Politikadan uzak tutulan bir neslin çocuğuyum.
Hiçbir partiye sempati duymam.
Doğru yapana aferin derim, yanlış yapana yanlış derim.
Genelde içimden söylerim bunları.
Kojo bile bilmez hangi partiye oy verdiğimi.
Yaşam tecrübemden öğrendiğim en temel şey: Özgürlükleri kısıtlayarak hiç bir yere varılmayacağı.
Bizzat yaşadım çünkü; belki bir ara anlatırım.
Bildiğim ve inandığım şu ki; hiç kimseyi zorla, baskıyla, korkutarak değiştiremezsiniz. Değiştirdiğinizi sanırsınız belki ama ruhen asla değişim gerçekleşmez.
Aksine, baskı altında olan insan bir yolunu bulup baskıdan kurtulduğunda tepkisel olarak tam tersine yönelebilir.
"Özgür irade ile işlenen günah, tutsak irade ile yapılan sevaptan daha iyidir."
Yanlış anlaşılmasın, bu demek değildir ki özgür olalım ve günah içinde yaşayalım. Demek istediğim, özgür irade eninde sonunda fıtrata uygun harekete, yani iyiye ve güzele yönelecektir. İnsanın kendini tanıması, fıtratına uygun yaşaması ancak özgür bir irade ile olur. Bu da özgür bir ortamda yaşamayı gerektirir.
Çocuklarımızı yetiştirirken onları baskılamayalım, fıtratlarını bozmayalım diye uğraşmıyor muyuz?
Baskı altında eğitim görmesin diye dualar etmiyor muyuz?
İyi insanlarla karşılaşsın derken bunu kastetmiyor muyuz?
Şu anda yaşananlar da bu aslında.
31 Mayıs 2013 tarihinde Taksim Gezi Parkı'nda başlayan direniş, ağaçların kurtarılması için başlayan ve toplumun tüm kesimlerinden, dil, din, ırk, dünya görüşü, parti ayrımı olmaksızın biraraya gelen insanlardan oluşan bir eylemdi.
Twitter'dan Cuma günü boyunca izlediğim, duyurduğum, paylaştığım, oturduğum yerden elimden geleni yapmaya çalıştığım ve bu yönüyle hayatımda ilk defa böyle bir harekete dahil olduğum durum temel olarak devletin polisinin, maaşlarını bizim vergilerimizle alan polisin, halka orantısız güç kullanması nedeniyleydi.
Ellerinde silah, taş, sopa ya da başka zarar verici bir alet olmayan, dillerinde küfür, parti sloganı, beylik laflar bulunmayan insanları polisin göz göre göre haşere gibi davranıp üzerlerine gazı boca etmesiydi tepki verdiğim. Polisin bu yönde davranması kalabalığın artmasına neden oldu. İnsanlar haksızlığa tepki göstermeye başladılar.
"Haksızlığı görüp susan zalimdir"
Devlet büyük egosunu susturamadığı için büyüdü olaylar. Bir tane yetkili çıkıp açıklama yapmadı. Öyle bir korku varmış ki basında, medyada, sermayenin paylaşıldığı tabakada, bir tanesi çıkıp da birşey diyemedi. Polis vurmaya devam etti. Savaş taktikleri uyguladı. Geri çekilir gibi yapıp halk meydana girince üzerilerine gaz yağdırdı. Ne için? Neden? Halkını öldürmeye çalışan ve bunu başaran (2 ölü var bildiğim kadarıyla) polise nasıl güvenirim ben artık? Nasıl? Nasıl?
Cuma akşamından beridir bizim evden +1 olmak için kojo gidiyor. Bir çanta dolusu sirke, süt, limon, mendil, talcid ile birlikte. Ben Bambino ile evde gelişmeleri takip ediyorum. Savaşa gönderir gibi uğurluyorum kojoyu, ne acı. Ağaçlar kesilmesin ile başlayan bir hareketin geldiği noktaya üzülüyorum. Sağduyu ve vicdan diliyorum herkese...
Blogger arkadaşlarımdan konuyla ilgili yazı yazanları okuyabilirsiniz. İnstagram ve twitter'da yaşanan olaylar halkın gözünden, bizzat yaşayanlarca anlatılıyor. TV'yi açmanızı önermiyorum, eğer doğru bilgi edinmek istiyorsanız.
Twitter ve instagram'da
#direngeziparkı
#dayangeziparkı
#occupturkey
#direnankara
#dayanankara
başlıklarıyla aratırsanız bilgiye ulaşabilirsiniz.
Fotoğraflar fazla söze gerek bırakmıyor çoğunlukla.
Blogcu Anne'nin yazısı burada.
Tomurcuk'un yazısı burada.
Ben İyisi mi'nin yazısı burada.
Deli Anne'nin yazısı burada.
Anne Cafe'nin yazısı burada.
Gülçince'nin yazısı burada.
Defne Suman'ın İngilizce yazısı burada.
Hiçbir partiye sempati duymam.
Doğru yapana aferin derim, yanlış yapana yanlış derim.
Genelde içimden söylerim bunları.
Kojo bile bilmez hangi partiye oy verdiğimi.
Yaşam tecrübemden öğrendiğim en temel şey: Özgürlükleri kısıtlayarak hiç bir yere varılmayacağı.
