Bir önceki yazımda gitmekle kalmak arasında kararsız kaldığımı, ikisinin de artıları eksileri olduğundan bahsetmiştim. Gelecek yıl Ağustos ayına kadar sürecek olan "dualite devreme" resmi olarak girdiğimi buradan anlıyorum.
Cuma günü sabahtan Bambino ile dışarı çıktık. Bir önceki gün okulda hazırladığı bayram kartını babannesine göndermekti niyetimiz. Önce kırtasiyeye gidip zarf aldık, sonra da postaneye gittik. Postanenin kapalı olduğunu görünce, bir sonraki durağımız olan markete doğru yola çıktık.
Tam o sırada kojo aradı.
"Selam, n'apıyorsunuz?"
"N'apalım işte, bıdı bıdı bıdı.."
"Haydi hazırlanın, Antalya'ya gidelim."
"Aaa, hayırdır, nereden esti?"
"Bizim şirkette herkes gidiyor, biz de annenlerden anahtarı alıp yola çıkalım"
"Ee iyi, peki o zaman"
Tıpış tıpış eve geri döndük. Saat sabah 10:30.
Başladım eşya hazırlamaya.
Kaldırmış olduğum yazlık kıyafetleri tekrar çıkarttım, hepimize kıyafetler ayarladım.
Evi toparladım, mutfağı temzledim.
Yolda yemek için birşeyler hazırladım.
Buzdolabını elden geçirdim, bozulacak gibi olan yiyeceklerin bir kısmını yanımıza almak üzere hazırladım.
Bambino ile ilgilendim, kitaplarını ve oyuncaklarını hazırladık birlikte.
Banyo yaptım, Bambino da banyoda oturup beni bekledi :)
Annemi aradım, adres ve anahtarları hazırlamasını rica ettim.
Saat 12:30'da kojo geldi.
Birşeyler atıştırdık ve eşyaları arabaya yükleyip yola çıktık.
Anneme uğradık, adresi aldık.
Bir torba dolusu anahtar aldık, biri açmazsa diğeri açar diyerek hepsini verdi annecim :)
13:30 gibi yola koyulduk.
Tıngır mıngır, dura kalka (çocukla başka türlüsü mümkün değil) yol aldık.
Bu arada Antalya'ya ailecek ilk defa gidiyoruz.
Annemlerin evine de öyle.
Burdur mu Isparta mı üzerinden gidelim sorusuna Isparta diyerek yanlış bir yanıt verdik :)
Zira, Isparta'ya ulaştığımızda hava kararmıştı, trafik feci artmıştı.
Meğer seçtiğimiz yol dağ yoluymuş, tek şerit yol üstelik.
Virajlar keskin, sollama yapmak zor.
Isparta'dan Antalya'ya ulaşana kadar ömrümüzden ömür gitti diyeyim, siz anlayın.
Antalya'ya geldik, hoşgeldik.
Eve uğramadan yemek yiyelim dedik, durduk bir yerde.
Annemler devamlı arıyorlar bu arada:
"Neredesiniz, vardınız mı, baban arabadan anahtar buldu, inşallah bunlar değildir, bir bakın bakalım!!"
Biz gayet rahat:
"Yok canım, bir torba dolusu anahtar verdiniz, herhalde biri açar kapıyı, rahat olun"
Yemekten sonra açtık navigasyonu, bulduk evi.
Çok şükür geldik :)
Blogun giriş kapısını biri açık bırakmış, anahtara gerek kalmadan içeri girdik.
Çıktık asansörler yukarı.
Bizimkilerin dairesini bulduk.
Çantadan anahtar torbasını çıkarttık, teker teker hepsini denemeye başladık.
Hiçbiri kapıyı açmadı!
Hiç biri!
Kaldık mı gecenin bir yarısı sokakta?!
Annemler arıyor tabi devamlı bu arada, dedik böyle böyle.
Anahtarlar olmadı, kapı açılmıyor.
Onlara da dert oldu mu?
Gece hiç uyumamışlar yazık..
