12 Haziran 2014

Nemrut Dağı - Adıyaman


Mayıs ayının başında yaptığımız Adıyaman- Şanlıurfa-Mardin-Batman gezimizin ilk durağı ile başlıyorum.

Adıyaman havaalanına inip kiraladığımız aracı alıp önce şehir merkezine gidiyoruz.
Merkez Çarşıda yemek yiyip Kahta yoluna düşüyoruz.
Adıyaman-Nemrut arası yaklaşık 80 km.
Tabi düz yolda gitseniz bu mesafeyi en geç 1,5 saatte alırsınız.
Biz de böyle düşünüp güzel güzel, manzarayı izleye izleye gidiyoruz.
Kahta'ya varınca tabelaları takip edip Nemrut Yolu'na sapıyoruz.
Yol üzerinde Cendere Köprüsü var, dönüşte gezelim diyerek önünden geçip gidiyoruz.
Yol önce şeritlerle bölünmüş haldeyken ilerledikçe gidiş geliş haline geliyor.
Daha sonra tek şeritlik tali bir yola dönüyoruz.
Virajlarla dolu daracık yolda bir süre sonra Nemrut tabelalarını görmemeye başlıyoruz.
Birkaç yol ayrımında içgüdülerimize güvenerek seçimler yaptığımız bile oluyor.
Bu arada benzin ibresi kırmızı ikaz ışığını yakıyor, hayırlısı diyerek devam ediyoruz.
Yokuş yukarı çıkıyoruz bu arada, sonuçta Nemrut 2150 metre yüksekliğinde bir dağ.
Virajlar, dar yollar, tabelaların olmaması, yokuş yukarı tırmanmak, mıcırlarla baş etmek, yoldaki çukurlarla mücadele, yol üzerinde herhangi bir konaklama vs. yerinin neredeyse olmayışı (olsa bile park edecek yer yok, tek şerit gidiyorsun) bizim hiç beklemediğimiz şeyler.
Tam bir macera.

Avrupa'nın en yüksek zirvesi Jungfraujoch'a (3500 metre) güle oynaya, güven içinde çıkmıştık.
Burada, kendi memleketimizdeki halimiz şaka gibi.
Biz yukarıya varana kadar vakit epey geçiyor.
Anlaşılan güneşin batışını da yukarıda izleyeceğiz. İyi haber :)
Bir yere varınca "Nemrut Milli Parkı'na Hoşgeldiniz" diye bir tabela karşılıyor bizi ve girişte para ödüyoruz.
Para ödemekte sorun yok ama aldığımız herhangi bir hizmet olmadığı için sonradan bana çok koyuyor bu durum.
Uyduruk bir Milli Park girişi yapılmış, girdikten sonra arabayla tırmanmaya devam ediyorsunuz.
Tuvalet yok, konaklama yeri yok.
Yol bir nebze düzeliyor, genişliyor.
Dağa tırmanma noktasına vardığımızda arabamızı park edip başlıyoruz tırmanmaya.
Gitmeden önce okuyup araştırdığım için tedarikliyiz.
Yanımızda atıştırmalıklar, kafamızda bereler, elimizde eldivenler, boynumuzda şal/atkı, en kalın giysilerimizle yola çıkıyoruz.
Bizden sonra gelen tur otobüslerinden incecik giyimli insanlar iniyor, bir kısmı zirveye varamadan geri dönmek zorunda kalıyor.
Aklınızda olsun yani.

Kıvırılarak giden bir patikadayız.
Tur katılımcıları ile karıştık, kalabalık bir grup olarak tırmanıyoruz.
İsteyen eşeklerle tırmanabiliyor.
Bir yere kadar taştan merdivenler ve yol yapılmış, yürümesi bir nebze kolay.
Ancak merdivenlerin diğer tarafı uçurum olmaya başlıyor bir süre sonra.
Biraz daha ilerleyince taş merdivenler bitiyor, taşlardan daracık bir patikada yürümeye başlıyorsunuz.
Patikanın bir tarafı bildiğiniz uçurum.
Herhangi bir güvenlik önlemi yok.
Zaten yol boyu ya da tepede herhangi bir görevli de yok.
Rüzgar inanılmaz bir hızda esiyor.
Durup dinlenenler çoğalıyor.
Vazgeçip aşağıya inmeye başlayanları görüyoruz.
Dik yokuş, daracık patika, taşların üzerinde cambazlık yaparak düşmeden yürüyebilmek, insanın yüzünü kesen deli bir rüzgar...
"Böyle relazet olmaz. İşkence mi bu?" diye söylenerek inenler var.
Bazıları da "Umarım çıktığımıza değer" diyerek devam etme gayretinde.

