Haftasonu o aktiviteden o aktiviteye koşan ebeveyneler moduyla takıldım biraz. Dünyayı onların gözüyle görmeye çalıştım. Bize uyar mı diye yokladım. Bambino'yu gözlemledim. Böyle bir haftasonu olmasının temel nedeni kojonun evde çalışması gerektiğiydi aslında :) Anne-oğul takıldık Cumrtesi günü. Pazar günü kojo bana acıdı, oğlunu da özlemiş, bırakmadı bizi sağolsun :)
Neler yaptığımıza gelince:
Cumartesi günü sabah 8:30'da evden çıktık. Normalde Bambino 7'de uyanmış olur ama hiç bu kadar erken kendimizi dışarı atmazdık. Yataktan kalk, banyoya git, evdeki perdeleri aç, camları aç, Bambinoyu giydir, eşyalarını hazırla, yiyeceklerini koy, kendin giyin, kahvaltı hazırla, Bambinoya yedir, kendin ye, dişini fırçala, saçını tara, Bambinonun dağıttıklarını topla, Bambinonun olur olmaz isteklerine sakin bir şekilde cevap ver, istediklerinin makul olanlarını yap, çantanı toparla, anahtarları bul, Bambinoya ayakkabı giydir, suyunu iç, kendi ayakkabını giy, kapıyı açıp Bambinoyu çıkart, çantaları al, kapıyı kitle, arabaya bin (tam olarak bu sırada olmasa da aşağı yukarı bu şekilde).... Bir baktım ki saat 8:30 olmuş.
Dersimiz 9'da başlıyor ve yer olarak da bize oldukça ters bir yerde. Neyse, bir şekilde 9 olmadan ulaştık müzik dersimizin olduğu yere.
Bambino dersin yapılacağı odaya girip keşfetmeye başladı. Biraz keşiften sonra kendi boyunca bir mutfak tezgahını üs olarak belirledi ve kendince yemek pişirmeye başladı. Dersin öğretmeni güzel ve canlı bir abla, elektriklerin kesik olduğunu ve o nedenle çokça şarkı söyleyeceklerini söyledi. Bence bu müzik setinden daha güzeldi. Toplamda 5 çocuk olunca ders başladı. Şarkılar söylendi, ritim tutuldu, müzik aletleri tanıtıldı, herkes sırayla müzik aletlerini çaldı, topla oynandı, yine şarkılar söylendi. Bambino çoğunlukla mutfağında kaldı ve yemek pişirdi. Benim gruba katıldığım bazı zamanlarda yanıma geldi ve eşlik etti. İstemediği şeyler olduğunda mutfağa geri döndü. Ablanın çaldığı darbukadan korktuğunu söyledi.
Bu derste edindiğim izlenim Bambinonun tam bir görev adamı olduğu yönündeydi. Öğretmen ablası "Haydi şimdi tüm topları kutuya koyuyoruz" dediğinde sadece kendi toplarını değil, diğer topları da kutuya koydu Bambino. Ya da ablası bir şey yapılmasını istediğinde tam olarak yapmaya gayret etti bizimki. Tüm gruptan alkış ve sempati toppladı bol bol.
Bir saat süren dersin son 15 dakikası çocuklar artık dikkat toplayamadıklarından başka şeylerle ilgilenmeye başladılar. Bambinonun mutfağı oldukça ilgi gördü. Başka çocuklar gelince bizimki geri çekildi. "Tencerem nerede?" diye kendi kendine söylendi ama hamle yapıp dolap kapağını açmakta çekimser durdu. Başkalarının kendisine engel olacağını hissetti devamlı. Ben önce bir şey söylemeden izledim sadece. Sonlara doğru biraz cesaret verdim "Bak, şu taraftan bakabilirsin dolaplara, arkadaşın orada oynuyor, onu engellemezsin" dedim. Bir iki hamle yaptı ama diğer çocuğun hareketlenip dolabı Bambinodan önce açması üzerine geri çekildi tekrar. Baktı olmuyor mutfağı bırakıp başka oyuncaklara yöneldi. Mavi bir araba buldu, elinden düşürmedi. Hatta eve kadar getirdi :)
Ders 10'da bitti. Bir süre diğer çocukların ebeveynleri ile sohbet ettik, bahçedeki oyuncaklarla oynadık ve sonra diğer dersimizin saatini beklemek için vakit geçirmeye başladık. Arabaya gidip meyve yedik. Biraz m.eme emdi Bambino. Sonra da diğer derse doğru yola çıktık. Ders saatinden önce oraya gitmemiz iyi oldu, ortamı görmüş olduk.
