İsviçre'deki son yeni durağımız Basel oldu.
Cenevre'den öğleden sonra ancak ayrılabildik ve Basel'e vardığımızda biraz yorulmuştuk.
Kiraladığımız evi bulup da güzelliğini görünce bir süre evde oyalanmaya karar verdik :)
Evin bahçesi |
Tilt vardı evde, daha ne olsun :) |
İlginç bir gece lambası |
Gezmeye başladıktan kısa bir süre sonra hava karardı ama şikayet etmedik çünkü öyle güzel ışıklandırmışlar ki görülecek yerleri, bayıldık, hayran kaldık.
Hiç beklemediğim kadar beğendim Basel'i.
Galiba Fransız bölgesinden sonra tekrar Alman bölgesine ulaşmak herşeyi etkiledi.
En şehrin içinde dolaşan yemekli vagonu beğendim. Restoran şeklinde düzenlenmiş bir vagon. Şehirde tur atıyor.
Bence çok romantik :)
Basel'deki gecelememiz sonrası ertesi gün başlangıç noktasına dönüyoruz: Zürih'e.
Böylece İsviçre gezimiz sona eriyor.
Şimdi biraz bilgi verme zamanı..
Basel,
İsviçre`nin kuzeybatısında bulunan bir sınır şehridir. Şehre her gün ortalama
100.000 kişi gelir ve bu sayının içinde komşu ülkelerden çalışmak için gelen
insanlar da bulunur. Şehrin içinden geçen Ren Nehri, şehri Büyük Basel ve Küçük
Basel olarak ikiye ayırır. İki bölgeyi de birbirine bağlayan 5 köprü vardır. En
meşhuru ise Rheinbrücke’dir.
Mittlere Rheinbrücke (Merkezi Orta Köprü): Burası şehir manzarasının çok güzel
göründüğü bir yer. Ren nehri üzerindeki ilk köprüdür. 1226 yılında; kısmen
ahşap ve kısmen taş olarak, Heinrich von Thun tarafından yapılmıştır.Üzerinde
bulunduğu yolun önemi nedeniyle, uluslar arası önem kazanmıştır. Özellikle,
14.yüzyılda, köprü, uzun ticaret yolunun Ren nehri üzerinden geçişlerinde
kullanılmıştır. Daha sonra, 1899 yılında başka bir köprü yapılır. Ancak:
günümüzde görülen köprü: 1903-1905 yılları arasında, tamamen taş olarak
tamamlanır. Günümüzde, köprünün hemen yanındaki iskelede, Ren nehri
üzerinde, ilginç geziler sunan, kruvaziyer gemiler bulunuyor.
Kleinbasel Bölgesi (Küçük Basel): MÖ.13.yüzyılda, burası ayrı bir
şehir olarak gündeme gelmiştir. Şehirdeki üst sınıf insanlar, yaygın olarak bu
banliyöde yaşamışlardır. Günümüzde bile, burada, daha yoğun olarak yabancılar
yaşamaktadır.
Grossbasel Bölgesi (Büyük Basel): Burası, nehrin öbür yanına göre,
daha eski bir yerleşim yeridir. Şehir ile, eski katedral ve Pazar alanı ve
Belediye binası arasında kalan alandır. 14.yüzyılda, şehrin merkezi burasıdır.
Dar sokaklar ve caddelerde, tarihi yapılar arasında keyifli yürüyüşler
yapabilirsiniz.
Münster Platz: Burası, kare bir meydan. Meydanda Münster Katedrali
bulunuyor. Şehrin, en eski bölümünün merkezidir. Halka açıktır. Aslında bir
Katolik katedrali olmasına rağmen, günümüzde bir Protestan kilisesi olarak
kullanılıyor. Yapı 12.yüzyıldan bu yana pek az değişikliğe uğraması ile öne
çıkıyor. Kırmızı kumtaşı duvarları, renkli kiremitleri ve ikiz kuleleriyle,
şehrin bir simgesi gibi hemen öne çıkıyor. MÖ.15. yılında, Roma
askerleri, Roma İmparatorluğu ve Cermen kabileleri arasındaki sınırda, Katedral
Tepesi üzerinde bir askeri üs inşa ederler. Katedral, bu bölgenin hemen
ortasında bulunuyor. 11.yüzyılın başında, İmparator Henry II. Şehre, bu
muhteşem katedrali kazandırıyor. Henry katedrali olarak bilinen yapı, 1356
yılındaki depremde yıkılır ve daha sonra onarılır. 1529 yılında, Basel tamamen
Protestan inanca döner. Piskopos şehri terk eder. Katedral yapısı, zengin
tüccarlar tarafından satın alınır. 18.yüzyılda, neo-klasik barok tarzda
yeniden restorasyonu yapılır. Yapının cephesinde, dikkate değer “Romanesk
heykel” çalışmaları görülebilir. Yapının iki tane kulesi var. Bunlardan 62
metre yükseklikte olanı, “St.Martin’s kulesi” 1500 yılında tamamlanmıştır.
Diğer kule, yani “St.George’s kulesi”, 1356 yılındaki depremde yıkılmış ve 1492
yılında yeniden yapılmıştır. Yüksekliği 65 metredir. Yapının ana giriş
kapısının üzerinde, mükemmel bir heykel gurubu var. İçeride 1536 yılında, Basel
şehrinde ölen, ünlü eğitmen Erasmus’un anıtsal mezarını görebiliyorsunuz.