Normalde bile böyle meşakkatli bir şekilde çıkılan zirvede bizim yaşadıklarımız ise biraz daha farklı.

Arabayı park edip tırmanma yolunun başına vardığımızda Bambino hayal kırıklığına uğruyor.
"Anne burada hiç ev yok"
"Ben üşüyorum, kapalı bir yere gitmek istiyorum"
Kojo ile ben girişteki çay-kahve içilen alanda Bambinoyu ikna etmeye çabalıyoruz.
Yukarıda göreceğimiz güzel heykelleri anlatıp yola çıkıyoruz.
Bambino biraz ilerledikten sonra rüzgardan çok rahatsız olmaya başlıyor.
"Anne çok rüzgar esiyor"
"Evet oğlum"
Takati kesilen oğlanı slinge koyuyorum.
Sırtımda 15 kg ile tırmanmaya başlıyorum.

Bambinodan başka küçük çocuk yok bu arada.
Dönüşte bir küçük çocuk görüyoruz, o da yabancıymış.
Tur katılımcıları ile sohbet halinde ilerlediğimiz için yorumların gelmesi gecikmiyor:

"Evladım yok muydu bu çocuğun anneannesi, babannesi? Bıraksaydınız da gelseydiniz?"
"Yazık bu çocuğa"
"Ay ben kendimi zor taşıyorum, koca çocuğu nasıl taşıyorsun? Yazık sana."
"Al oğlum sana şeker vereyim"
"Bu yaşta Nemrut'a çıkıyorsun, ne güzel bak"
"Ama ağlama, erkek adam ağlar mı?"
"Annesi bu çocuk niye böyle yapıyor ki?"
"Evladım bana verin, ben bakayım çocuğa, siz çıkın gelin. Biz bekleriz sizi burada"
"Ne işi var bu çocuğun burada?"

Olumlu olumsuz tüm söylenenlere cevap bile veremiyorum, nefes nefese tırmanıştayım çünkü.
Benim bir yerden sonra halim kalmıyor, Bambinoyu kojoya devredeceğim.
Ama Bambino ısrarla benim kendisini taşımamı istiyor.
Bir yandan da "Bacağım açıldı", "Oramdan soğuk giriyor", "Dönelim anne", "Ben eve girmek istiyorum", "Üşüdüm" diye isyanlarda.
Ağlayan oğlumu sakinleştirmenin bir yolunu bulamıyorum.
Mantıklı konuşma noktasını çoktan geçtik çünkü.
Ve yapabileceğim birşey yok.
Etrafta sığınacak hiçbir şey yok.
Yardım alacak bir yer yok.
Kısa vadede yürümekten başka çarem yok.
O sırada Bambinonun tuvaleti geliyor.
Mecburen slingden çıkarıyorum.
Oracığa tuvaletini yapıyor.
Sonra slinge binmeyi de reddediyor.
Kriz daha da büyüyor.
Olduğumuz yerde kalakalıyoruz.
Orta noktayı geçtik. Bu kadar gelmişken tamamlamak daha kolay görünüyor.
Ama öyle bir yorulmuşum ki, oracığa oturuyorum.
Bambino ona da ağlıyor. Oturmamı istemiyor.
Neyseki kalın giyinmiştik, çok üşümüyorum ama rüzgar nefesimizi fena kesiyor.
Bambino ile öylece kalıyoruz.
Bizi geçen insanlar tekrar başlıyorlar yukarıdaki gibi yorumlara.
Kojo bir ara dağılıyor, Bambinoya bağırıyor.
Tabi ki işe yaramıyor.
Kojo "Sen git biz dönelim" diyor.
Bambino onu da kabul etmiyor.
Hep birlikte dönelim istiyor.
Bir ara "Ne yapıyorum ki ben, haydi dönelim, değmez" diyorum.
O sırada kojo cesaretleniyor ve Bambinoya "Biz buraya bu dağa çıkmak ve yukarıdaki güzellikleri görmek için geldik. Şimdi birlikte yukarı çıkacağız ve güzel heykelleri izleyeceğiz. Sonra aşağı inip arabamıza bineceğiz ve gideceğiz" diyor ve hep birlikte tekrar tırmanmaya başlıyoruz.
Bambino hem ağlıyor hem benim kucağımda yukarı tırmanıyor.
Slinge binmeyi reddediyor.
Kucağımda 15 kg taşırken önümü görmem epey zorlaşıyor.
Aksi gibi tırmandıkça yol daralıyor, taşlar küçülüyor ve rüzgar bir kat daha acı esmeye başlıyor.
Bu şekilde heykellerin olduğu düzlüğe ulaşıyoruz.
Herkes bizi tebrik ediyor :)
Ben kollarımı ve bacaklarımı hissetmiyorum.
Bambino bir süre kucağımdan iniyor.

