Başka bir konu hakkında araştırma yaparken karşıma çıkan ebeveynlik ile ilgili Tu.ba Kü.çü.kaks.u'nun bu yazı çok hoşuma gitti, paylaşmak istedim. Yazının orijinaline buradan ulaşabilirsiniz. Bana yeni olan bilgi bebeğin doğduktan sonraki ilk 6 saatte yetişkin bilincine sahip olması. Bu bilginin önemi ve büyüklüğü altında ezildim diyebilirim.
Aklıma gelmişken, yazıya geçmeden önce, yeni öğrendiğim başka bir bilgiyi paylaşayım:
Bir bebeğin ana rahmine düşmesiyle birlikte gelişim süreci başlıyor. Bebeğin organları, fiziksel yapısı ve ruh hali anne rahminde şekillenmeye başlıyor. Anne rahmindeki bebek kız ise, kız bebeğin yumurtalıkları ve hayat boyu sahip olacağı yumurta sayısı ile yumurtaların yapısı da rahimde oluşuyor. Yani, anne adayı sadece kız çocuğunu değil, torunlarını da şekillendiriyor. Kız bebek doğuracak anneler, dikkat; torunlarınızın da genetik kodlarına şekil veriyorsunuz :) Erkek bebeklerde böyle bir durum yok çünkü erkeklerin sperm depoları her 3 ayda bir yenilenir. Yani, erkekler çocuk yaparken sadece 3 aylık bir dönemdeki beden ve ruh sağlıklarına dikkat etmekle yetinebilirler. Ama kadınlar için hamilelik öncesinde de, hamilelik sırasında da dikkat gerekiyor. Büyük bir vebal bence. Hani hamilelikte yediğine, içtiğine, ruh haline dikkat et derler ya, çok ama çok doğru!
Şimdi gelelim yazıya:
“YENİ ÇAĞIN ANNE BABALARI SEVGİYİ KEŞFETMİŞ OLANLAR”
“Dünya genelinde, çocuk yetiştirme anlayışında eksiklikler mevcut. Birçok ebeveyn, çocukları için yeterince donanımlı olmadıklarının farkındalar. Ebeveynliğin kendisi olağanüstü spritüel bir süreçtir; yoğun bir öz farkındalık ve içsel bütünlük getirir. Bir başkasına koşulsuzca açılmanızı sağlar ve ilahi olanın rehberliğinde yaşamayı öğretir.
Çocuklar korkusuzca ve güven aşılanarak yetiştirildiğinde, çok sevgi dolu ve özgür insanlar olurlar. Bu yeni çağda yeni bir nesil oluşturabilmek için iki şekilde çaba sarf edebiliriz: Bir yandan yetişkinin kalbinden korkuyu atmak, diğer yandan ise dünyamıza korku nedir bilmeyen insanlar getirmek.
Çocuk yapmaya karar veren bir çiftin, niyet ettikleri andan itibaren dünyaya getirecekleri ruhun ya da benliğin oluşmaya başladığını bilmeleri şarttır. ‘Bu dünyaya bir hayat getireceğim’ dediği andan itibaren ve sonrasında bireyin bilinci belirlenmeye başlar. Bunun tam olarak başlangıç anı gebeliktir. Birçok eski inanışta da, gebelik hayırlı bir süreç olarak görülür. Çünkü bu dönemde içinize girecek olan ruhun ne olacağı belirlenir. Ruhun sahip olacağı koşullanmanın türü ve amacı belirlenir ve sonrasında kader olarak kendini gösterir. Bir çocuk, annesinin karnından çıkarken değil, gebelik anında doğar. Eğer gebelik sürecinde ebeveynler çok mutluysalar, sevgi dolularsa, daha da güzeli, dünyaya getirmek istedikleri çocuğa dair bir niyetleri varsa, bu annenin içinde oluşacak benliğe kesinlikle yardımcı olacaktır. Öte yandan, ebeveynler travma yaşıyorsa, panik veya endişe duyuyorlarsa ya da acı çekiyorlarsa bu durumun etkileri çocuğun kişisel gelişiminde görülebilir.
