Öyle hızlandı ki zaman.
Gündemimde olan bir konunun birkaç saat sonra yerini başka bir konuya devrettiğini görüyorum.
Hepsi farklı, hepsi ayrı konular.
Birine odaklanıp duygularımı tam anlamıyla hissedemeden ve yaşayamadan bir başkası geliyor.
Ağustos'taki tatilden beri enerjim epey yüksekti.
Normalden daha fazla hem de.
Ben bile şaşıyordum hallerime, düşüncelerime, hislerime.
Elbette ki hayat döngülerden ibaret.
Her çıkışın bir inişi, her inişin de bir çıkışı var.
Benim çıkışım 2 ay sürdü...
13 Ekim'de bir arkadaşım bir trafik kazası sonucu annesini kaybetti.
O arkadaşım ile o tarihte İzmir'deydik, günübirlik.
Çok da güzel bir gün geçirmiştik.
Akşam arkadaşımı eve bıraktıktan sonra kendi evime gittim.
Yarım saat sonra beni aramış, telefon sessizde olduğu için duymamışım.
Gece gördüm, sabah soluğu yanında aldım.
Tüm enerjimi arkadaşıma verdim, yapılması gerekenlerle ilgilendim.
Sonrasında müthiş bir iniş yaşamaya başladım.
Yardıma ihtiyacı olan bir başka arkadaşıma da elimden geleni yaptım, birkaç gün sonrasında.
Ama hissettiğim şey şuydu: Beni emip bitiren bir vampir. Benim tüm gücümü kendine almış ve hala güç talep etmekte olan bir enerji vampiri.
İki hafta kadar tabiri caiz ise "süründüm".
"Düşük güç modu"nda yaşamaya başladım.
Bu arada çok ilginçtir ki hiç ummadığım insanlar arayıp sormaya başladılar, görüşmek istediler.
Vaktim olmadığı için görüşemedim, iyi ki de görüşmemişim. Onların da vampir olduğunu ertesi hafta görüşünce anladım.
Ne çok insan varmış başkalarının enerjisi üzerinden yaşayan.
Ve ben ne kadar az farkındaymışım bunun.
Kendimi koruyacak şeyleri ne kadar az uyguluyormuşum.
Bilerek ve isteyerek kendimden verip duruyormuşum.
Beni inişte iken durduran kişi çok yakın bir arkadaşım oldu.
Fiziksel olarak aramızda mesafler vardı ama sözleri ruhumu tam 12'den vurmuştu.
Mario Frangoulis ile tanıştım o gün.
Yunan tenör kendisi.
Dinleyin :)
İnişi durdurduk ama hala çıkışta olduğum söylenemez.
Öyle çok şey olup bitiyor ki çünkü.
6 Kasım'da evde çocuklarla oyun oynarken burnuma bir darbe aldım.
"Burnum acıdı" dedim ve oynamaya devam ettim.
1,5 saat sonra baktım hala acıyor, gecenin 9'unda acilde buldum kendimi.
Burnum kırılmış!
Bir de çatlak var.
Ertesi gün iki farklı KBB uzmanı ile görüştüm.
Ameliyata gerek olmadığını, kemiğin kendi kendine kaynayabileceğini söylediler.
Ne bir sargı, ne bir atel.
Öylece çıktım yanlarından.
Daha önce de trafik kazası geçirip burnumu kırmıştım, buyrun buradan hatırlayın.
Nisan 2014'te, İstanbul'dan gelirken otobüsün ani fren yapması nedeniyle kafamı ön koltuğa çarpıp burnumu kırmıştım.
Bu ikinci kırık oldu.
Ha, bir de 2006 Şubat'ında deviasyon ve burun eti ameliyatı olmuştum.
Onu da sayarsak bu 3. vaka.
Günler geçtikçe nefes problemi yaşamaya başladım.
Burnum hafif sağa kaykılmaya başladı.
Ve ağrıyor.
Soluğu estetik cerrahi uzmanında aldım, KBB'cilere güvenim kalmadı artık.
Detaylı muayene ve sonrasında çektirdiğim tomografiye bakınca 3. ameliyatın gerekli olduğu ortaya çıktı.
Ama 6 ay sonra.
Önce kemik kaynayacak ve güçlenecek.
Şimdilik Mayıs 2017 olarak not aldık ameliyat tarihini.
Benim başıma bunlar geldi ama ne doğru düzgün dinlenip kendime gelebildim, ne de kendime üzülecek an bulabildim.
Çevremde öyle travmatik olaylar olup bitti ki, kendi derdimi yaşayamadım.
Bir arkadaşımın beyninde 5 cm tümör tespit edildi ve 4 gün sonra ameliyata alındı.
Öyle "tesadüf" eseri tespit edildi ki bu durum..
Başka bir arkadaşımın babası felç geçirdi. Durum kritik.
Ne ara yaşlandık da evlilik, çocuk gibi güzel haberler yerine hastalık ve ölüm haberleri daha çok almaya başladık?
Günlük koşturmaca öyle bir hıza ulaştı ki yazmaya kalksam ben yazıyı bitirene kadar tedavül süresi dolmuş olur kesin.
İşyerindeki durumlar...
Evdekilerin halleri..
Kojonun durumları...
Annemlerin hali...
Geleni yaşıyorum.
Enerjimi yükseltmeye çalışıyorum.
Grip olmayaydım iyiydi!