Biz ise "Yapacak bir şey yok, koca Antalya'da bize bir yatak bulunur elbet" modunda kös kös arabaya bindik.
Kojo hemen internetten son dakika otellerini araştırmaya başladı.
Bulunduğumuz yere yakın bir yerde bir otel buldu.
"Bugünü kurtaralım, yarın ola hayrola" dedik ve yola koyulduk.
Bu arada Bambino çok üzüldü, anahtarlar olmayınca ağlamaya başladı.
Ama biz karı-koca çok sakin olduğumuz için toparlaması çabuk oldu.
"Bir çaresi bulunur, olmadı arabada yatarız" dedim :)
Anneanne ve dedesinin evini çok merak ediyordu, göremeyince hayal kırıklığı yaşadı tabi.
Neyse, gece 11 gibi otele ulaştık.
Resepsiyondaki adam "Ne zaman rezervasyon yaptırdınız?" diye sorunca kojoyla birbirimize bakıp "15 dakika oldu herhalde!" deyişimizi hiç unutmuyorum :))))
Uyuduğumuzda saat geceyarısını çoktan geçmişti.
O yorgunlukla kütük gibi uyumuşuz.
Olan annemlere oldu, gece boyu birbirleriyle didişmişler, zavallılar..
Ertesi sabah bayram :)
İn cin yok sokaklarda.
Kahvaltıdan sonra deniz kıyısına indik hep birlikte.
Deniz görmemiş Ankaralılar olarak kot pantolon ve hırkalarımızla denize ayak soktuk :)
Bambino daha fazlasını yapıp donuna kadar ıslandı :)
Sonra tekrar otele döndük.
Turizm şehri olmasının güzelliği olarak hizmet sektörü bir şekilde çalışıyor Antalya'da.
Bayram demek onlara iş demek çünkü.
Yine de hepsi çalışmıyor tabi, çilingir bulmak kolay olmadı :))
Internet sağolsun, yine ona işimiz düştü.
Yoksa kimseyi tanımıyoruz koca şehirde, kimi arayıp yardım isteyelim?
Çilingiri bulmak, eve getirtmek (adres dışında referans noktaları bulmamız için önce kendimizin keşif yapması gerekti, o da zaman alıyor tabi), kapıyı açtırtmak epey zaman aldı.
Ki şansımıza kapı feci zor açıldı, yeni kilit tam kapıya olmadı.
Neyse, detayları geçelim, eve girmemiz öğleden sonrayı buldu.
Evin şöyle bir kaba temizliğini yapmak, aletleri çalışır duruma getirmek, gazı aç, elektriği aç, suyu aç, yerleri sil, odaları kullanılabilir hale getir, getirdiklerini yerleştir, market alışverişi yap, geri gel derken yorgunluk derecemiz arttı.
Bir saat kadar uyumuşuz, daha doğrusu şoför olarak kojoya uyuma hakkı tanıdım. Ben Bambino ile bir uyur bir uyanık vaziyette vakit geçirdim çünkü oğlan uyumak istemedi!
Akşam 5 gibi dışarı çıktık. Merkeze gidip biraz gezinelim dedik, deniz için saat geç olmuştu zira.
Kaleiçi tarafına gittik, arabayla yol bulmak, park yeri kapmak biraz zor oldu ama başardık :P
Bambino tramvayı görünce binmek istedi.
Bu arada Cumartesi günü 4 Ekimdi, yani Bambinonun resmi olarak doğumgünü.
Neyseki bir hafta öncesinden arkadaşlarla küçük bir kutlama yapmış, hediyelerini vermiştik.
Yine de o gün onun günüydü ve biz koşullar nedeniyle henüz ona bir şey yapamamış, doğumgünü olduğunu ona anlatamamıştık bile.
Tramvay isteğini hemen yerine getirdik, hal böyle olunca.
Sonrasında da balonlar aldık :)
Tekneye de binecektik ama hava kararmıştı.
Eve gelip yatma hazırlıkları falan derken uyuduk gitti.
Ertesi gün Pazar.
Tipik yazlıkçı moduna girmiş insanlar olarak evde güzel bir kahvaltı sonrası sahile gittik.