Gebeliğin ardından, embriyo annenin karnındayken yapılacaklar da çok önemlidir. Çünkü çocuk, gözleri kapalı annesinin karnındadır. Gözleri kapalı olsa da, 5., 6. ve 7. aylarda yine de görebilir ve duyabilir. Bir yogi gibidir; Gözleri kapalıdır fakat görür. Bebek tamamen bilinçli bir varlıktır.
Annesinin yaşadığı her şeyi o da deneyimler. Ayrıca, babasının yaşadığı birçok şeyi de deneyimler. Annesi korku filmi izliyorsa, ya da çok gergin anlar veya stres yaşıyorsa, çocuk da bunları deneyimler. Çocuk o dönemde deneyimleyen bir varlıktır. Anne huzurlu ve sakinse, çocuk da bu huzuru ve sakinliği deneyimler. Bu da çocuğa hayatı boyunca çok yardımcı olur. Çocuğun babası annesiyle oturup çocuğun onu dinlediğinin bilincinde olup, öğrendiklerini onunla paylaşabilir. Bu aslında eğitim için güzel bir zamandır. Anne ve baba çocukla konuşmalıdır.
Ve fiziksel doğum anından bahsetmek gerekirse, birçoğumuz annenin yaşayacağı tramvayı biliyoruz. Ama çocuğun da en az onun kadar güçlü bir travma yaşayacağını bilmeliyiz. Ve çocuğun durumu sadece fiziksel değil, psikolojik ve duygusaldır da. O zamana dek mutluluk ve rahatlık hissi vardır. Şimdi bir anda yeri azalıyor, çok güçlü bir boğulma hissi yaşıyor, karanlık bir tünelden dışarı itiliyor. Bu deneyimi hayal edin. Ve bir anda yerçekimi olan dünyaya geliyor, yani aşağı çekiliyor. Masum bir bebek için tüm bunlar doğanın tasarladığı koşullardır; doğal doğum böyledir. Bu dramatik süreci biraz daha rahat hale getirebilmek için; annenin paniğe teslim olmaması, korkuya kapılmaması, onu rahatlatacak ve sakinleştirecek, stresinden arınmasını sağlayacak bir meditasyon tekniği kullanması çok yardımcı olur.
DOĞUM ANINDA BEBEK BİLİNÇLİDİR!
Çocuğun doğum esnası ve dünyaya gelişinin ilk anları çok önemlidir, çünkü çocuk doğumunun ilk 6 saatinde yetişkin bilincine sahiptir. Genişlemiş bir bilince sahiptir. Doktorların, hemşirelerin, anne babanın, etrafındaki herkesin söylediklerini hisseder. Eğer etrafındakiler çocuğu hoş karşılarlarsa; ‘Canım meleğim seni bekliyorduk’, ‘Seni çok seviyoruz’ derlerse, çocuk da dünyaya geldiği için çok hoşnut olur.
Öte yandan etrafındakiler içlerinden veya sesli olarak, (çünkü çocuk hisleri duyabilir) ‘Esmermiş, erkekmiş, kızmış, güzel değilmiş’ gibi yorumlar yaparlarsa, çocuğun kalbi kırılır ve hayatı boyunca bunun acısını yaşar. Bu çocuklar genelde sevilmemiş hissederler. Sonradan ebeveynler çocuğa yoğun bir sevgi, şefkat ve ilgi gösterebilirler. Çocuk yine de gerçekten sevildiğine inanmayabilir. Sevgisizlik hissi daima içinde kalır. Tabii hayatındaki ruhsal bir süreç veya terapiden geçip iyileşene kadar... Yani, çocuğun ilk 6 saatte onu seven insanlarla çevrelenmiş olması çok iyidir. Önemli olan bir başka şey de, annenin çocuğa dokunması, kucaklanması, göğsüne yatırmasıdır. Bu sayede çocuğun vücudunda hızla akan birçok hormon yavaşlar. Annesine temas eden çocuklar, diğerlerine göre daha az saldırgan olmaya eğilimlidir. Doğumun ilk 6 saatinde yapmamız gerekenler bunlardır, peki ya sonrasında?..
