23 Temmuz 2013

Van Gezisi





İlk defa gittiğim Van'dan güzel anılarla döndüm. İş için gittiğimden şehri keşfetmek için sınırlı bir zamanım vardı ama sanırım en güzel yerleri görebildim.

Hava çok sıcaktı ve Ramazan ayında olmamız bizi biraz zorladı. Şöyle ki, gitmek istediğimiz yerlere toplu taşıma araçları az sefer yapıyordu (Ramazan nedeniyle fazla turist ve yolcu olmadığı, iftar saatine doğru seferleri iyice azalttıkları, iftardan sonrasında ise tamamen şoförlerin insafına kalındığı için). Şehir merkezinde fast food restoranları dışındaki çoğu yer sadece iftar için açılıyordu, gündüzleri kapalıydı. Yine de yemek yenecek yerler var, yok diyemem. Ama illaki aklınızda bir yer varsa, muhtemelen iftar sonrası gitmeniz garanti olacaktır.
 Sur Ciğercisi gün boyu açık mekanlardan biriydi. Ciğeri gerçekten harika...

 Adanın uzaktan görünüşü

Adadan kuşbakışı iskele

Görmeyi en çok istediğim yer Akdamar Adası idi. Van Gölü kıyısı, Edremit tarafı önceliğim oldu. Onun dışında vakit kalmış olsaydı Van Kalesine çıkmak (merkeze 4 km uzaklıkta) ve belki Muradiye Şelalesine (merkeze 80 km uzaklıkta) gitmek isterdim. Araba kiralayarak Doğu Beyazıt'taki İshak Paşa Sarayı'na bile gidilebilir günübirlik, aklınızda olsun. Diğer bir alternatif de 100. Yıl Üniversitesi Kampüsünün içindeki Van Kedilerini barındıran ve sahiplendiren Kedi Evi.

Akdamar Adası'na gitmek için motorlar Gevaş İskelesinden kalkıyor. Gevaş ise Van Merkez'e 45-50 dk uzaklıkta. Gevaş minibüsleri var normalde ama dediğim gibi Ramazan nedeniyle sefer saatleri belirsiz hale gelmiş ve en önemlisi dönüş için araç bulamama ihtimali yüksek. Ben yine de şansımı deneyeyim dedim ve dolmuşların kalktığı yeri bulmak için yürümeye başladım. Bir taksi durağına yol tarifi sordum. Seyfettin isimli şoför yolun karışık olduğunu ve sıcakta yürümenin zor olduğunu söyledi. Ben de taksiyle beni oraya kadar götürmesini rica ettim. Yolda giderken bana istersem kendi aracıyla  beni götürüp getirebileceğini ve bunun için 100 TL istediğini söyledi. Sabah otelden aldığım fiyatın tam yarısıydı bu fiyat. Oldukça cazip geldi. Hemen arkadaşımı arayıp haber verdim. Kendisi dolmuşla gitme fikrine pek sıcak bakmamıştı ama taksiyle VIP gezisi yapmaya hayır demedi :) Seyfettin Bey bizim rehberimiz oldu Van'da. Ve yolculuğumuz başladı.
Seyfettin Bey'i rahat bir gezi için tavsiye ediyorum


Van Gölü kıyısından gidiliyor Gevaş'a. Göle sıfır konumda yol. Harika bir manzara var. Bir taraf gerçekten "deniz" denilebilecek kadar geniş bir göl, diğer taraf ise yemyeşil çayırlar, ağaçlar ve mesire yerleri ile dolu bir düzlük ve arkasında başlayan tepeler. Gölün rengi muhteşem bir mavi, kıyılar turkuaz. Suyun dibi görünecek kadar şeffaf ve temiz. Kokusu yok. Suyu sodalı ve acı. Bu da doğal olarak sabun etkisi yaratıyor. Elinizi vurunca sanki sabunlamış gibi hissediyorsunuz. Sonrasında da yumuşacık oluyor eller. Çamaşır yıkamak için deterjana gerek yok bu suda. 


