Herşey geçen hafta Perşembe günü başladı.
Tarih 10 Ocak 2013.
Bambinonun yazılımı güncellendi.
Ve şimdiye kadar yaşamadığımız bir sürece girdik.
İKİ YAŞ SENDROMU süreci.
Daha önce de inatlaştığı, herşeye hayır dediği, isteklerini yaptırmak için direndiği oluyordu.
Hatta hep öyleydi.
Bir şekilde ikna ediyorduk.
Konuşuyorduk, anlatıyorduk.
Dinleyip hak veriyordu, "Tamam" "Hıııı" deyip mantıklı olana yönelebiliyordu (her zaman olmasa da çoğu zaman).
Ben o zamanlarda da 2 yaş sendromu yaşıyoruz sanıyordum.
I-ıh, yaşamıyormuşuz.
O zamanlar gül gibi zamanlarmış.
Şimdi yaşadıklarımız daha farklı.
Bambino herşeye ama herşeye "Hayır!" diyor, sonuna kadar inatlaşıyor, istediğinin olması için tepiniyor.
Bizim için yepyeni olan şeyler ise asabiyet, öfke ve ağlamalar.
Ortada hiç bir şey yokken, güzel güzel birlikte oyun oynuyorken, yaptığımız bir harekete bir anda öfkeyle karşı çıkıyor ve anında ağlamaya başlıyor.
Sanki ağlamak için bahaneler buluyor.
Gözyaşları hep hazır olda bekliyor.
Bir anda etini koparmışlar gibi ağlamaya başlıyor.
Neye ağlıyor?
Oyuncak treni raydan çıkmış mesela.
Ya da arabaları ters duruyormuş.
Ya da yastıklar koltuktan düşmüş.
Onun istediği CD çalmıyormuş.
İstediği şarkı bitmiş.
Anlayacağınız ona buna ağlıyor.
Hafta içi başlayan bu durumu bakıcı teyzesi Perşembe günü bize anlatmaya çalışmıştı ama biz "Olur öyle arada" diyerek geçiştirmiştik.
Ne demek istediğini ancak haftasonu yaşayınca anladık!
Uyuma zamanı gelir, uyumaz.
Yemek yemek istemez.
Yemek ister ama belli yemekleri ister.
Her şeyi yere atmak ister.
Fırlatmak ister.
Ve bizi (daha doğrusu kojoyu ve anneannesini) en çok rahatsız eden konu: Büyük tuvaletini yapınca alt değiştirmek istemez. Kirli bezi ile bir günü geçirir. O halde uyur. Kalkar, yine rahatsız olmaz.
Beni rahatsız eden konu: Banyo yapmak istememesi. Haftada bir banyo yaparsa bizim için başarı! Söylemesi ayıp, birkaç kere bir haftayı geçtiği oldu, banyo yapmadan.
Beni en çok zorlayan konu: Gece uykusu zamanı saatlerce (abartmıyorum, saatlerce!) m.eme emmek istemesi. Uykuya dalamaması. M.emenin onu uyutmaya yetmediğini fark etmesi ama vazgeçmemesi. Süt bittiği halde son emiş gücünde emmeye devam etmesi. Uykuya yatağında değil, salonda ışıklar ve müzik açık bir haldeyken gitmek istemesi. Pijama-diş fırçalama-kitap okuma-süt içme gibi rutini tamamen reddetmesi (Özeleştiri: Böyle bir rutini düzenli olarak hayatına oturtmamış olmamızı bizim hatamız olarak görüyorum).
Benim açımdan, uykuya dalamaması ama emmeye devam etmesi canımı acıtma noktasına geldiği için çok zorlanıyorum. Bir taraftan emip diğer eliyle de diğer m.emeyle oyuncak gibi oynaması bir yerden sonra acı vermeye başlıyor, acaip rahatsız hissediyorum. O anlarda bir an önce uyumasını istiyorum. Güzel güzel anlatıyorum önce: "Annenin de uykusu var ve anne burada uyuyamıyor. Yatağında uyumak istiyor. Yastığa başını koyup uyumak istiyor. Uykumuz gelince yatağımıza yatıyoruz. Ve orada uyuyoruz." Bunları anlatırken 2 yaşında bir çocuktan empati beklemenin doğru olmadığının farkındayım ama yine de bir umut deniyorum bu yolu. Tabi ki işe yaramıyor. O uyumadıkça sabırsızlanıyorum. Sabırsızlığım tahammülsüzlüğe dönüşüyor bir noktadan sonra. Ve kaçınılmaz son: PATLAMA! Bağırıyorum. Pazar gecesi ve dün gece fena bağırdım. "Yeter artık, uyuyacaksan uyu" dedim. "Uyumayacaksan kalk!"