Bu ders jimnastik dersi gibi birşeydi. Benzer yaş grubundan oluşan çocuklar bir konu çerçevesinde aletlerle oynuyor, iniyor, çıkıyor, tırmanıyor, kayıyor, hareket ediyordu. Ara sıra şarkılar söyleniyor ve değişik aktiviteler yapılıyordu. Biz ilk defa katılıyorduk ama diğer çocuklar kaç haftadır birlikte olduklarından birbirlerini tanıyorlarmış. Hatta jimnastik dersi öncesi sanat dersi varmış, oradan çıkıp geliyorlarmış birlikte. "2 yaşındaki çocuğa ne sanatı yahu?"dedim ama öyle değilmiş, birlikte sanat eserleri üretiyorlarmış. Neyse. Derse girdik. Bizimki keşfetti önce her yeri. Tırmandı, indi, hopladı, zıpladı kendi başına. Gruba pek katılmadı. Ben de onun yanında durdum. Bir ara gruba katıldım, belki yanıma gelir diye ama pek gelmedi bizimki. Bir kaydırağı çok sevdi, mavi, böyle döne döne çıkıyorsun, tek parçadan oluşan değişik bir kaydırak. Çok sevdi onu, defalarca çıktı, kaydı.
Günün konusu ayılardı. Ayı resimleri gösterildi. Ayılar nasıl yaşar anlatıldı. Sonra ayıların bal sevdiğinden hareketle arılara geçildi. Oyun ablası odanın değişik yerlerine küçül peluş arılar sakladı, çocuklar da onları bulmaya çalıştı. Bu esnada hayretler içinde kaldığım anlar yaşadım. Zira, anne-babalar çocuklarından daha hırslı ve sabırsız bir şekilde çocuklarına arıların yerlerini göstermeye, "Çabuk al onu", "Sen almazsan başkası alacak", "Bak seninkini almaya başkası geldi" gibi cümleler sarf ettiler. Yahu bu oyun değil mi? Yarış mı yapıyoruz burada? Çocuğun eğlenmesine, keşfetmesine neden fırsat tanımıyorsunuz? Bırakın kendi kendine bulsun, eğlensin, zevk alsın, değil mi? O an etrafımın yarış atı yetiştirmek isteyen anne-babalarla çevrildiğini fark ettim ve o dakika o odadan çıkmak istedim. Sonra düşündüm, "Yahu şimdi böyleyse, birkaç yıl sonra Bambinonun okul arkadaşı olacak bu çocuklar, öyle ya da böyle. O zaman ne yapacağım?" "Kaç kaç nereye kadar kaçacağım?" Ne kadar koruyacağım oğlumu?
Bambino benim bu düşüncelerimden habersizce kaydırağında kaymaya devam ediyordu. Bir yandan "Aman oğlum, hiç bulaşma böylelerine" diyordum, bir yandan da "Eldeki malzeme bu yavrum, idare edeceksin, sonuçta toplum içinde yaşıyoruz ve sosyalleşmen de gerekli" diyordum kendime. O sırada bir anneanne elindeki iki arıdan birini Bambinoya vererek düşüncelerimi dağıtmış oldu. Bizimki arısını hiç elinden düşürmedi, veren kadına da teşekkür dolu bakışlarla baktı.