Gevaş'a giderken yol üstünde Edremit var. Burası salaş restoranların yanyana olduğu güzel bir yer. Evler yok bu civarda, sadece sahilde oturacak yerler var. Yolun diğer kıyısında da piknik yerleri. Akşam dönerken iftar yapmak üzere gelen ailelerle doluydu mekanlar. İftarı dışarıda piknik gibi yapmak bana çok ilginç geldi, alışık olmadığım birşey ama bu fikri çok sevdim. Semaverde çay, közleme mısır, domates ve biber. Taze etler. Manzara zaten harika. Böyle bir iftarı kim istemez :)
 Tadım Köfte mekanı. Denize sıfır, manzara harika :)


Akdamar'a gitmek için 2 iskele varmış esasında. Seyfettin Bey ilk iskelede durup adaya motor olup olmadığını soruyor. Biz anlamıyoruz, Kürtçe konuşuyorlar. Kural olarak her iki iskeleden de motorlar 15 kişi olunca hareket ediyorlar. Gidiş dönüş kişibaşı 10 TL. Ama yolcu yok, beklemek de istemem derseniz motoru kiralamanız mümkün. Bu durumda 150 TL vermeniz gerekiyor. Seyfettin Bey bu tutarı pazarlık yaparak 70 TL'ye kadar indirdi ama biz fazla bulduk. Diğer iskeleye gidip şansımızı deneyelim istedik.


Diğer iskele 1. iskeleye 10 dk uzaklıkta. Burası daha işlek görünüyor ama biz gittiğimizde son motorun 10 dk önce kalkmış olduğunu öğreniyoruz. Ümidimizi kaybetmeden biraz bekleyeylim diyoruz. O sırada 2 erkek geliyor. Ha gayret derken bir minibüs duruyor iskele önünde ve içinden bir grup Alman turist çıkıyor. Yaşasın! Gitmek için hazırız diyoruz ve atlıyoruz motora. Etrafta parlak mavi yusufçuklar dolaşıyor. Hiçbirinin fotosunu çekemedim, öyle hızlı kaçıyorlar ki. Öğrendiğim kadarıyla yusufçuklar çiftleşmek için kenetlenir ve yumurtalarını bırakmak için birlikte suyun altına dalarlarmış. Yumurtayı bıraktıktan sonra dişi yusufçuk yüzeye çıkmaz ve suyun altında ölürmüş. Erkek yusufçuk ise yüzeye çıkar ve 24 saat daha yaşarmış. Sonra o da ömrünü tamamlarmış. Bu hikaye "Yine kadınlara oluyor olan" diye düşündürüyor ilk başta ama mutlaka bunda da bir hikmet var diyerek manzaranın güzelliğine kaptırıveriyoruz kendimizi.


Yaklaşık 15 dk sonra Akdamar'a ulaşıyoruz. Ada'ya giriş ücreti 3 TL, Müzekarta ücretsiz. Bir patikayı takip ederek 2 dk lık yürüyüşle Kilise'ye varıyoruz. Muhteşem bir yapı. İçerideki freskler, betimlemeler çok çarpıcı ve çok güzeller. Küçük bir kilise ama mimari olarak muhteşem. Kilisenin dış duvarlarındaki Adem, Havva, incir ağacı ve yılan kabartmalarını çok beğeniyorum. Kilisenin bahçesi badem ağaçları ile dolu, bir de hepsi birbirinden güzel mezar taşları ile. Kilisenin yanında dinlenmek ve manzaraya karşı birşeyler atıştırmak için güzel bir kır kahvesi var. Ufak tefek hediyelikler satılan bir mağaza ve bir de küçük market. İleride de tuvaletler ve sahile inen bir patika daha var. Biraz dinlenip mis gibi havayı içimize çekiyoruz. Rüzgar serinletiyor bizi. Ada martılar ve tavşanlarla dolu. Martı sesleri beni İstanbul'a, Adalar'a götürüyor. Karşıda Gevaş, Edremit ve Van kıyıları var. Diğer tarafta ise Vizontele'nin çekildiği Artos Dağı. Muhteşem bir dağ, gözlerimi ayıramıyorum uzun süre. Öyle yalnız ve öyle heybetli ki. 