Ağlamaya başlıyor tabi. Hem ağlıyor hem emmeye devam ediyor. Benim fiziksel acım daha da büyüyor çünkü emmeye çalışırken birşeyler söylüyor ağlamaklı. Ne dediği tam anlaşılmıyor ama tahmin edebiliyorum. M.eme ağzında konuştuğu için canım fena yanıyor. Çok geçmeden tekrar patlıyorum: "Canım acıyor, m.eme ile oynamayı bırak!" Elimle elini çekiyorum hışımla. Artık kontrolden çıkma noktasındayım. Kendimin farkına varmasam bir fiske vurabilirim o anda. Öyle bir şeytan dürtmesi durumu da söz konusu.
Velhasıl, en çok uyku anlarında zorlanıyorum ve "Başka türlü uyuması mümkün olsa keşke" diye söyleniyorum kendi kendime. Bir yandan da uykuya sonunda dalmış Bambinoyu yatağına götürmek üzere ayaklanıyorum. Ama o da ne? Bambino derin uykuya dalmamış! Bir anda gözleri açılıyor: "Ben yatağıma gitmiiicemmmmm. Ben burda uyuycaaaaaam!" "Anne, ışığı yak. Anne müziği aç!!" Feryat figan bağırıyor! Ben kocaman bir hayalkırıklığı yaşıyorum tabi. Öfkem tekrar kabarıyor ışığı açarken. "Tamam, açtım işte" diyorum bağırarak. Müziği de açıyorum ve gidip eski yerime oturuyorum. İçimde müthiş bir öfke var. Onun altında da üzüntü. Kendime üzülüyorum. Saat kaç olmuş, ben daha yatmamışım. Kendime ayıracağım 5 dakikam dahi olmamış. Yapmam gereken şeyler öylece duruyor. Uyumam lazım. Yarın erken kalkacağım. Vs. vs. Düşünceler jet hızıyla geçiyor beynimden. Bambino tekrar emmeye başlıyor. Aynı sahneleri tekrar yaşamaya başlıyoruz. Tek farkla: Ben kendimi durdurmadan ağlamaya başlıyorum, gayet sesli bir şekilde. Bir şekilde deşarj olmam lazım. Elimden sadece ağlamak geliyor. Öfkem ve altında yatan üzüntü duygularım kendime acıma sınırına kadar geliyor.
O noktada toparlıyorum. Bunların geçici olduğunu, birkaç yıl sonra hiçbirini hatırlamayacağımı, zamanın çok çabuk geçtiğini fısıldıyor içimde bir yer. Kulak veriyorum. Ama ağlamamı durdurmuyorum. Bambino beni izliyor. Uykusu açılıyor biraz. Ben hiç oralı değilim. Tam iki saattir aynı pozisyonda salonda oturmuş Bambinonun uyumasını bekliyorum. Yüksek emiş gücüne sahip Bambino tam iki saattir emiyor. Bendeki fiziksel acıyı tahmin edemezsiniz. O noktada "Emmeyi bırakma zamanı geldi" diyorum. Bana artık acı veriyor çünkü. Ancak emmeden uyuması konusunda alternatifim yok elimde ve hiç hazır değilim. Kimse hazır değil buna. Daha sakin bir zamanda bu konuyu değerlendirmek üzere rafa kaldırıyorum. Ağlamaya devam. Bir yarım saat daha geçiyor. Bambino bu defa derin uykuya dalıyor. Gözyaşlarımı silip kalkıyorum yerimden. Bambinoyu yatağına yatırıyorum. Uyumam gerekiyor ama Bambinonun yanına yatmak istemiyorum. Onunla aynı mekanda olmaya tahammül edemeyeceğim. Dışarı çıkıp tekrar salona geliyorum. Boş boş oturuyorum. Boş boş bakıyorum. Kojo yanımdaki koltukta. Bir süre rahat bırakıyor beni. Sonra gelip sarılıyor. "Kendine çok baskı yapıyorsun" diyor. Ne demek istediğini anlamıyorum. Sadece sarılmak istiyorum. Sarılıp oturuyoruz. Sonra gidip yatıyoruz. Ne kadar uyuyabilirsek artık.
