28 Haziran 2012

Puşkin Sarayı - Ekaterina Sarayı - Çarlık Sarayı






St Petersburg'un içi kadar çevresindeki mekanlar da gezilesi, görülesi. Biz bir günümüzü Puşkin Kasabası ve Ekaterina Sarayı ile Peterhof Sarayı'na ayırdık. 

Turla giderseniz bu geziler ekstralar içine girer ve her biri yarımşar gün sürer. Fiyat olarak da kişi başı en az 50-60 Euro istenir. 

Peterhof Sarayı Paris'teki Versay Sarayı'nın tam bir kopyası. Ekaterina Sarayı ise daha kendine özgü ve gezmesi daha keyifli.


Saray ve çevresi tam bir masal... Binalar, göl, ağaçlar, peyzaj, bitkiler, adacıklar, her şey insanın gözünü okşuyor. Gezmeye, keşfetmeye doyamıyorsunuz. Beni bıraksalar bir hafta hiç çıkmadan orada yaşamak isterim :) Kendinizi Rönesansta yaşıyor sanırsınız, o kadar içine çekiyor ki sizi!







Aslında şimdi düşününce bu sarayın İngiltere'deki şato ve yazlık mekanlara büyük bir benzerliği var. Galiba oraları kopyalamışlar burada. Zaten St Petersburg'da kopya olmayan bir yapı yok. Şimdi anlaşıldı neden burayı bu kadar sevdiğim :P

Gelelim Saray hakkında bilgilere: Efendim, arazinin inşası ve bayındırlık işleri Büyük Petro'nun karısı  I. Katerina zamanında başlamış. Bulunduğu mekan Petro'nun kızı Elizavate Petrovna'nın iktidarda olduğu zaman Tsarskoye Selo (Çar Köyü) adını almış. Çarlık Sarayı denen bu saraya Puşkin Sarayı da denmesinin nedeni saray binaları arasında Puşkin'in eğitim aldığı okulunun bulunması. Sarayın girişinde Puşkin'in heykelini görebilirsiniz. I. Katerina' nın da en sevdiği yerler arasında olan bu Sarayı, kızı Elizabeth annesinin zevkini beğenmediği için yeniden yaptırtmış. Tarihsel olarak Katerina' nın sarayı olarak tanınan kompleksin mimarisini ve iç dekarsyonunu mimar Francesso Bartolomeo Rastrelli, Elizaveta Petrovna için düzenlemiş.





Saray inşa edelirken, hiç bir masraftan kaçınılmamış. 325 metre uzunluğundaki dış cephe süslemesi için 100 kilo altın harcanmış. Hatta çatının tamamının altınla kaplı olduğuna dair rivayetler varmış. Mimar Rastelli'nin iç dekarasyonunu yaptığı 846  metrekare büyüklüğünde olan taht salonu da altınlarla süslenmiş.


Daha sonra başa geçen ve "Muhteşem Katerina" olarak bilinen II. Katerina, Elizabeth'in zevkini modası geçmiş olarak nitelendirmiş ve İskoçyalı mimar Charles Cameron ile anlaşarak Sarayı baştan yaptırtmış. Saray bu şekilde 6 kere yıkılıp yeniden yapılmış. 

II. Katerina'nın ölümünden sonra Peterhof Sarayı gözde hale gelmiş ve uzun süre bu saray kullanılmamış.

İkinci Dünya Savaşın'da Almanlar sarayı tahrip etmişler, saraydaki eserler, taşlar, süslemeler neredeyse tümüyle kaçırılmış. Tekrardan kurulması bir 10 yıl sürmüş. Savaştan sonra restore edilen saray yakın zamanda Elton John gibi sanatçıların üst düzey konuklara konser verdiği mekan olarak kullanılmış.  








Katerina Sarayının en önemli odalarından biri "Kehribar odasıdır." 1717 yılında Prusya Kralı I. Federik, odanın dekorunun temel taşları olan süslemeleri hediye olarak I. Petro' ya göndermiştir. Baştan sonra mozaiklerle süslenen oda çok renkli ve göz alıcı bir görüntüye sahiptir. Bu odanın hikayesi ve görselleri için buraya bakabilirsiniz.


Sarayın bahçeleri en az saray kadar güzel ve görkemli. Bahçe içinde Katerina tarafından inşa ettirilmiş bir Türk hamamı mevcut. Hamamın bir de minaresi var.












DEVAMINI OKU

25 Haziran 2012

Hermitage - Sankt Petersburg



St Petersburg tam bir müze cenneti. Şehirde resmi olarak 306 müze bulunuyor. Tabi ki en büyüğü ve bilineni Hermitage Müzesi. Katerina'nın kışlık saray olarak kullandığı Hermitage Sarayı, koleksiyon amaçlı olarak toplanmaya başlanan binlerce tablo ve sanat eserinin sergilenmesine karar verilerek müzeye dönüştürülüyor. Sarayda yaklaşık 3 milyon adet eser var. Her eserin önünde sadece 1 dakika harcarsanız tüm müzeyi ancak 6 yılda gezebilirsiniz. Düşünün artık! Muhteşem bir yer. 

