacağım’ diyebilir. Bir kursa gitmesini tavsiye ettiğinizde reddedebilir.

Çocuklar genellikle bu ‘Hayır’ aşamasından geçerler. Bu çocuğun kişilik oluşumunun doğal bir aşamasıdır, çünkü çocuğun kendini kanıtlamaya ihtiyacı vardır. Bu aşamada kim olduğunu keşfetmeye çalışıyordur. ‘Ben kimim, kimliğim ne?’ diyordur. Çünkü kendini artık birinin kızı ya da oğlu gibi görmüyordur. Kendini ebeveynlerinden ayrı tutmaya çalışır ve kendi kimliğini arar. Bu süreçte, yaptığınız en mantıklı önerileri bile reddedebilir. Endişelenmenize gerek yok. Çünkü çocuklar bu aşamayı 18-21 yaş arasında sonlandırır. Ebeveynler çocuğun ‘Hayır’ dönemini bastırır ve boyun eğmeye zorlarsa, çocuk ileride hayatındaki herkese ‘Hayır’ demeye başlar. Yetişkin olduklarında bile uyumsuz olur, otoriteye karşı gelirler. Bu içlerinde bastırılmıştır ve ömürleri boyunca onunla yaşarlar.

SEVGİ DAİMA İYİLEŞTİRİR
Ebeveynlik öğrenilmesi zor sanatlardan biridir, çünkü hem akla hem de kalbe dayanır. Edindiğimiz çoğu beceriden daha zordur. Hayat koşulları yüzünden çocuklarınıza bu önerilerin hiçbirini veremediyseniz, kendinizi umutsuz ya da suçlu hissetmenizi istemiyorum. Sevgi hayatın her evresinde iyileştiricidir. Hiçbir şey için asla geç değildir. Çocuğunuz 65 yaşında olsa bile ve siz 90’ınıza gelmiş olsanız da, yine de çocuğunuzu sevebilir ve iyileştirebilirsiniz. İyileşme her zaman olabilir.

Sri Bhagavan; ‘En donanımlı ebeveynler, sevgiyi keşfetmiş olanlardır’ der. Tüm anne babalara sevgiyi keşfedeceği ve bunu dolu dolu yaşayacağı, muhteşem bir yeni bir yıl diliyorum.”

Foto buradan
DEVAMINI OKU

4 Haziran 2013

Bambino 32 Aylık

Son aya damgasını vuran gelişme Bambinonun özellikle benim sınırlarımı ölçmeye çalışması oldu.
Kojoya da yapıyor ama bana da daha çok.
Herhangi bir konuda ne kadar ileri gidebileceğini ölçüyor, nereye kadar izin verebileceğimizi test ediyor.
Sınırlarını belli etmeye çalışıyorum ama ister istemez olumsuz cümlelerle konuşuyorum Bambino ile, bu da beni rahatsız ediyor aslında.
"Hayır, onu yapmana izin veremem".
"Hayır Bambino, başkalarını rahatsız ediyorsun"
"Onu burada yapmıyoruz"
"Bu evin kuralı böyle. Yatakta yemek yemek yok"
"Şimdi seninle parka gitmek isterdim ama gece oldu"
"Daha gündüz olmadı oğlum, şimdi yatma zamanı" (Gecenin bir yarısı kalkması bir yana, gözünü açar açmaz "Anne kalk!" diyerek beni taciz eden Bambinoya söylediğim söz - bir işe yarıyor mu? HAYIR.)

Kojonun en çok söylediği sözler ise:
"Dur!!!"
"Geri çekil"
"Yaklaşma"
Tam bir asker gibi söylüyor bunları. Açıklama yapmadan, neyi neden istediğini söylemeden. Bu da beni rahatsız ediyor. Elimde olmadan müdahale ediyorum "Çocuğa nedenini söyle, bilsin, anlasın niye bunu istediğini" diyorum. O da bozuluyor tabi: "Oğlumla arama girme", "Bir kere de müdahale etmesen olmaz" sözleri aramızda uçup duruyor.