Sabah tekrar başlıyor aynı durumlar. Bambino benim gitmemi istemiyor. "Kitap oku, biraz oynayalım, öyle git" diyor. "Tamam" diyorum. Oyun oynuyoruz, kitap okuyorum. Birlikte vakit geçiriyoruz, geç kalma pahasına da olsa ayrılmıyorum yanından. Gitme vakti geldiğinde tekrar başa sarıyor bizimki. "Anne gitmeeeee" diyerek bağırıp çağırmaya başlıyor. Öfke ve üzüntü birleşiyor, tam bir tantrum sahnesi. Yapacak birşey yok, gitmem lazım. Akşama geleceğimi söyleyerek sahneyi terk ediyorum. Kafam bimilyon! Kalbim kırık dökük...
Gelelim işin "Ne yapabiliriz?" kısmına:
İki yaş sendromu "ilk ergenlik" olarak geçiyor.
Ergenlik dönemlerinde bebek neyi neden yaptığının mantığını kuramıyor.
Tamamen duygularıyla yaşıyor. Mantık devre dışı.
O nedenle uzun uzun açıklamalar yapmak pek işe yaramıyor.
Anahtar nokta: SAKİN KALMAK.
Her ne olursa olsun, sakin kalmak gerekiyor.
Her daim.
Sükunetle davranmak, çocuğun hizasına inip konuşmak, ona sarılmak, öpmek her iki tarafa da iyi gelen şeyler.
İstedikleri ne kadar mantıksız olursa olsun sükunetle yaklaşmak. Allahım, ne kadar zor bir sınav bu!
Onun dışında patlama anı geldiğinde 10'a kadar saymak ve o anın farkında olmak işe yarayabiliyor.
Farkındalık noktasında biraz durmamız gerekiyor. Kendimizi geri çekip "Ben şimdi ne yapıyorum?", "Şu anda ne hissediyorum?", "Neye ihtiyacım var?" sorularını kendimize sorarsak ve kendimize dürüst olup doğru cevapları bulabilirsek tahammül sınırımız biraz daha artıyor. Çünkü kendimizi doğru tanımladıktan sonra asıl sorunu görüp ona göre çözüm üretmeye başlayabiliyoruz.
Konuyla ilgili yine en güzel kaynaklar blogger annelerde.
İrem'in 2 yaş sendromuyla ilgili tüm yazılarına
buradan ulaşabilirsiniz.
Benim tavsiye edeceğim iki yazı:
Başkalarının deneyimlerini okumak somut olarak bir işe yaramıyor olabilir.
Ancak yalnız olmadığımı bilmek, bu dönemin geçici olduğunu bilmek bana güç veriyor. Tahammül sınırımı artırıyor.
Bildiğimiz halde uygulamaya koyamama noktasında ise profesyonel destek almak iyi bir alternatif olabilir.
Çalışan anne olmak gün boyu evde olmadığım için Bambinonun bu hallerine fazla maruz kalmadığım anlamına gelmiyor. Akşam eve gidince gün boyu yaşadıklarının stresi, özlem, sevilme ihtiyacı ve ilgi görme isteği tavan yapmış oluyor ve tüm güne yayacağı tantrumlarını birkaç saate sıkıştırıveriyor. Benim açımdan ise; gün boyu bir önceki günün gerginliğini üzerimde taşıyorum, üzerine işteki sorumluluklar ve her zamanki çalışan anne vicdan azabı ekleniyor ve herhangi bir rahatlama hissetmeden gün bitiyor. Şu anda boynum, omuzlarım ve sırtım kaskatı vaziyette.
Ergenlik dönemini geçiren çocuğu olan tüm ailelere sabır ve sükunet diliyorum :)