Bizzat yaşadım çünkü; belki bir ara anlatırım.
Bildiğim ve inandığım şu ki; hiç kimseyi zorla, baskıyla, korkutarak değiştiremezsiniz. Değiştirdiğinizi sanırsınız belki ama ruhen asla değişim gerçekleşmez.
Aksine, baskı altında olan insan bir yolunu bulup baskıdan kurtulduğunda tepkisel olarak tam tersine yönelebilir.
"Özgür irade ile işlenen günah, tutsak irade ile yapılan sevaptan daha iyidir."
Yanlış anlaşılmasın, bu demek değildir ki özgür olalım ve günah içinde yaşayalım. Demek istediğim, özgür irade eninde sonunda fıtrata uygun harekete, yani iyiye ve güzele yönelecektir. İnsanın kendini tanıması, fıtratına uygun yaşaması ancak özgür bir irade ile olur. Bu da özgür bir ortamda yaşamayı gerektirir.
Çocuklarımızı yetiştirirken onları baskılamayalım, fıtratlarını bozmayalım diye uğraşmıyor muyuz?
Baskı altında eğitim görmesin diye dualar etmiyor muyuz?
İyi insanlarla karşılaşsın derken bunu kastetmiyor muyuz?
Şu anda yaşananlar da bu aslında.
31 Mayıs 2013 tarihinde Taksim Gezi Parkı'nda başlayan direniş, ağaçların kurtarılması için başlayan ve toplumun tüm kesimlerinden, dil, din, ırk, dünya görüşü, parti ayrımı olmaksızın biraraya gelen insanlardan oluşan bir eylemdi.
Twitter'dan Cuma günü boyunca izlediğim, duyurduğum, paylaştığım, oturduğum yerden elimden geleni yapmaya çalıştığım ve bu yönüyle hayatımda ilk defa böyle bir harekete dahil olduğum durum temel olarak devletin polisinin, maaşlarını bizim vergilerimizle alan polisin, halka orantısız güç kullanması nedeniyleydi.
Ellerinde silah, taş, sopa ya da başka zarar verici bir alet olmayan, dillerinde küfür, parti sloganı, beylik laflar bulunmayan insanları polisin göz göre göre haşere gibi davranıp üzerlerine gazı boca etmesiydi tepki verdiğim. Polisin bu yönde davranması kalabalığın artmasına neden oldu. İnsanlar haksızlığa tepki göstermeye başladılar.
"Haksızlığı görüp susan zalimdir"
Devlet büyük egosunu susturamadığı için büyüdü olaylar. Bir tane yetkili çıkıp açıklama yapmadı. Öyle bir korku varmış ki basında, medyada, sermayenin paylaşıldığı tabakada, bir tanesi çıkıp da birşey diyemedi. Polis vurmaya devam etti. Savaş taktikleri uyguladı. Geri çekilir gibi yapıp halk meydana girince üzerilerine gaz yağdırdı. Ne için? Neden? Halkını öldürmeye çalışan ve bunu başaran (2 ölü var bildiğim kadarıyla) polise nasıl güvenirim ben artık? Nasıl? Nasıl?
Cuma akşamından beridir bizim evden +1 olmak için kojo gidiyor. Bir çanta dolusu sirke, süt, limon, mendil, talcid ile birlikte. Ben Bambino ile evde gelişmeleri takip ediyorum. Savaşa gönderir gibi uğurluyorum kojoyu, ne acı. Ağaçlar kesilmesin ile başlayan bir hareketin geldiği noktaya üzülüyorum. Sağduyu ve vicdan diliyorum herkese...
Blogger arkadaşlarımdan konuyla ilgili yazı yazanları okuyabilirsiniz. İnstagram ve twitter'da yaşanan olaylar halkın gözünden, bizzat yaşayanlarca anlatılıyor. TV'yi açmanızı önermiyorum, eğer doğru bilgi edinmek istiyorsanız.
Twitter ve instagram'da
#direngeziparkı
#dayangeziparkı
#occupturkey
#direnankara
#dayanankara
başlıklarıyla aratırsanız bilgiye ulaşabilirsiniz.
Fotoğraflar fazla söze gerek bırakmıyor çoğunlukla.
Blogcu Anne'nin yazısı burada.
Tomurcuk'un yazısı burada.
Ben İyisi mi'nin yazısı burada.
Deli Anne'nin yazısı burada.
Anne Cafe'nin yazısı burada.
Gülçince'nin yazısı burada.
Defne Suman'ın İngilizce yazısı burada.
aynen senin gibi düşünüyorum...
YanıtlaSilofff offf başlangıca bak, gelinen noktaya bak.. ben acımaya ve kızmaya başlıyorum, çünkü ellerini ovuşturanalrı görüyorum, o saf çocukları adeta ön saflara gazlayıp ellerini ovuşturanları ve çok içim yanıyor..
YanıtlaSilve kızıyorum basiretsiz yöneticilerimize, bir türlü olayı anlama kabiliyeti göstermeyişlerine, beylik sözleri terkedip başka bir gözle bakamayışlarına ve daha dahasına
YanıtlaSilçok güzel bir sonuca varış olmuş sonuna kadar hak veriyorum..
YanıtlaSilKendi bloğumdan yönlendirdim. umarım senin için sorun olmaz.
YanıtlaSilTabi ki.
Sil