Sonra arıların bal yapması için çiçeklerden oluşan bir platform oluşturdular. Herkes arısını çiçeklere götürüp polen topladı. Sonra da polenleri bala dönüştürmek için kovana götürdü. Kovanda yapılan baldan herkes bir parmak alarak yedi. Kovanın önün çocuk dolu olduğundan Bambino pek yanaşmak istemedi. Daha doğrusu yanaşmak istedi ama korktu çocuklardan. Kendine bir zarar geleceğini düşündü herhalde. Ben ve oyun ablası onu cesaretlendirerek "Hadi sen de al baldan bir parmak" dedik ve Bambino diğer çocukların yanına yaklaşarak (yine aralarında bir metre vardı herhalde) uzaktan parmağını kovana uzattı ve bal aldı :)
Saat ilerledikçe tırmanma, çıkma, atlama, hoplama gibi aktivitelerin olduğu bir parkur hazırlandı ve çocuklar sırayla hareketleri yaptılar. Ancak sıra diye birşey yoktu doğrusunu söylemek gerekirse. Tam Bambino mindere tırmanacağı vakit başka çocuklar ve büyükleri Bambinoyu beklemektense kenardan kıyıdan olaya dahil olup mindere çıkıp ilerlemeyi tercih ettiler. Sadece bir büyük (az önceki büyükanne) torununa sıranın Bambinoda olduğunu ve beklemesi gerektiğini söyledi. Ama o sırada bizimki çocuğu görür görmez minderden iniverdi acele bir şekilde. Böylece sırasını o çocuğa vermiş oldu. Kadın da bizimkinin yavaş ve kendi torununun daha hızlı olduğuna dair birşeyler söyleyip torunuyla parkurda ilerlemeye başladı.
Anlayacağınız, iyi bir izlenim edinemedim o oyun grubunda. Yarışmak, birini geçmek, kendine çalışmak, bencillik, üstten bakmaca, alttakini ezmece, empati yoksunluğu, bireyselcilik, herşeyin en en en en'ine sahip olma isteği, at gözlükleri gibi ibareler kafamda uçuştu durdu ders boyu.
Bambino da çoğunlukla kendi kendine takıldı. Bazı grup aktivitelerine de katıldı ve çok zevk aldı. Paraşüt açmaca, baloncuk yapmaca, oyuncak toplamaca gibi. Şarkıları ilgiyle dinledi ve sevdiklerine alkış tuttu (Sabahki müzik dersinin de etkisi var tabi).
Ders bittiğinde Bambino ayrılmak istemedi. Dışarıda oturup defalarca aynı yapbozla oynadı. Ben de yanında oturup takıldım. Yine gözlemdiğim birşey, gelen gidenin hep diğerlerine küçümser gözlerle bakması oldu. Çocuğu ne giymiş? Kendi ne giymiş? Hangi marka? Arabaları nedir? bakışlarını yakalamak çok da zor olmadı.
Oradan Bambinoyu çıkartmak kolay olmadı. Neyseki arabaya binince yorgunluktan uyudu. Ben de onun uyanmasını bekledim. Günü kalanında balıkları izledik, yemek yedik, market alışverişi yaptık, yol kenarındaki toprak alanda keşifler yaptık, anneanneye gidip sadece bir saat oturduk, sonrasında parka gittik, arabaları izledik ve akşam olduğunda evimize gelip babayı alıp parka spor aletleri ile oynamaya gittik (Bambino çok seviyor aletleri!).
Cumartesi günü yaşadığımız bu tecrübeler bana kendimi tanıma fırsatı da verdi. Gerçekten kalabalığı sevmiyorum. AVM'lerde sadece işim varsa durabiliyorum, yoksa bana fenalık geliyor. Mütevazi, eşitlikçi, yapıcı, alçak gönüllü ol(a)mayanların yanında uzun süre duramıyorum. Hırslı insanlar bana uzak olsun lütfen. Ve çocuğuma da.