"Tamam, geldik işte, kendimizi tebrik edelim" diyerek neşelenmeye çalışıyorum.
2150 metre yükseklikteyim.
Dağın tepesinde olmak, uçsuz bucaksız tepeleri izlemek, ufka bakmak, gökyüzünü seyretmek bile başlı başına bana haz veriyor.
Özgürlük hissi bu.
Biliyorum, çok tanıdık.
Ve hiçlik. Kainatta bir hiç olduğumu idrak ediyorum bir kez daha.
Öyle heybetli ki dağlar.
Öyle çetin ki şartlar.
"Ben kimim ki?" diyorum içimden.
Boşluk.. Hiçlik.. Acizlik..
Müthiş bir his.
Dağlardan aldğım ilham hep bu oluyor.
Norveç Fiyortları da bana böyle hissettirmişti, hatırlıyorum

Piramitin temsili hali. En üst sırada Tanrılar oturuyor.

Ancak itiraf edeyim, Kommagene Krallığının ihtişamlı heykelleri televizyonlarda ya da afişlerde gördüklerimden çok uzak geliyor bana.
Oradakiler de bu konuda hemfikirler.
Bir kısmı tadilat nedeniyle paravanlarla çevrilmiş zaten.
Hepsini göremiyoruz.
Kalanlar ise bakımsız, harap ve soluk görünüyorlar.
Yine de fotoğraf çektiriyoruz.
Onca yolu bunun için geldik, evet.
Ama ne yazık ki Kommagene ruhunu, heykellerin yapılış amaçlarını, o devirdeki ruh halini anlayamıyorum. O düzeye gelemiyorum.
Tanıtım konusunda öyle kötü bir durumdayız ki.
Elimizdeki hazineleri ne koruyoruz ne de gerektiği şekilde sergileyebiliyoruz.
Halbuki ne hikayeler vardı heykellerle ilgili, ne çok anlatılacak şey.
O ruhu yaşatma gibi bir gayemiz olmadığı için öylece bırakmışız gibi geliyor bana.

Çıktığımız tepenin diğer tarafında batı terası var.
Burada güneşin batışı izleniyor.

Açıkçası beklentilerimin çok altında bir yer oldu Nemrut.
Doğa olarak değil elbette ama hizmet anlamında, tanıtım anlamında, güvenlik anlamında, yönlendirme anlamında..

Her halükarda, Nemrut Dağı hakkında ve Kommagene İmparatorluğu hakkında bilgi edinmek isterseniz buraya, buraya ve buraya bakabilirsiniz. 

Bu da bizim deneyimimizdi.
Gittik mi gittik, evet.
Zirveye çıktık mı çıktık, evet.
Bir daha gider miyim? Tercihimi başka yerden yana kullanmak isterim.
:)

Harita buradan, temsili foto buradan

0 kisi demis ki::

Yorum Gönder

SOSYAL AĞLAR


İZLEYENLER

Blog Arşivi

HER GÜN MUTLAKA

NE ARADINIZ, YARDIMCI OLALIM?

Kişisel Blog

Copyright © Benden ve Bizden | Powered by Blogger
Design by Lizard Themes | Blogger Theme by Lasantha - PremiumBloggerTemplates.com