Günümüzde bu bölge, her türlü etkinlik için kullanılan ve insanların tanışmak
için kullandıkları bir açık alan olarak hizmet veriyor. 1529 yılında, Basel
şehri, tamamen Protestan inanca döner. Piskopos ve katedral çalışanları, Basel
şehrini terk ederler. Bunun üzerine, bu alan zengin tüccarlar tarafından satın
alınır. Katedral meydanı şehir yönetiminin merkezi olarak kullanılır.
Günümüzde dahi, bu alan, her türlü etkinlik ve insanların bir arada tanışmaları
için kullanılmaktadır. Evet, katedralin hemen arkasında: Ren üzerindeki yüksek
yere “Pfalz” deniliyor. Burası, Ren nehri üzerinde bir terastır. Kelime anlamı
saray’dır Buradan muhteşem şehir manzarasını izlemek mümkün.Katedralden sonra
doğu yönünde ilerleyerek, Theater str. üzerinden, Belediye Tiyatrosunun
bulunduğu yere doğru yürüyorsunuz.
Stadt Theater (Belediye Tiyatrosu):1834 yılında kurulmuştur. İlk bina
yapılış tarihi, neoklasik mimar Melchior Berri tarafından yapılmıştır. 1904
yılında bir yangın sonucu, bina tahrip olur ve 1909 yılında yeniden inşa
edilir. Tiyatronun hemen ön tarafında bir yeşil alan var. Buradaki çeşmeyi
görün.
Fasnachtsbrunnen-Tinguely Çeşmesi (Karnaval Çeşmesi): Bu çeşme, Jean Tinguely tarafından
tasarlanmıştır. Çeşme, su püskürten 9 karakterin, mizahi temsiliyle ilgi
çekiyor. 1975-1977 yılları arasında yapılmıştır. Heykellerle birlikte 10 çeşme,
su havuzu ve heykeller bulunuyor. Alçak gerilimli motorlarıyla, su spreyleri
havada hareket ediyorlar.
Marktplatz: Burada, Pazar kuruluyor. Pazarda: taze sebze ve
meyveler hergün satışa sunuluyor. Cumartesi sabahları oldukça kalabalıktır.
Size önerim, buraya cumartesi sabahı gidin. Ayrıca, meydanda şehrin en
etkileyici binası var.
Rathaus (Belediye Binası): Meydanın nehir yönünde bulunuyor.
16.yüzyıldan kalma, bir Rönesans sarayıdır. Yapının tamamı, parlak kırmızı
renge boyalı. Yapıyı küçük ve yuvarlak kuleleri, kemerler, Rönesans tarzı
pencereler ve bir altın çan süslüyor. Yani görüntü olarak, dev bir bebek evi
ortaya çıkmış gibi. Özellikle iç avlu görülmeye değer. İç avluyu görmek için,
rehberli turlara katılmanız gerekiyor. Burada, zamanında, romantik eğlenceler
yapılıyormuş. Binanın büyük cephesi, mimar Hans Bock tarafından, 17.yüzyılda
boyanmıştır. Kulesi ise, 1900 yılında ilave edilmiştir.Buradan, doğu yönünde
ilerleyin. Üniversitat bölümünün hemen arkasında, tarihi bir yapı var.
Spalentor (Spalen Kapısı): Burası, 14.yüzyılda inşa edilen
şehir surlarından, günümüze kalan tek bölüm, yani bir kapı bölümü. Kapı
üzerinde bir saat kulesi ve iki yanında, nöbetçi kulübeleri bulunuyor.
15.yüzyılda eklenen, Meryem ve Aziz heykelleri de, güzel bir görüntü
oluşturuyor. İsviçre’nin en güzel kapılarından birisidir. Günümüzde, yayalar
tarafından kullanılıyor. Biraz önce söylediğim gibi, kapının iki yanında
kuleler var. Birinci kule 28.15 metre yüksekliğinde ve 1842 yılında
yapılmıştır. Spalentor’un çatı ucuna kadar olan yüksekliği ise 40.3
metredir.Spalentor’un üzerinde bulunduğu, Schützengraben, Holbeinplatz ve
Leimen str. daha sonra sağa dönülerek, Steinenring caddelerini takip
ettiğinizde bir hayvanat bahçesine ulaşacaksınız.
Zoologischer Garten (Hayvanat Bahçesi): 1874 yılında kurulmuştur. Şehir
halkı, buraya “Zolli” ismini vermiştir. İsviçre’nin en çok ziyaret edilen
yerlerinin başındadır. Mutlaka zaman ayırın ve gidin. Zaten, şehrin tam orta
yerinde bulunuyor. Yürüyerek 5-10 dakika içinde ulaşabilirsiniz. Yılda, yaklaşık
1.7 milyon kişi tarafından ziyaret edilmektedir. Burası, kentin güneybatısında,
tren istasyonu yakınlarındadır. Hemen arka bölümde, tren istasyonu var. Giriş
ücretli. Ancak, çocuklar kadar, yetişkinlerin de ilgisini çekiyor. Büyük bir
arazide: 600 türden, yaklaşık 6000 hayvan bulunuyor. Birçok hayvan, açık ve
kapalı muhafazalarda kalıyorlar. Ülkedeki hayvanat bahçelerinin en büyüğü
olarak öne çıkıyor. Bahçe içinde, 1874 yılında kurulmuş bir de Bilimsel
Araştırma Enstitüsü var. Burada: goril, gergedan ve diğer türler, gözetim
altında üretiliyor. Bu özelliğiyle de, Avrupa’da tek.
0 kisi demis ki::
Yorum Gönder