Az kalsın unutup yazıyı bitiriyordum, 15 Kasım'da bir yaş daha aldım :))
Fotoğraf o güne ait :)
Gündemimde olan bir konunun birkaç saat sonra yerini başka bir konuya devrettiğini görüyorum.
Hepsi farklı, hepsi ayrı konular.
Birine odaklanıp duygularımı tam anlamıyla hissedemeden ve yaşayamadan bir başkası geliyor.
Ağustos'taki tatilden beri enerjim epey yüksekti.
Normalden daha fazla hem de.
Ben bile şaşıyordum hallerime, düşüncelerime, hislerime.
Elbette ki hayat döngülerden ibaret.
Her çıkışın bir inişi, her inişin de bir çıkışı var.
Benim çıkışım 2 ay sürdü...
13 Ekim'de bir arkadaşım bir trafik kazası sonucu annesini kaybetti.
O arkadaşım ile o tarihte İzmir'deydik, günübirlik.
Çok da güzel bir gün geçirmiştik.
Akşam arkadaşımı eve bıraktıktan sonra kendi evime gittim.
Yarım saat sonra beni aramış, telefon sessizde olduğu için duymamışım.
Gece gördüm, sabah soluğu yanında aldım.
Tüm enerjimi arkadaşıma verdim, yapılması gerekenlerle ilgilendim.
Sonrasında müthiş bir iniş yaşamaya başladım.
Yardıma ihtiyacı olan bir başka arkadaşıma da elimden geleni yaptım, birkaç gün sonrasında.
Ama hissettiğim şey şuydu: Beni emip bitiren bir vampir. Benim tüm gücümü kendine almış ve hala güç talep etmekte olan bir enerji vampiri.
İki hafta kadar tabiri caiz ise "süründüm".
"Düşük güç modu"nda yaşamaya başladım.
Bu arada çok ilginçtir ki hiç ummadığım insanlar arayıp sormaya başladılar, görüşmek istediler.
Vaktim olmadığı için görüşemedim, iyi ki de görüşmemişim. Onların da vampir olduğunu ertesi hafta görüşünce anladım.
Ne çok insan varmış başkalarının enerjisi üzerinden yaşayan.
Ve ben ne kadar az farkındaymışım bunun.
Kendimi koruyacak şeyleri ne kadar az uyguluyormuşum.
Bilerek ve isteyerek kendimden verip duruyormuşum.
Beni inişte iken durduran kişi çok yakın bir arkadaşım oldu.
Fiziksel olarak aramızda mesafler vardı ama sözleri ruhumu tam 12'den vurmuştu.
Mario Frangoulis ile tanıştım o gün.
Yunan tenör kendisi.
Dinleyin :)
İnişi durdurduk ama hala çıkışta olduğum söylenemez.
Öyle çok şey olup bitiyor ki çünkü.
6 Kasım'da evde çocuklarla oyun oynarken burnuma bir darbe aldım.
"Burnum acıdı" dedim ve oynamaya devam ettim.
1,5 saat sonra baktım hala acıyor, gecenin 9'unda acilde buldum kendimi.
Burnum kırılmış!
Bir de çatlak var.
Ertesi gün iki farklı KBB uzmanı ile görüştüm.
Ameliyata gerek olmadığını, kemiğin kendi kendine kaynayabileceğini söylediler.
Ne bir sargı, ne bir atel.
Öylece çıktım yanlarından.
Daha önce de trafik kazası geçirip burnumu kırmıştım, buyrun buradan hatırlayın.
Nisan 2014'te, İstanbul'dan gelirken otobüsün ani fren yapması nedeniyle kafamı ön koltuğa çarpıp burnumu kırmıştım.
Bu ikinci kırık oldu.
Ha, bir de 2006 Şubat'ında deviasyon ve burun eti ameliyatı olmuştum.
Onu da sayarsak bu 3. vaka.
Günler geçtikçe nefes problemi yaşamaya başladım.
Burnum hafif sağa kaykılmaya başladı.
Ve ağrıyor.
Soluğu estetik cerrahi uzmanında aldım, KBB'cilere güvenim kalmadı artık.
Detaylı muayene ve sonrasında çektirdiğim tomografiye bakınca 3. ameliyatın gerekli olduğu ortaya çıktı.
Ama 6 ay sonra.
Önce kemik kaynayacak ve güçlenecek.
Şimdilik Mayıs 2017 olarak not aldık ameliyat tarihini.
Benim başıma bunlar geldi ama ne doğru düzgün dinlenip kendime gelebildim, ne de kendime üzülecek an bulabildim.
Çevremde öyle travmatik olaylar olup bitti ki, kendi derdimi yaşayamadım.
Bir arkadaşımın beyninde 5 cm tümör tespit edildi ve 4 gün sonra ameliyata alındı.
Öyle "tesadüf" eseri tespit edildi ki bu durum..
Başka bir arkadaşımın babası felç geçirdi. Durum kritik.
Ne ara yaşlandık da evlilik, çocuk gibi güzel haberler yerine hastalık ve ölüm haberleri daha çok almaya başladık?
Günlük koşturmaca öyle bir hıza ulaştı ki yazmaya kalksam ben yazıyı bitirene kadar tedavül süresi dolmuş olur kesin.
İşyerindeki durumlar...
Evdekilerin halleri..
Kojonun durumları...
Annemlerin hali...
Geleni yaşıyorum.
Enerjimi yükseltmeye çalışıyorum.
Grip olmayaydım iyiydi!
Az kalsın unutup yazıyı bitiriyordum, 15 Kasım'da bir yaş daha aldım :))
Fotoğraf o güne ait :)