Yorgunum.
Gece 11'de ancak uyuyor Bambino ve onunla birlikte yatıyorum ben de. Sonra gecenin 2'sinde ya da 3'ünde uyanıp evle ilgili temel şeyleri yapıyorum: Masayı topluyorum, bulaşıkları yerleştiriyorum, yemekleri dolaba kaldırıyorum, çantamı hazırlıyorum, müziği ve ışıkları kapatıyorum, kapıyı kontrol ediyorum... Ufak tefek işler işte. Sonra da tekrar yatıyorum. Şansım varsa Bambino 4-5'e kadar uyuyor. Şansız gecemde isem daha erken uyanıyor ve hemen "anne kalk" diye emir veriyor. Bambino bunu söyler söylemez gözlerimi açmam, yatakta doğrulup ayağa kalkmam ve Bambinoyu kucağıma alıp emirlere hazır duruma gelmem gerekiyor. Bunları hemen yapmaz isem bizimki ağlamaya başlıyor. Ben kalkana kadar ağlıyor.

Kalkıp Bambinoyu kucağıma alınca ya mutfağa gidiyoruz yemek yapmak üzere (Bambino acıktığını söylüyor) ya da salona oyun oynamaya gidiyoruz. Bambinonun keyfi olana kadar ayaktayız. Genelde sabah ezanından sonra uyku çöküyor (Evrensel bir gerçek galiba bu, ezandan sonra gelen sükunet ve bastıran uyku hali) ve yatağa gidip yatıyoruz. Sonra da sabah 7'de işe gitmek üzere kalkıyoruz Bambino ile. Önce bir kitap okumaca ve bir oyun oynamaca. Sonra vakit kalırsa ben giyiniyorum ve evden çıkıyorum. Kahvaltı mı? Uzuuuun zamandır sabah kahvaltısını evde yapmadım. Ancak haftasonu...

Evden çıkmadan önce kojoyu kaldırıp oğlanı ona teslim ediyorum. Onlar kaldıkları yerden devam ediyorlar oyuna ya da yemeğe.

Bambino beni çok özlediği için eve geldiğim andan itibaren gözünün önünden ayırmıyor. Her türlü işi birlikte yapıyoruz. Tuvalete girmece, üst değiştirmece, yemek hazırlamaca. Çoğunlukla Bambino oyun oynayalım diyerek beni direkt salona götürüyor.

Gözlerinin durumu daha iyi. Ama ara ara kaşınmaya devam ediyor.

Boyu uzamış Bambinonun, pantolonları kısa gelmeye başladı :) Üstler de öyle, şıpıdak oluyor artık :)
Mavi ve yeşil en sevdiği renkler hala.
Et ve kuru meyveyi çok seviyor.
Süt ve süt ürünlerini tercih etmiyor. Bakıcı teyzesiyle yoğurt yiyorlar az da olsa. Peynir yemiyor. Süt de nadiren içiyor.
Su oyunlarına bayılıyor. Bahçe sezonu açıldığından beri bahçe sulama işleri Bambinodan soruluyor.
Parkta bir arkadaş grubu var Bambinonun. Hemen her gün görüşüyorlar. Emir isimli arkadaşını hep şikayet ediyor bize "Emir oyuncaklarını bana göstermiyor" "Emir bana arabasını vermiyor". Kendinden 1 yaş küçük Emir. Şimdi öğrenmiş bizimki, o da ona vermiyormuş oyuncaklarını :) Kojonun dediği gibi: "Eeee, hayat böyle oğlum!"
Haftasonları ve haftaiçi akşamları kojoyla Bambino ben eve gelmeden dışarı çıkıyorlar bazen. Bisiklet binmeye gidiyorlar. Ben eve gelmişsem Bambino benden zor ayrılıyor.

Uykusuzluk beni fena vurdu bugün. Aklıma bunlar geliyor şimdilik.
Her halükarda; iyi ki varsın Bambino, Seni Çok Seviyorum Oğlum :)


DEVAMINI OKU

3 Haziran 2013

Bu Bir Sivil Toplum Hareketi

Politikadan uzak tutulan bir neslin çocuğuyum.
Hiçbir partiye sempati duymam.
Doğru yapana aferin derim, yanlış yapana yanlış derim.
Genelde içimden söylerim bunları.
Kojo bile bilmez hangi partiye oy verdiğimi.