Doğduktan sonra, bir çocuğu nasıl yetiştireceğimiz konusunda Hint bilgeliğinin antik temellerinden biri olan Bagchee Tantra; ‘Bir çocuğu, 6 yaşına kadar bir kral, 12 yaşına kadar bir prens, sonrasında ise bir arkadaş olarak görün’ der. Bu belirli dönemler ne anlama gelir, uygulama bakımından ne ifade eder, bunlara da bakalım.
0-6 YAŞ: O BİR KRAL-KRALİÇE
0-6 yaş arası olan ilk aşamada çocuğa bir kral ya da kraliçe gibi davranın. Çocuğunuza bol bol ilgi, sevgi ve şefkat gösterin. 0-6 yaş arasındaki çocuk çok ilgiden şımarmaz. Elinizden geleni yapın, ama çocuğunuza hep sevgi gösterin. Çocuğunuzu üzmeyin. Çocuğa müdahale etmeyi azaltmanız da önem taşır. Yani, bu yaştaki çocukları idare etmek zordur; sürekli sorular sorarlar, bir yerlere tırmanırlar, koştururlar, uğraşması zordur. Ebeveynler sürekli; ‘Bunu yapma, şunu yapma, o senin için değil’ dediklerinde, sürekli ‘Hayır’ demiş olurlar. O zaman çocuk saldırgan olmaya başlar. Çocuğa sıklıkla ‘Hayır’ deniliyorsa, saldırganlaşır, çünkü çocuk, ‘Hayır’ı kabul edecek bir sisteme sahip değildir. ‘Hayır’ demeyi mümkün olduğunca azaltın. Onun isteklerine uymaya çalışın.
Elbette, çocuğun çoğu isteğini yerine getiremezsiniz, her isteğini yerine getirmeniz imkânsızdır, mali durumunuz elvermiyor olabilir, istediği şey kendisi için güvenli olmayabilir. Eğer bir isteğini karşılayamıyorsanız, bunu ona belli etmeyin. Mümkün olduğunca, bunu çocuğa göstermemeye ve bunun bir arzuya dönüşmesini önlemeye çalışın.
Yetişkinler olarak bizler bile kendimize hayır demekte zorlanırız. Bir mağazaya girdiğinizde, güzel bir şey beğenirsiniz, içiniz gider. Bunu sıklıkla yaşarız. Çocuğunuzu markete götürdüğünüzde, büyük bir oyuncak görür, büyülenmiştir ve onu ister. Pahalı olduğu, satın alamayacağınız konusunda onu ikna etmeye çalışırsınız. Biz büyükler bile bunu anlamakta zorlanırken, çocuğun anlaması da zordur. Mümkün olduğunca çocuğa ‘Hayır’ dememeye çalışın. Mümkün olduğunca, çocuğunuzun yanında hazır olun. Bu aşamadaki çocuk, esasında evreni ve hayatı deneyimlemektedir. Ve deneyimlerinin kalitesine bağlı olarak hayatının ilk 6 yılında hayat algısı ortaya çıkar. Hayat anlayışı oluşur. İleride mutlu yetişkinler olmaları için, onları olabildiğince mutlu edin. İleride duyarlı insanlar olmaları için, onları olabildiğince çok sevin. İleride şükran duyan insanlar olabilmeleri için, onları takdir ettiğinizi cömertçe gösterin. 6 yaşına kadar elinizden geleni yapın. İleride büyük getirileri olacaktır.
6-12 YAŞ: 0 BİR PRENS-PRENSES
6-12 yaş arası çocuğa bir prens gibi davranın.Yani, özgürlüğü ve disiplini dengeleyin. Çocuğunuzu zorla kontrol edemezsiniz. Doğru koşullanmayı sağlayarak, doğru hayat görüşleri ve fikirlerle koşullayarak, bütünsel yaklaşımlarla, kendiniz örnek olarak, bütünsel fikirlerle koşullayabilirsiniz. Çocuğunuzun, çalışmaya ve çalışkanlığa, ilişkilere, zenginliğe saygı duymasını istiyorsanız, o siz olun. Birlikte bir şeyler yaptığınızda doğal olarak sizi taklit ettiğini göreceksiniz. Çocuklar doğaları gereği taklit ederler. Birbirlerine bağıran ebeveynler görürlerse, çocuğunuzun da size bağırmaya başladığını göreceksiniz. Ona, ‘Bağırma, sen küçüksün!’ diyemezsiniz; çünkü o sadece takip ediyordur, sizi izliyordur. Söylediklerinizi dinlemez, sadece görüneni taklit eder. Kontrolümüzde olmayan o kadar çok güç var ki, edineceği arkadaşlar, hayatın ona yaşatacakları, ama ebeveynler iyileştirici etkiye sahip olabilir. Ebeveynler, kendilerini içsel olarak kabul etmiş insanlar ise, birbirlerini ve çocuklarını seviyorlarsa iyileştirici etkileri çok güçlüdür. Çocuğun muhteşem bir birey olma ihtimali yüksektir.