Muhteşem Artos Dağı
Ada'ya esas trekking yapmak için gelen Alman turist grubu kısa süre içinde kilisenin karşısındaki tepeye tırmanmış, manzara izliyor. Tırmanmak için patika yok, bileğinize kuvvet, keçi gibi tırmanmanız lazım. Bunun için biraz da nereden çıkıp nereden inmeniz gerektiğini iyi hesaplamanız lazım. Çünkü tepenin bir tarafı çok dik ve denize iniyor. Diğer taraf daha eğimli ama orası da daha taşlık. Ben de çıkmaya niyetleniyorum ama cesaretimi toplayamıyorum. Sıcaklık da 35'in üstünde olunca püfür püfür esen rüzgarı ve badem ağaçlarını bırakmak kolay olmuyor :)




Kilisenin içi

 Yaklaşık 1 saat sonra geldiğimiz gibi dönmek üzere limana iniyoruz. Bize henüz dolan tekne olmadığını, beklememiz gerektiğini söylüyorlar. Ayaküstü sohbetler sırasında bölge ile ilgili bilgiler ediniyoruz. Anlaşılan o ki, herkes barış içinde ve özgürce yaşamak istiyor. Bu fikre kimse asla karşı çıkamaz. Ama bunu elde etmek için ne tür araçların kullanılacağı, yöntemin ne olacağı soruları yanıtlaması kolay olmayan sorular...


Adem ve Havva, Yılan ve İncir Ağacı

Burada en az 6 çocuklu aileler :) Ben "Bir çocuğum var" demeye utandım resmen :) Aileler çok geniş ve bağlar çok kuvvetli. 6 kardeşli bir kişinin çocukları, yeğenleri, kuzenleri, aile büyükleri ve onların kardeşleri diye başlayan hrsaplamalarla kabataslak olarak bir sülalenin en az 2000 kişiden oluştuğu gerçeğine varıyoruz. Aile bunca geniş olunca evlilikler de aile içinde oluyor genellikle. Sanıldığının aksine sakat çocuk oranı çok yüksek değilmiş (Zamanında bir kaynaktan akraba evlilikleri ile sakat doğan çocuklar arasında bilinenin aksine yüksek bir bağ bulunmadığını okumuştum). Düğün ve cenazeler çok kalabalık olurmuş, doğal olarak :)

Diğer ilginç bir bilgi de burada çocukların 3-4 yaşına kadar anne sütü içmeleri ve bunun asla yadırganmadığı. Aile içinde "Oğlum gel sütünü iç, öyle git oynamaya" gibi cümleler normal kabul ediliyormuş :)
 Kilisenin bahçesindeki mezar taşlarından biri



DSİ kampındakilerin gezi için geldikleri tekneye biniyoruz, daha fazla beklemeyelim diye. Motor önce kampa gidiyor ve oradan de bizim iskeleye. Yolculuk yine harika, suyun üstünde olmak çok güzel (Ankara'da yaşıyorum, söylemiş miydim? :P ) Kıyıya varınca VIP taksimize :) binip Edremit'e doğru devam ediyoruz. Yol üzerinde meşhur "Tadım Köfte" de mola veriyoruz ve köfte yiyoruz. Köftenin içinde bolca köri ve diğer baharatlar var. Hint usülü bir nevi :) Bir de bol acılı, dikkat :) Ben acı çok yiyemem ama etin tazeliği, baharatların aromasının hatrına hepsini mideye indiriveriyorum. Ama buranın asıl bombası çayı. Öyle güzeldi ki çayın tadı, sudan olsa gerek diye düşündük. Bütün gün çay içilir orada, o derece güzeldi çay. 