Yaşam tecrübemden öğrendiğim en temel şey: Özgürlükleri kısıtlayarak hiç bir yere varılmayacağı.
Bizzat yaşadım çünkü; belki bir ara anlatırım.
Bildiğim ve inandığım şu ki; hiç kimseyi zorla, baskıyla, korkutarak değiştiremezsiniz. Değiştirdiğinizi sanırsınız belki ama ruhen asla değişim gerçekleşmez.
Aksine, baskı altında olan insan bir yolunu bulup baskıdan kurtulduğunda tepkisel olarak tam tersine yönelebilir.

"Özgür irade ile işlenen günah, tutsak irade ile yapılan sevaptan daha iyidir."

Yanlış anlaşılmasın, bu demek değildir ki özgür olalım ve günah içinde yaşayalım. Demek istediğim, özgür irade eninde sonunda fıtrata uygun harekete, yani iyiye ve güzele yönelecektir. İnsanın kendini tanıması, fıtratına uygun yaşaması ancak özgür bir irade ile olur. Bu da özgür bir ortamda yaşamayı gerektirir.

Çocuklarımızı yetiştirirken onları baskılamayalım, fıtratlarını bozmayalım diye uğraşmıyor muyuz?
Baskı altında eğitim görmesin diye dualar etmiyor muyuz?
İyi insanlarla karşılaşsın derken bunu kastetmiyor muyuz?

Şu anda yaşananlar da bu aslında.
31 Mayıs 2013 tarihinde Taksim Gezi Parkı'nda başlayan direniş, ağaçların kurtarılması için başlayan ve toplumun tüm kesimlerinden, dil, din, ırk, dünya görüşü, parti ayrımı olmaksızın biraraya gelen insanlardan oluşan bir eylemdi.

Twitter'dan Cuma günü boyunca izlediğim, duyurduğum, paylaştığım, oturduğum yerden elimden geleni yapmaya çalıştığım ve bu yönüyle hayatımda ilk defa böyle bir harekete dahil olduğum durum temel olarak devletin polisinin, maaşlarını bizim vergilerimizle alan polisin, halka orantısız güç kullanması nedeniyleydi.

Ellerinde silah, taş, sopa ya da başka zarar verici bir alet olmayan, dillerinde küfür, parti sloganı, beylik laflar bulunmayan insanları polisin göz göre göre haşere gibi davranıp üzerlerine gazı boca etmesiydi tepki verdiğim. Polisin bu yönde davranması kalabalığın artmasına neden oldu. İnsanlar haksızlığa tepki göstermeye başladılar.

"Haksızlığı görüp susan zalimdir"

Devlet büyük egosunu susturamadığı için büyüdü olaylar. Bir tane yetkili çıkıp açıklama yapmadı. Öyle bir korku varmış ki basında, medyada, sermayenin paylaşıldığı tabakada, bir tanesi çıkıp da birşey diyemedi. Polis vurmaya devam etti. Savaş taktikleri uyguladı. Geri çekilir gibi yapıp halk meydana girince üzerilerine gaz yağdırdı. Ne için? Neden? Halkını öldürmeye çalışan ve bunu başaran (2 ölü var bildiğim kadarıyla) polise nasıl güvenirim ben artık? Nasıl? Nasıl?

Cuma akşamından beridir bizim evden +1 olmak için kojo gidiyor. Bir çanta dolusu sirke, süt, limon, mendil, talcid ile birlikte. Ben Bambino ile evde gelişmeleri takip ediyorum. Savaşa gönderir gibi uğurluyorum kojoyu, ne acı. Ağaçlar kesilmesin ile başlayan bir hareketin geldiği noktaya üzülüyorum. Sağduyu ve vicdan diliyorum herkese...

Blogger arkadaşlarımdan konuyla ilgili yazı yazanları okuyabilirsiniz. İnstagram ve twitter'da yaşanan olaylar halkın gözünden, bizzat yaşayanlarca anlatılıyor. TV'yi açmanızı önermiyorum, eğer doğru bilgi edinmek istiyorsanız.
Twitter ve instagram'da

#direngeziparkı
#dayangeziparkı
#occupturkey
#direnankara
#dayanankara

başlıklarıyla aratırsanız bilgiye ulaşabilirsiniz.
Fotoğraflar fazla söze gerek bırakmıyor çoğunlukla.

