8 Kasım 2012

Gittik Geldik

 
1 haftalık Amsterdam ve 10 günlük Londra gezilerini sağ salim ama hastalanmış bir şekilde tamamlayarak yurda döndük. Dönüşte 4 gün rapor aldım, böylece Bambino ile 1 hafta daha geçirdim. Bu hafta da işe başladım. Ayaklarımın geri geri gittiğini söylememe gerek yok sanırsam. Tam da iyileşemedim üstelik. Bambino da antibiyotik almaya devam ediyor.

Amsterdam:

Hollanda'ya daha önce 2 kere niyetlenmiş, tüm rezervasyon ve bilet işlerini halletmiş ama son dakikada çıkan durumlar nedeniyle gidememiştik. Kısmet bu zamanda Bambino ile gitmek varmış.

Amsterdam çok rahat bir şehir, canlı ve nezih. Ben çok beğendim. Parkları, sokakları, insanları çok güzel.

Fotoğraf makinemizi yer kaplıyor diye götürmediğimiz için sadece telefonlarımızla fotoğraf çektik. Bir ara birkaç tanesini koyarım umarım buraya.

Uzun uzun Amsterdam'ı anlatmayacağım. Bence Amstredam'ı gezmenin en güzel yolu herhangi bir durakta tramvaydan inip serbestçe yürümek. Merkezde birçok yer birbirine çok yakın, yürüme mesafesinde. Haritalar gözünüzü korkutmasın, yürüyün. Yürüyerek keşfetmek çok eğlenceli. Yol üzerinde dekorasyon ve giyim ile ilgili birçok butik göreceksiniz merkezde. Otantik eşyalar, objeler, kıyafetler ilginizi çekecek, onlara bakayım derken vaktin nasıl geçtiğini anlamayacaksınız.

Ünlü Rijksmuseum, Van Gogh Museum ve diğer müzeler yolunuzun üzerinde olacak. Benim listemde bunların dışında Anne Frank House vardı. Her daim kuyruk olan bu evi gezmek için kapanış saatlerine yakın saatler daha uygun. Kalabalık fazla olmuyor ve gezmek daha rahat oluyor. Hele kucağınızda 2 yaşında bir bücür varsa :)

Bir de klasik kanal turunu tavsiye ederim. Benim gibi gezmek için fazla vaktiniz yoksa ama önemli yerleri görmek istiyorsanız tekne turu tam size göre. 75 dakika süren tur boyunca kulaklıklarınız takıp geçtiğiniz yerlerin tarihini ve özelliklerini dinleyebiliyorsunuz.

Ben kursta iken Bambino ile babası Antropoloji Müzesi, Bilim Müzesi ve Hayvanat Bahçesini ziyaret etmişler. Onun dışında parklarda vakit geçirmişler ve Concertgebauw denen bir konser salonunda klasik müzik konserine katılmışlar. Bambinonun uykusu geldiğinde tramvaya atlayıp çevreyi keşfetmişler. Bambino da bu sırada uyumuş (Bizimki pusete oturmadığı için yanımıza puset alıp yük etmedik, sling aldık ama ona da neredeyse hiç binmedi).

Bu arada Evin Delisi'nin evini ziyaret etme şansına sahip olduk. Tuba çok güzel parçalarla donatmış evini, yakın zamanda da bloguna birkaçını yazdı. Buradan bakabilirsiniz. Çok zevkli biri, evdeki her parça çok hoş ve birbirine çok yakışmış. Ben o eşyaları biraraya getirsem öyle olmazdı eminim. Onun elinde bir keramet var. Nitekim kendisinin yemekleri de çok güzel :) Kedisi Homie ise Bambino'nun gözdesi oldu.


Evin Delisi ile birlikte yaptığımız Amsterdam pazarı ve Loods5 gezileri ise Amsterdam'daki bonuslar oldu benim için. Amsterdam pazarından vintage örtüler, tahta oyuncaklar, hediyelik eşyalar ve yiyecek aldık. Loods5 ise İkea'nın daha kalitelisi türünden kocaman bir ev dekorasyon mağazası. Şehir dışında bir yerde ama ulaşım çok kolay. Çok beğendiğim ama getiremediğim birçok şey oldu oradan.

Amsterdam dışında gittiğimiz diğer bir yer de Zaanse Schans kasabası oldu. Evin Delisi ile birlikte gittik buraya da. Eski Hollanda evleri, geleneksel kıyafetlerini giymiş insanlar, yel değirmenleri, peynir ve tahta ayakkabı yapım mağazaları gibi turistik açıdan güzel düşünülmüş bir yer bu kasaba.

Amsterdam'la ilgili aklıma gelen birşey daha: Bisikletlerin yayaya üstünlüğü var bu memlekette. Karşıdan karşıya geçerken her bir yöne bakmanız gerekiyor, bisiklet geliyor mu diye. Çok hızlı sürüyorlar ve bazen agresifler. Yaya iseniz çok ama çok dikkatli olmanız lazım.

Bir de çocuklar yürümeye başladıklarıından itibaren pedalları omayan denge bisikletlerine biniyorlardı, o dikkatimi çekti. Londra'da ise her çocuğun scooter'ı vardı.

Londra: 

Amsterdam'da 1 hafta geçirdikten sonra 45 dk süren bir yolculukla Londra'ya vardık. İnsanoğlu kuş misali sözü tam da buraya uyacak :) 45 dk içinde iklim, konuşulan dil, insan yapısı, görgü kuralları bir anda değişiverdi.

