Aslinda Isvec icin yazacak cok fazla sey var, cok fazla ayrinti ve hikaye. Ancak bunlarin bir kismini paylasabilecegim. Gezi boyunca kisa kisa notlar aldim kendime, onlari unutmadan buraya almak istiyorum:
Stockholm... Iskandinavya'nin baskenti... Derinligi 52 metreyi gecmeyen Baltik Denizi'nin ev sahibi... Nobel odullerinin verildigi yer... Cografi konum itibariyle Turkiye'ye epey uzakta kalan ve gozden irak olan gonulden de irak seklinde nitelendirilebilecek Kuzey Avrupa sehri... Binlerce kucuk adadan olusan Isvec'te insanlar rahatlikla ada sahibi olup uzerine istedikleri gibi ev yaptirip oturabiliyorlar. Hem de bu akim 1907'deki buharli geminin gelmesiyle birlikte baslamis ve giderek artmis...
Ilk gun cevre adalara bot turu alip sonrasinda sehrin eski yerlesim bolgesini dolastim. Archipelago adi verilen bu cevre adalara gitmek icin once limani buldum, sonra da turu yapan gemiyi. Bu havada pek fazla tur yapilmadigini soylememe gerek yok herhalde. Turu aldigim teknedekiler de buz nedeniyle nereye kadar gidebileceklerini bilmediklerini soylediler. Boylece heyecanli bir maceraya atilmis oldum :) Gemideyken aldigim notlari aynen aktariyorum:
Hic yasamadigim bir deneyim yasiyorum. Buzlarla dolu bir denizde gidiyorum. Gemi buzlari kirarken hoplayip zipliyor, bir de devamli bir ses cikiyor dogal olarak buzlar kirilirken. Buz kalinligi 3 cm olarak basladi ama aciklarda yer yer 20-30 cm yi buldu. Buzlarin buyuklugu de giderek artti. Sabah sehir merkezinden yuruyerek bot turlarinin alindigi limani buldum. Liman tamamen buzdu, gemiler bembeyaz, deniz bembeyaz... Bir de bir kis gunesi var ki, inanilmaz. Psikolojik olarak isitti beni, fiziksel olarak pek bir etkisi olmasa da! Liman boyunca yurudum, Nobel Parki'na ve Vasa Muzesi'nin oldugu adaya baglanan kopruye kadar. Saat 12'ye dogru geri dondum, Archipelago Turu alacagim Vauxholm III gemisinin onune. Saat tam 12'de yuzlerce adaya dogru yola ciktik. Once buzlarimizi cozdurmek icin bir muddet yerimizden kipirdamadik. O sirada rehberimiz anlatmaya basladi ve bu anlatim esliginde buzlu suyun icinden gordugumuz yerleri tanimaya basladik. Stockholm'un her yerinden denize girilebildigini ogrendim, ne kadar sanslilar (gerci yilda kac gun giriyorlardir o ayri konu ama insanin evinin onunden denize girebilmesi cok guzel!). Bir de her yerde balik tutmak serbestmis, bir dahakine olta takimimi da getiricem unutmazsam :P
Kafami kaldirdigimda gordugum manzara su: Buzlu bir limonatayi andiran deniz, beyazlara burunmus genelde ormanlarla kapli kara, sahile yerlesmis mustakil ve cok katli yazlik evler, evlerin bazilarinin onunde ozel kucuk marina, mavi bir gokyuzu ve resmi tamamlayan sapsari bir gunes. Inanilmaz bir tablo, insan bakmaya doyamiyor!
Bu kadar sogukta hic olmamis bir sey olmus buralarda son gunlerde; soyu tukenmekte olan beyaz deniz kartallari gorunmus Stockholm'de. Yerli halk sevinc icinde!
Ust katta oturuyorum genelde. Uzun sure disari guverteye cikmaya cesaret edemeden. Bir ara dayanamayip fotograf cekmeye cikiyorum ama nasil kaygna yerler! Ruzgar da carpiyor bir yandan! Birkac fotograf cekip kalkmisken tuvalete de gideyim diyorum ve asagi iniyorum. Asagida restoran var, cok kalabalik. Sol tarafta bir de ozel oda var, ozel rezervasyonla ayriliyormus, kalabalik bir grup vardi orada da. Alt katta geminin altindaki buzlari daha iyi hissediyorum. Gemi hareket ettikce altta taki tukur eden buzlari dinliyorum bir sure. Manzara inanilmaz guzel...Gordugum adalara sanki yuruyerek gidebilecekmisim gibi bir iluzyona kapiliyorum. Oylesine buz ki her yer, denizin suyu gorunmuyor :) Su satirlari yazarken arada kafami kaldirip harika manzarayi gordukce sukrediyorum tekrar tekrar... Buzlu limonata ve vanilyali dondurma, uzerinde de antep fistigi ve hindistan cevizi serpilmis bir halde sanki :)
Limana dondugumuzde buz kalmamisti denizde, demek ki gunes cok da yalanci degilmis :) Geminin sakin ve puruzsuz bir sekilde gitmeye baslamasina alismam zaman aliyor, sanki cok garip birseymis gibi :)
Alman nufusu cokmus Isvec'te. Kendi kiliseleri ve bir ara kendi baskanlari bile varmis burada. Isveclilerin 2. dili Almanca, 3. dili Ingilizceymis. Bir de Isvec ve Norvec dillerinin birbirine cok benzedigini ama Finlilerin dilinin cok farkli oldugunu ogrendim. Fincenin kokeni Macarcadan geliyormus ve tamamen farkliymis bunlarinkine. Bizim tur rehberi 6-7 dili cok rahat konusabiliyordu!
Turdan sonra eski sehir taraflarina gidip dolastim. Kale, Nobel Muzesi, Katedral, turistik caddeleri gezdim. Hava aksama dogru iyice sogudugundan erkenden otele dondum ve sicak cikolatami ictim sicak kosemde...
Not: Fotograflar artistik manada cekilmemistir, sadece anisi kalsin diye parmaklar donmadan ne cekilebiliyorsa o cabuklukta cekilmistir :)
Not2: Icinde benim oldugum fotograflarin hepsinde guldugumu dusunmustum ama dudaklarimin ucu ancak bir milim kadar hareket edebilmis, cok cool fotolarim var cooook haha :))
Ne güzel bir gezi olmuş,soğuk benim bile içime işledi :) yanında olmak isterdim,gezi notlarını tekrar tekrar okuyacağım...
YanıtlaSilSevgiler yolluyorum...
Tesekkurler Pelin, her zaman beklerim :)
YanıtlaSilSevgiler benden de...
Banu, yo yo demene gerek yok gezmeyi sevdiğini, herşey ortada:)) ne güzel bir gezi olmuş, anlatımında, fotograflarda harika, hiç sıkılmadan, keyifle okudum hepsini de...
YanıtlaSilsevgiler benden sana:))
Tesekkurler Ayse,
YanıtlaSilSevgiler karsilikli :))