Blogcu Anne'nin yazısı burada.
Tomurcuk'un yazısı burada.
Ben İyisi mi'nin yazısı burada.
Deli Anne'nin yazısı burada.
Anne Cafe'nin yazısı burada.
Gülçince'nin yazısı burada.
Defne Suman'ın İngilizce yazısı burada.
DEVAMINI OKU

1 Haziran 2013

Gezginler İçin Sırt Çantası Seçimi

 

Kojoyla evlendikten sonra ilk yurt dışı seyahatimiz İtalya'ya olmuştu. Sene 2006.
Roma'dan başladık, kuzeye doğru ilerledik. Milano'da noktaladık turu.
Yanımıza sadece birer sırt çantası aldık.
Öyle büyük boy da değil, orta boy, birkaç cebi olan taşıyabileceğimiz boyutta sırt çantaları.
Herkes kendi çantasına kendi eşyasını koydu :)
Birbirimize yük olmadık :)
Devamlı yürüdük, Roma'da metro nerede deseniz bilemem.
Şehri bir uçtan diğerine kaç kere yürüdük hem de.
Sırt çantası seçiminin ne kadar önemli olduğunu o gezide anladım.

Bizim gibi sırt çantası ile gezmek isteyenler için birkaç not paylaşmak istedim.
Özellikle interrail ile birkaç ülke dolaşmak isteyenlere faydalı olabilir belki.
Ya da maceraseverlere :)
 
Sırt çantasının anatomik yapınıza uygun olması önemlidir.
Sırtınızın ağrımaması, belinizin ve omuzlarınızın tutulmaması gerekir çanta taşırken.
Ergonomik olmalı ve ayarları ile ergonomik hale getirilebilmelidir.
Tüm gün çantanız sırtınızda olacak ise profesyonel bir model seçmeniz daha uygun olabilir. 
Şu linklerde çanta alırken dikkat edilecek noktalar anlatılıyor:
-Sirtinizin uzunluguna uymali. Bel kolonlarini kalça kemigine baglayip,
bantlariyla sabitledikten sonra gögüs baglarini sikistirin ve yandan aynaya
bakin. Çantanin sirt kivrimi sizin anatominizle uyumlu olmali, tipatip
oturmali. Degilse, bantlar ve perlonlari sikmak veya gevsetmek suretiyle
size uyum saglayip saglamadigini sinayin. Omuz kolonlari rahatsiz etmemeli.
Bu testi, sirt çantasinin içi dolu olarak yapmaniz tavsiye edilir.

- Hafif olmali. Onun için kumas önemli, sirt mekanizmalari el mecbur
agirlastiriyor. Asiri dayanikliligi nedeniyle, otomobil motorsiklet
sporlariyla askeri giysilerde de kullanilan "Cordura" kumas makbuldur.

- Altta gizli yagmurlugu olsun. Tek basina yagmurluk 35-40 TL zaten. Islanan
çanta öyle agirlasir ki, tabir-i caizse esek ölüsü tasir gibi olursunuz.
- En üst parçasi ayrilip minik sirt çantasi ve bel çantasi olanlar, sizi
ikinci bir çanta tasimaktan kurtarir.

- Uçak kullanacaksaniz, çantaya benzer kulplari olan basit kiliflar da
satiliyor. O kilifa koyup verirseniz transportta ordan burdan sarkan
bantlarin kopma ihtimali azalir.

- Tekerlekli olanlari çikmis ama unutmayin, onlarin da bir agirligi var.

- Sirtinizda yükle uzun yürüyüsler yapacaksaniz, yürüyüs batonu edinmeniz
faydali olur. Çift olmasi, titanyumdan mamul hafif olmasi ve boyunun
ayarlanabilmesi (teleskopik olmasi) önemli.

Seyahate çikmadan önce, sirt çantanizi yurt içinde kullanin. Yeni ayakkabi
ayaginiza alisana kadar nasil vurursa, çantanin kolonlari kesebilir.

Sırt çantaları markaları arasında Tatonka, The North Face, Lafuma, Millet ve Easy Camp daha profesyonel.

İyi gezmeler :)

Ankaralı Gezginler'den Belkız Ceyla Çetinsoy'a teşekkür ediyorum.
DEVAMINI OKU

SOSYAL AĞLAR


İZLEYENLER

Blog Arşivi

HER GÜN MUTLAKA

NE ARADINIZ, YARDIMCI OLALIM?

Kişisel Blog

Copyright © Benden ve Bizden | Powered by Blogger
Design by Lizard Themes | Blogger Theme by Lasantha - PremiumBloggerTemplates.com