Köfte molasından sonra gelmişken yememek olmaz diyerek Van Gölü'nde tutulan inci kefali yemek istiyoruz. Ama mevsim itibariyle uygun olmadığını öğreniyoruz. "Belki merkezde buluruz, zaten yeni yemekten kalktık, abartmayalım" diyerek merkeze doğru devam ediyoruz. Merkez'de İskele tarafında varmış ama hiç vaktimiz olmuyor o tarafa gitmeye. Gitmek isteyenler için not olsun..

 Adanın yerlileri: Martılar



Seyfettin Bey'e teşekür edip otele geçiyoruz. Kısa bir dinlenme molası veriyoruz. Sonrasında Van gecelerine akacağız :)) Akşam iftardan sonra dışarı çıkıyoruz. Allah'ım, nasıl bir kalabalık var dışarıda! Herkes dışarıda. Çoluk-çocuk, genç-yaşlı, kadın-erkek herkes geziyor Van sokaklarında. Kahveler dolu, dondurmacıların önünde kuyruk var, mağazalar açık, her yer cıvıl cıvıl. Demek ki gündüz sıcak ve oruç nedeniyle kimse olmuyor dışarıda. Önce meşhur İmamoğlu'nda yemek yiyoruz. Sonra da caddelerde gezintiye başlıyoruz.

İki tane birbirini dik kesen ana cadde var şehirde: Maraş ve Cumhuriyet Caddeleri. İkisinde de sıra sıra restorantlar, mağazalar, pastaneler, her şey var :) Cumhuriyet Caddesinin sokakları farklı meslek gruplarına ayrılmış. Sokağın birinde Van'ın meşhur kahvaltıcıları var, yan yana. En meşhurları Sütçü Kenan ve Sütçü Fevzi. Yanyanalar. Hem kahvaltı var, hem de eve götürmek için kahvaltılıklar satılıyor buralarda. Caddenin bir diğer sokağında Peynirciler Çarşısı var. Van'ın meşhur otlu peynirleri burada satılıyor. Yörenin değişik otlarından yapılan bu peynirler hem koyun hem de inek sütünden mevcut. Caddenin devamında yine meşhur iki pazar bulunuyor: Rus Pazarı ve Avrupa Halk Pazarı. Yanyana olan bu pazarlarda gümüşler, giysiler, meşhur semerler, el oyması objeler, türlü türlü  hediyelikler var.


Gezinti sonrası çay molası veriyoruz ve çay içerken bizi yalnız bırakmayan Van'lı çocuklarla sohbet ediyoruz. Kimi mendil satıyor, kimi elinde tartı isteyeni tartıyor. Gözleri ışıl ışıl, yüzleri hep gülüyor. Zeki oldukları belli. Ama ne yazık ki çoğunun hikayesi acıklı. Annesi ölmüş, babası ağır hasta, kardeşlerine bakmak zorunda olan 8-9 yaşlarındaki çocuklar. Elimde ne var ne yoksa orada bırakmak istiyorum hikayeleri dinledikçe. Hepsine annelik yapmak, kol kanat germek istiyorum. "Abla biz bir kez mi öleceğiz, sonra tekrar ölecek miyiz?" diye soran, kim bilir neler yaşamış, ne korkular biriktirmiş olan çocuğu içime sokasım geliyor. "Bir kere öleceğiz ve sonra tüm sevdiklerin yanında olacak, hep mutlu olacaksın" diyebiliyorum boğuk sesimle. Takdirle sınıf bitirmiş olan bir başkasının zeki cevapları beni umutlandırıyor sonra. Geleceğe umut ve çaresizlik arasında gelip gidiyorum. Çok vurucu bir son oluyor bizim için. 

Otelden şehre bakış

Kaldığımız otel Van'ın merkezdeki en yeni oteli: Elite World Van. Yeni olmasının tüm avantajlarını yaşıyoruz. Kahvaltı çeşitleri çok güzel. Yöresel her türlü yiyecek var. Havuz, spa, hamam gayet başarılı. Gitmek isteyenlere öneririm.