Ben New York'taki Metropolitan ve Londra'daki British Museum'dan almadığım tadı Hermitage'da aldım. 3-4 saat gezdik ama gördüklerimden çok etkilendim. Büyüleyici bir mekan. Zaten saray gezmeyi oldum olası severim, sarayın içinde müze olunca ekstra keyifli oluyor. Hermitage'ı MET ve British Museum'dan ayıran en önemli fark bu bence. Diğer ikisi sadece müze olma amaçlı yapılan binalar ama Hermitage'da bir yaşanmışlık var. Eserlere bakmasanız bile sarayın odalarını gezmek, bahçesinde bulunmak bile yetiyor. 

Saray Meydanına giriş:



Hermitage Sarayının önü Saray Meydanı olarak geçiyor. İnanılmaz büyük bir meydan. Tam ortasında Alexander Kolonu yer alıyor. Bu anıt, 1812'deki savaşın anısına yapılmış. Meydanda konserler ve gösteriler oluyormuş yıl boyu. Geleneksel kıyafetlerini giyip para karşılığı fotoğraf çektirten insanlar var ortalıkta. Gezimizin diğer bölümlerinde de bu insanlardan gördük bol bol. Müzeden çıktığımızda faytonlar gelmişti, onlar da para karşılığı meydan turu yapıyorlar. 












Sarayın yapımına 1711 yılında başlanmış. Yıllar içinde genişleyen Saray 6 ana binadan oluşuyor. 

Gitmeden önce biletleri internetten almanızı tavsiye ediyorum. Biz son ana kadar karar verememiş ve sonunda bilet almadan gitmiştik. Müze önündeki kuyruğu görünce moralimiz bozulmuştu, "Kısıtlı zamanda gelmişiz zaten, bir de saatlerce kuyruk mu bekleyeceğiz?" diye yakınmıştık. İçeriye girince o günün ücretsiz olduğunu öğrenmemizle de "Oooh, iyi ki almamışız biletleri" diyerek havalara uçmuştuk :)) İnsanoğlu işte :P



Hermitage'ı gezmek için görmek istediğiniz eserleri belirlemenizi tavsiye ederim. Gezerken kaybolmanız oldukça mümkün. Gerçi bir yeri ararken kaybolup başka şeyler görmek de oldukça heyecan verici :) Ama çıkışı bulamayabilirsiniz, dikkatli olun :P

Kışlık sarayın girişi öyle ihtişamlı ki:






Ben önceliğimi taht odası, kışlık sarayın odaları (sarayın kendisi başlı başına muhteşem, eserleri değil tavanlardaki işlemeleri seyretmek bile çok keyifli), Da Vinci, Rembrandt, Van Gogh, Picasso gibi ressamları barındıran Avrupa Sanatı, heykeller - özellikle Michalangelo'nun saraydaki tek eseri olan Çömelen Adam, altından yapılmış tavuskuşu saatine verdim. Bu eserlere giderken yüzlerce başka eser keşfettim. En son Picasso'nun tablolarına bakıp dışarı çıktım. grubun diğer üyeleri ilk çağlara ait eserleri görmek üzere zemin kata indiler. 

Taht odası:






 Altın tavuskuşu saat: İngiliz kuyumcu James Coxe tarafından yapılmış (1762-1772)


Çömelen Adam:












Floransa'daki Uffizi'nin ana salonu örnek alınarak yapılmış bir salon: Kendinizi bir anda Floransa'da hisseiyorsunuz :)

Van Gogh'un eserlerinden birkaçı:



Ve bir Kur'an-ı Kerim:

Müzeye girerken Bambino kangurusunda uyudu. Yaklaşık 1 saat rahat rahat gezdim, istediğim eserlerin pek çoğunu gördüm. Bambino uyanınca biraz daha gezip sonra Bambinoya yemek yedirmek üzere dışarı çıktım. 

Müzeden dışarısına dair birkaç kare:




Fotoğraf çekemediğim için buradaki fotolar gruptaki diğer arkadaşlardan alındı. En insansız olanları seçmeye çalıştım :))
DEVAMINI OKU

SOSYAL AĞLAR


İZLEYENLER

Blog Arşivi

HER GÜN MUTLAKA

NE ARADINIZ, YARDIMCI OLALIM?

Kişisel Blog

Copyright © Benden ve Bizden | Powered by Blogger
Design by Lizard Themes | Blogger Theme by Lasantha - PremiumBloggerTemplates.com