Denize girdik, çıktık.
Kumlarda oynadık.
Etrafta kimsecikler yok.
Meğer bu mevsimde deniz öğle ve öğleden sonra ısınırmış, biz ayrılırken insanlar yeni geliyorlardı :)
Biz yine de memnun kaldık, keyifli vakit geçirdik.
Eve gelip duş aldık, yemek hazırladık, yedik.
Eve girdikten bir yarım saat sonra alt kat komşumuz geldi.
Bayramlaşmaya gelmemiş ama.
Banyo akıtıyormuş, onu haber vermeye gelmiş.
Deniz sonrası banyoyu yoğun olarak kullandık ya, bir yerlerden su sızmaya başlamış demek ki.
"Tamam", dedi kojo, "Biz zaten yarın dönüyoruz."
Canımız sıkıldı tabi.
Zaten 4 günlüğüne gelmişiz, çilingirden sonra bir de tesisatçı ile mi uğraşacağız şimdi?
Düşünmeye başladık.
Ya evde kalıp banyoyu kullanmayacağız ya da evi kapatıp çıkacağız.
Çıkarsak ya Ankara'ya döneceğiz ya da bir otele gideceğiz.
Kojo ya ben de akşama kadar sessiz ve sesli olarak düşünmeye başladık.
Akşama doğru yine merkeze indik, bu defa tekne gezisi yapmaya.
Biraz akşama kalmışız, gezinin sonlarında hava karardı ve soğudu.
Yine de güzel vakit geçirdik, mısır yedik, dolaştık, Bambinoya kaplumbağalı magnet aldık.
Eve geldik.
Karar vermemiz lazım.
Banyo kullanmadan yazlık olayı sakat.
Devamlı denize giriliyor sonuçta, her tarafın kum eve geliyorsun.
Banyo kum içinde kalıyor, oraları da yıkamak temizlemek lazım.
Bir dünya su kullanıyorsun sonuçta, mecburen.
Aksi gibi buzdolabı yiyecek dolu, 4 gün kalınır diye herşeyi almışız.
Otele gitsek yiyecekler heba olacak.
Ankara'ya dönsek, ee daha 2 gün var.
Zaten yeni geldik, ce deyip kaçmak olacak o zaman da.
Hem Bambino denize girmek ister, hava da güzel, tam deniz-kum-güneş zamanı.
Otele gitsek bir dünya para, hem nereye gideceğiz, yer var mı, temiz mi, nedir ne değildir bilmiyoruz.
O gece yine düşündük.
Baktım, olacak gibi değil. Banyo kullanmadan evde durulacak gibi değil.
Vurdumduymazlık da yapamıyoruz, bir gün daha dayansak desem.
En iyisi tası tarağı toplayıp gitmek.
Evi kapatalım da, gerisini düşünürüz.
Pazartesi sabahı bu düşüncelerle Cumartesi öğleden sonra girdiğimiz evi kapatma hazırlıklarına başladık.
Buzdolabını boşalt, bulaşığı yıka, ortalığı temizle, eşyaları bulduğumuz hale geri getir, üzerlerini kapat, camları kapıları kilitle, tüpü, elektriği, suyu kapat, böcek ilaçlarını yerleştir, kendi eşyalarını topla, Bambinonun dağılan oyuncaklarını toparla, yiyecekleri hazırla, çöpü boşalt derken öğlene doğru ancak çıkabildik evden. Yeni anahtarlar ve annemin verdiği bir torba anahtarla birlikte :)))
Düştük yollara, Ankara'ya da gidiyor olabiliriz, başka yere de.
Yol nereye götürürse.
Ben kararsızım, gitmek de güzel, kalmak da.
Dualite evrem sağolsun, ikisinin de artısı eksisi var :)
Son noktayı kojo koydu.
"Zaten 4 günlüğüne geldik, doğru dürüst dinlenemeden gitmeyelim, en azından bir gece dertsiz tasasız olacağımız bir yerde kalalım"
"Sen bilirsin" dedim.