Londra'ya gelince evimize gelmiş gibi hissettik. Sevgili arkadaşlarımız S. v O. ve kızları L.'nin evinde misafirdik 10 gün. L. Bambinodan 8 ay büyük, abla yani :) Bambino ile bazen iyi, bazen hırgürlü ama çokça sevgi dolu anlar paylaştılar. Bambino L. olmadığı zaman onu sordu devamlı. Nerede ve ne yaptığını bilmek istedi. TR'ye geldiğimizden beri de "L. buraya gelsin, özledim ben onu" diyor yavrucak! S. teyzesinin leziz yemeklerinden yedi, O. amcasının arabasında keyifle oturdu, L.'nin oyuncaklarını sıkça sahiplendi. Sayelerinde çok güzel vakit geçirdik.

Londra'nın benim için en güzel yanı dostlara kavuşma kısmı. Anne ve Bebişi ve tüm dostlarla (isim vermeden yazmak garip geldi, isim vermek de istemedim şimdi, onlar kendilerini biliyor nasılsa) yeniden görüşmek, kaldığımız yerden devam etmek çok iyi geldi bana. Gerçi son bıraktığımızdan bu yana herkes ürediği için ortamda yetişkinden çok çocuk vardı, onlardan vakit buldukça iki üç kelam etmeye çalıştık ama gönüller birdi ya, gerisi mühim değil. Dostluklarla anlam kazanıyor hayat, yoksa çok yavan herşey.

Bambino açısından Londra tam bir cennetti! Bir yandan dost meclisinin içinde oluşu, diğer yandan ücretsiz müzeler ve içindeki sayısız aktivite Bambinoyu inanılmaz geliştirdi. Kalabalığı, güzel insanlarla olmayı seviyor bizimki. Hele içlerinde abi-ablalar varsa süper :) Müzelerdeki deneyim ise muhteşem: Tamamen çocuklar için düşünülmüş mekanlar, aktiviteler, makineler, yemekler. Dışarıda geçirdiğimiz zamanın %90'ı müzelerdeydik diyebilirim. Bilim Müzesi, Doğal Tarih Müzesi, Ulaşım Müzesi ve Çocukluk Müzesi gittiğimiz müzeler oldu. British Museum'a da gittik ama orada çocuklar için fazla birşey göremedik. Bir müzede hiç sıkılmadan saatler geçirebiliyor insan ve bir günde ancak bir katı gezebiliyorsunuz, düşünün artık! Hele Bambino sevdiği birşey olursa defalarca bakmak, incelemek ve oynamak istediği için zamanın nasıl geçtiğini anlamak mümkün değil. Acıkınca ev yapımı yemeklerin olduğu restorana gidip birşeyler yedik ve sonra yine ortamlara geri döndük. Son günlerde Bambino iyice aşmıştı kendini, müzeye girer girmez kendi kendine keşfedip bize dönüp bakmıyordu bile. Acıktığı ve uykusu olduğu halde bile keşfetmeye devma ediyordu. Londra'da yaşamak bu açıdan çok güzel. Ben Ankara'da haftasonu yapılacak fazla birşey bulamıyorum. Aktivite bulmak için resmen saatler harcıyorum, bulduklarıma da bir dünya para veriyorum. Üstelik bir kısmı o parayı da hak etmiyor, zamanı da. Londra'da o kadar çok şey var ki, hangisine gideceğinizi şaşırıyorsunuz. Ve müzeler gezmekle bitmiyor. Üzülüyorum bu duruma, hayat gereksiz bir mücadele içinde geçiyormuş gibi geliyor burada...

Londra'daki bir günü kendime ayırdım. Bambino ve kojo bizim Londra'da yaşarken oturduğumuz mahalleyi ziyaret etmeye gittiler. Sonrasında Greenwich'i ve Denizcilik Müzesini gezmişler. Ben de biraz alışveriş yaptım. LSE'ye gittim. Covent Garden'da takıldım. Oxford ve Regent Street'e gidecektim ama bir baktım akşam olmuş bile.

Su gibi geçen 17 günün ardından anavatana döndük. Hasta olarak! Bambino antibiyotiğer başlamak zorunda kaldı, ben de ilaç almadan atlatmaya çalıştığım için hala cebelleşiyorum öksürük ve gıcık durumları ile. Yine de hepimiz için güzel bir tatil oldu. Tatil öncesi yaşadığımız şeyleri unuttuk, zaman yaralarımızı sardı, değişiklik ve yeni yerler görmek hepimize iyi geldi. Hele Bambinodaki değişiklikleri görmek çok şaşırttı bizi. Belki vize süremiz dolmadan bir gezi daha yaparız o tarafa, kim bilir! :)

2 yorum:

  1. ayy ne güzel olmuş yaa çok beğendimm. Geçmiş olsun bu arada umarım en yakın zamanda iyileşirsiniz :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağol Selcen, iyileştik ama çok uzun bir zamanda iyileştik :)

      Sil

SOSYAL AĞLAR


İZLEYENLER

Blog Arşivi

HER GÜN MUTLAKA

NE ARADINIZ, YARDIMCI OLALIM?

Kişisel Blog

Copyright © Benden ve Bizden | Powered by Blogger
Design by Lizard Themes | Blogger Theme by Lasantha - PremiumBloggerTemplates.com