Merkezden havaalanına ulaşım 15 dk. Şaka gibi :) Üstelik otelden ücretsiz servisler kalkıyor. 11:15'teki uçuş için 10'u biraz geçe ayrılmamız yetiyor da artıyor bile :)  Daha ne olsun :)

Van'a hoşçakal diyerek ayrılıyoruz...

14 yorum:

  1. Merhabalar,
    Bloğunuzu yeni keşfettim. Paylaşımlarınızı çok beğendim :)) Ve sizi hemen izlemeye aldım.
    Bana da beklerim.
    http://fatoscatadlar.blogspot.com/
    Güzel paylaşımlarda görüşmek dileğiyle.
    İzmir'den sevgiler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler. İzmir'e Ankara'dan sevgiler :))

      Sil
  2. Merhabalar canım,
    Ellerine emeklerine sağlık fotoğraflar ve anlatımın o kadar güzel ki ben de gezmiş kadar oldum....:))
    Bloğunu çok beğendim ve izlemeye aldım bana da beklerim. Paylaşımlarımızda buluşmak ümidiyle. Sevgilerimi bıraktımmmmm.....:))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba, hoşgeldiniz :) Çok teşekkürler, benden de sevgiler :)

      Sil
  3. detaylı, akıcı ve keyifli bir yazıyla, güzel çekilmiş fotoğraflarla gezdim geldim van'ı:))
    şahaneydi...
    sevgilerimle

    YanıtlaSil
  4. Harika bir post.
    Fotoğraflar çok güzel.
    Gitmiş görmüş etkisi yaptı inanın :)
    Teşekkürler çok...

    YanıtlaSil
  5. Merhaba, bu hafta sonu Van'a gideceğiz turistik amaçlı biri 5, diğeri 1,5 yaşında 2 çocukla. Bu posttan çok faydalandım, maalesef fazlaca blog yazısı yok Van ile ilgili. Ellerinize sağlık. Birşey sormak istiyorum, Büyük çocuk pek sorun olmaz ama 1,5 yaşındaki bebek için Ankaradan götürmemi tavsiye ettiğiniz (yeme-içme olarak sadece çorba yiyebiliyor mesela) birşeyler olabilir mi?? Teşekkürler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Burcu, aklıma birşey gelmiyor düşününce. Eğer bebeğiniz ek gıdaları rahatça tüketiyorsa hiç problem olmaz diye düşünüyorum, şehirde etler taze, peynirler çok çeşitli, her türlü yiyecek mekanı mevcut. Biri olmazsa diğeri mutlaka size hitap edecektir. Çorba konusunda fazla deneyimim olmadı ama illaki bir mercimek çorba her lokantada vardır :) Bir de otelde kalacaksanız daha güvenli bir hizmet almanız olası, en azından bizim kaldığımız oteli düşününce gönül rahatlığı ile gidebilirsiniz diyebilirim. Ramazan da geçtiğine göre yemek konusunda 7/24 açık mekanlar bulabilirsiniz. Ulaşım da daha rahat olur kesin. Şehrin ana caddelerinde nispeten büyük marketler mevcut. Belki böcek sokmalarına karşı ya da küçük kazalar için merhem, krem ve ilaç götürebilirsiniz.
      Çok güzel bir gezi diliyorum size.
      Sevgiler..

      Sil
  6. Manifaturacılar diye tabir ettiğimiz ışıltılı sokağı atlamışsınız ama :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Oraya zaman yetmedi :)

      Sil
    2. En güzel yerlerden birisini kaçırmışsınız o zaman :)

      Sil
    3. Bir dahaki sefere artık.

      Sil

SOSYAL AĞLAR


İZLEYENLER

Blog Arşivi

HER GÜN MUTLAKA

NE ARADINIZ, YARDIMCI OLALIM?

Kişisel Blog

Copyright © Benden ve Bizden | Powered by Blogger
Design by Lizard Themes | Blogger Theme by Lasantha - PremiumBloggerTemplates.com