Bambino çok sevindi :)
Side taraflarında bir otele attık kapağı.
Yorulduk tabi, hem fiziksel hem de kafa olarak.
Arabadan eşyaların bir kısmını indirmedik bile.
İndirilmeyen eşyalar arasında yiyecekler de olduğunu fark etmem akşamı buldu bu arada!!
Bir dünya masraf ettiğim yiyeceklerin çoğu heba oldu :(
Yine de kurtarabildiklerimi kurtardım.
Bir de valizimizin tekerleği kırıldı, tutma yeri de söküldü, daha geldiğimiz ilk gün.
Otele o rezil halde girişimiz de hayli komikti :))
Neyse, yerleştik bir şekilde.
Hemen yemeğe gittik, sonrasında da sahile.
Akşama doğru baba-oğul havuza geçtiler, ben de odaya gidip dinlendim biraz.
Annemlere hiç bir şey söylemedik, "Ankara'ya gidince haberleri veririz" diye konuştuk kojoyla.
Akşam otelde akrobasi gösterisi vardı.
Deli gibi yorgun ve uykusuz olmamıza rağmen Bambino akrobatları görmek isteyince gösteri bitimine kadar mecburen uyanık kaldık.
Ben diyetimi bozdum, deli gibi kahve içmeye başladım, daha doğrusu macchiato.
Gidip gelip içtim, bedava ya, ondan mı nedir, el altında da olunca devamlı kahve makinesinin başındaydım neredeyse.
Akrobatları izledikten sonra odaya gidip mışıl mışıl uyuduk.
Sabah güzelce uyandık ama Bambino durduk yere arıza çıkarttı, sabahın 7:30'unda bağırış çağırış, salya sümük arasında kendimizi havuzda bulduk.
Neymiş, Bambino sabah havuza girecekmiş.
Sinirden patladık birbirimize, yetinmedik öfke içinde Bambinoyu havuza götürdük.
O yüzdü, rahatladı, anın keyfini çıkarttı, kojo kendini spor salonuna attı, ter attı, rahatladı, ben Bambinonun başında ayakta Bambinoyu bekledim (sabahın köründe tüm şezlonglar ıslaktı).
Bambino sudan çıktı, üstünü değiştirdik, kahvaltıya gittik.
Ben kaç fincan kahve içtiğimi hatırlamayacak kadar çok kahve içtim.
İyice gergin hale geldim.
Neden çocuk gibi anı yaşamıyorum ki, 2 saat öncesinin öfkesine neden git diyemiyorum?
Odaya çıktık, üsütümüzü değiştirip sahile indik.
Bu arada günlerden Salı, dönüş günü yani.
1 saat kadar denize girdik, yüzmek bana iyi geldi, ben de rahatladım.
Saat 11 gibi tekrar odaya çıktık, üstümüzü değiştirip eşyaları toparlayıp 12:30 gibi otelden ayrıldık.
"Gitmeyelim, hep burda kalalım, burada iş bulalım, buraya taşınalım" sözleri arasında Ankara'ya yola koyulduk.
:))
Feci bir trafik ile karşılaşarak gecenin bir vakti evimize çok şükür ulaştık.
Şimdi biz tatil mi yaptık, ne yaptık?
Bilmiyorum.
Tadını çıkartamadığımız ve hafızalarımıza bir önyargı ile yerleşen bir yazlık, elimizde patlayan, çoğu bozulan yiyecekler, tadına tam varamadan ayrılmak zorunda kaldığımız bir otel, bin kilometrenin üstünde yaptığımız yol ile dolu bir beş gün geçirdik.
Dedim ya, ne olduğunu anlamadık ve bu sabah itibariyle işbaşı yaptık.
Gözümüzden uyku akarak.
Daha evde yıkanmayı bekleyen çamaşırlar, kaldırılacak yazlıklar, atılacak bir valiz ve bir dünya ev işi var.
Onları saymıyorum bile.
Ama işte sağ salim gittik geldik.