12 YAŞ SONRASI: ARTIK O BİR ARKADAŞ
12 yaş sonrası çocuğa bir arkadaş gibi davranın. 12 yaşından sonra, çocuk yalnızca bir arkadaştır, yani eşitsinizdir. Doğrusu, hayatın her evresinde çocuk ile eşitsinizdir. Ve her zaman sevginin yanında saygı da duymalısınız; çünkü saygı duyulan çocuklar muhteşem yetişkinlere dönüşürler. 12 yaşından sonra, iletişimi değiştirmelisiniz, emir kipiyle konuşmalar sona ermeli, tavsiye ve sorgulamalara dönüşmelidir. Ebeveynlerin, çocuğun yerinde sorular sorma becerisi edinmesine, düşünmesine, karar vermesine yardım etmeleri çok faydalı olacaktır. 12 yaşından sonra, çocuğun size ‘Hayır’ deme alışkanlığı edinmesi de mümkündür. Sizin dediklerinizin tam aksini söyleme veya yapma eğilimi göstermeleri de olasıdır. Onlara, ‘Eve erken gel’ dediğinizde, geç gelebilir. ‘Onunla oynama’ dediğinizde ‘Oynayacağım’ diyebilir. Bir kursa gitmesini tavsiye ettiğinizde reddedebilir.
Çocuklar genellikle bu ‘Hayır’ aşamasından geçerler. Bu çocuğun kişilik oluşumunun doğal bir aşamasıdır, çünkü çocuğun kendini kanıtlamaya ihtiyacı vardır. Bu aşamada kim olduğunu keşfetmeye çalışıyordur. ‘Ben kimim, kimliğim ne?’ diyordur. Çünkü kendini artık birinin kızı ya da oğlu gibi görmüyordur. Kendini ebeveynlerinden ayrı tutmaya çalışır ve kendi kimliğini arar. Bu süreçte, yaptığınız en mantıklı önerileri bile reddedebilir. Endişelenmenize gerek yok. Çünkü çocuklar bu aşamayı 18-21 yaş arasında sonlandırır. Ebeveynler çocuğun ‘Hayır’ dönemini bastırır ve boyun eğmeye zorlarsa, çocuk ileride hayatındaki herkese ‘Hayır’ demeye başlar. Yetişkin olduklarında bile uyumsuz olur, otoriteye karşı gelirler. Bu içlerinde bastırılmıştır ve ömürleri boyunca onunla yaşarlar.
SEVGİ DAİMA İYİLEŞTİRİR
Ebeveynlik öğrenilmesi zor sanatlardan biridir, çünkü hem akla hem de kalbe dayanır. Edindiğimiz çoğu beceriden daha zordur. Hayat koşulları yüzünden çocuklarınıza bu önerilerin hiçbirini veremediyseniz, kendinizi umutsuz ya da suçlu hissetmenizi istemiyorum. Sevgi hayatın her evresinde iyileştiricidir. Hiçbir şey için asla geç değildir. Çocuğunuz 65 yaşında olsa bile ve siz 90’ınıza gelmiş olsanız da, yine de çocuğunuzu sevebilir ve iyileştirebilirsiniz. İyileşme her zaman olabilir.
Sri Bhagavan; ‘En donanımlı ebeveynler, sevgiyi keşfetmiş olanlardır’ der. Tüm anne babalara sevgiyi keşfedeceği ve bunu dolu dolu yaşayacağı, muhteşem bir yeni bir yıl diliyorum.”
Foto buradan
0 kisi demis ki::
Yorum Gönder