Tatilde n'aptınız diye sorarlarsa hiç detaya girmeden;
"Antalya'daydık şekerim" der miyim, derim vallahi :)))))
hay allah yaa... şanssızlık olmuşş neyse tebdili mekanda ferahlık vardır derler :D
YanıtlaSilSorma Mine, bu da böyle bir tatil oldu işte. Değişiklik iyi oldu tabi ama geldiğimizden beri düzene girmeye çalışıyoruz şimdi de, sanki çok dinlenmişiz gibi :/
SilMacera romanı okur gibi okudum yazını.Şimdi n'olcak diye diye.Çok hareketli bir tatilmiş.Ev işlerindeki hızına ve becerine hayran kaldım.Stres yapmadan bütün aksilikleri atlatmanız da takdire şayan :)Annenler nasıl üzülmüşlerdir kimbilir.
YanıtlaSilTatilde Antalya'ya gidilebilirmiş :) Bambinoyu öptüm.
Annemlere dün tüm hikayeyi anlattık, nasıl üzüldüler bilemezsin.
SilAntalya çok güzeldi, ben bir keresinde 29 Ekim tatilinde de gitmiştim, çok çok güzeldi.
İzmir'e bir alternatif olarak aklında olsun ;)
Öptüm ben de :)
Okurken yoruldum :) Yazlik isi gercekten zor. Hele kisa sureligine gidiyorsan. Annelerimiz butun yazi orada gecirdiginden guzel de kisacak zamanda acmak kapamak hakikaten zor. Ay annenlere cok uzuldum icleri gitmistir yazik :(
YanıtlaSilBu arada o ne evresiyse ben 20 yasimdan beri o evredeyim geciyor muymus bu? Kurtulacak miyiz soyle bana ne olur :)
Yine de de sekerim Antalyadaydiniz tabi ki ne var :)
Bambinnun da dogum gunu kutlu olsun o cok mutlu olsun :)
Gülçin, annem de benzer birşey dedi, "Önden ben gideyim, siz öyle gelin, böyle olmadı".. Hakikaten feci üzüldü kadıncağız :(
SilO "Kararsız Kazım" evresi benim için geçiciymiş, umarım senin için de öyledir. Aslında bir yandan iyi, her türlü alternatife her an açık oluyorsun. "Niye böyle oldu bu şimdi?" diye çok hayıflanmıyorsun. Ben memnunum. Bir de karar verme sorumluluğunu kojoya yükledim ya, benden rahatı yok artık :))) Senin bu evre bayağı sürmüş, belki seninki genetiktir :P Keyfini çıkart diyeyim :)
Tabi şekerim, havamı da atarım (çok beceririm ya böyle şeyleri!) :P
Sağol Gülçin Ablası, hep birlikte çok mutlu olalım :)
Aman Tanrım! Her şey şaka gibi...
YanıtlaSilNasıl da üst üste gelmiş öyle... Olacak varmış, olmuş diyelim.
Yoksa bu macera dolu hikâye ortaya çıkar mıydı?
Hadi hep birlikte tebessüm edelim: Gelmiş geçmiş iştee!!!
O değil de; 1 torba dolusu anahtar nasıl uymaz, yetmez gibi nasıl hemen çilingir bulunamaz.
Alt kattaki komşu biraz sabretse olma mıydı hee!!!
Off yaaa :))
Zeugmacım, aynen öyle, geldi ve geçti işte :)
SilO saatte çilingir aramak istemedik, uyuyan bebek olur, hasta olur, yaşlı olur, akşam akşam beddua almayalım dedik.
Koca site sonuçta, hangi birinden izin alacaksın ki?
:))
üst üste gelen tüm aksilliklere rağmen, öyle okunası yazmışsınız ki hayata bu güzel bakışınız daim olsun.
YanıtlaSilçocuklarınız, eşinizle bir çok tatlı anılarınız olsun dilerim.
Aynur, çok teşekkürler güzel dilekleriniz için.
SilBu ruh halim hamilelik hormonlarından kaynaklanıyor olabilir, asıl doğumdan sonraki duruma bakmak lazım :))
Amin, hepimizin güzel anıları olsun, her daim.
Sevgiler :)