Jungfrau, Avrupa’nın
ulaşım araçları ile ulaşılabilir en yüksek noktası (http://www.jungfrau.ch/)
Interlaken'deki ilk günümüzde tren istasyonuna gidip zirveye nasıl çıkabileceğimizi, saatleri ve fiyatları öğrenelim dedik. Öğrendik ki, sabahki ilk seferle çıkarsak - ki bu 6:35 oluyor- indirimli tarife uygulanıyormuş. İniş için ise en son 12 trenine binmemiz gerekiyormuş. "Olur mu olmaz mı, kalkar mıyız kalkamaz mıyız, değer mi değmez mi, çocuğu kaldırabilir miyiz, nasıl olur" derken yeterince pahalı olan bu deneyimin her türlü indirimini değerlendirmenin mantıklı olacağına karar verip ertesi günkü ilk seferle zirveye çıkmaya niyet ettik.
Ertesi sabah 6 olmadan uyandık, Bambinoyu uyandırdık (tilki uykuları bu kez işe yaradı :P ), hazırlandık, akşamdan hazırladığımız kumanyaları aldık ve arabayla tren istasyonuna gittik. Daha güneş aydınlanmamış, her yer karanlık.
Jungfraujoch’a iki ayrı koldan
çıkılabiliyor, biz, Lauterbrunnen
tarafından gitmeyi tercih ettik. Bu noktada dağ trenlerine aktarma yaparak, ister
Mürren’e gidip oradan teleferikle Schilthorn
Tepesi’ne çıkabiliyorsunuz, ya da Kleine
Scheidegg’e devam edip, Eigger dağının
içinden çıkan çekişli trenle Jungfraujoch'a
ulaşabiliyorsunuz.
Kleine Scheidegg’e gidene kadar hava tam aydınlanmamış oluyor. Biz de bunu fırsata çevirip rahat rahat kahvaltı yapıyoruz. "Dağ başında yemeksiz kalmayalım" diyerek ihtiyatlı davranmışız, gün boyu yetiyor hazırladıklarımız. Kleine Scheidegg'ten sonra, şimdiye kadar çıktıklarımızın
”dağ”olmadığını anlıyoruz. Yamaçların ihtişamı, zirvenin sertliği, aniden
değişen hava, binlerce metreden
akan sular, sadece ray genişliği kadar açılmış yolda tırmanan tren… Değişik bir
deneyim diye düşünürken, devamı için dağın içine gireceğimizi öğrenince asıl
maceranın başladığını anlıyoruz.
Eigergletscher istasyonundan sonra tekrar tren değiştirerek, Eiger dağının içine oyulmuş, 7km'lik bir tünel ile
zirveye çıkış başlıyor.Vagonlardaki ekranda bu tünelin yapımına ve Jungfrau zirvesine ulaşma çalışmalarına,
1912 yılında Alman ve Japon mühendislerin işbirliği ile başlandığı anlatılıyor.
Neden böyle bir şeyi kafaya taktıkları ise meçhul.
Zeller bu projenin fikir babası |
Çıktıkça çıkıyoruz :) |
Dağın içinden tırmanan
trende 6 istasyon ve 20 dk.lık bir yolculuk yapıyoruz. Yol boyunca yolcuların dışarı çıkıp hava
alması ve kayaların içine oyulu manzara pencerelerinden manzarayı izleyebilmeri
için 3-4 yerde mola veriliyor. Bazı istasyonlarda tuvalet
bile olduğu gibi bazısında da kayakları ile gelenler inerek aşağı kaymaya
başlıyorlar.
Son istasyon Jungfraujoch‘ta iniyoruz. İşte zirvedeyiz :) Burası kat kat,
restoranlar, sergi alanı, satış mağazaları, buz sarayı ve zirve istasyonu Sphinx gibi bölümlere ayrılmış, resmen dağ içinde
oyulmuş bir şehir. Sırayla tüm istasyonları geziyoruz. Buz sarayında tamamı buzul içine oyulmuş, yer yer hücreler ayrılarak
çeşitli hayvan figürlerinden oluşan buz heykellerini seyrediyoruz.İsviçre'nin simgelerinin bir arada toplanıp güzel bir müzik eşliğinde espirili bir şekilde sunulduğu kürenin önünden ayrılmak istemiyoruz. Hele Bambino her defasında tekrar oraya dönmek istiyor :)
Ayrılamadığımız küre. Yaklaşık 3 dakikalık bir müzik eşliğinde içindeki figürler hareket ediyor. Çok eğlenceli :) |
Yolun yapımında çalışanlar ve çalışma koşulları |
Kadınları görmek çok şaşırtıcı |
İçerdeki tünellere o zamanki halleri resmetmişler |
Buz Sarayının girişi |
Beklenilenin aksine yerler buz ama hiç kaymıyor, tam tersi ayağınızı yere yapıştırıyor |
Buzdan ayı ailesi |
Restoran ve dükkanların
olduğu bölüme geçip, bir şeyler atıştırırken, camekandan, UNESCO’nun dünya
kültür mirası listesinde koruma kapsamına ladığı, 25 km uzunluğundaki Aletschgletscher Buzulu’nu seyrediyoruz. Şu son bir saatte
geldiğimiz nokta bilimkurgu filmi gibi.
Sonra, zirveye
çıkmak için uzun bir dehliz boyunca ilerliyoruz, tamamen dağın içinde bir
yerlerde olduğunu düşünmek çok değişik bir his. Sphinx İstasyonu’na gelip gün manzara terasına çıkıyoruz. Ama dışarıdaki kar fırtınası ve soğuk fazla kalmamıza engel oluyor. Teras katında zirvenin en uç noktasını canlı görüyoruz. Bulunduğumuz
nokta 3571 m ile Avrupa’nın en yüksek noktası olduğu gibi Türkiye’de böyle bir
yükseklik yok.
Muhteşem bir deneyim,
muhteşem bir fırsat ve İsviçreliler de muhteşem, dağın içinden ulaşılmaz
bir zirveye varmayı akıl ettikleri ve tüm insanların buraya
çıkabilmelerini sağladıkları için.
İçeri girip ilk girdiğimiz yerdeki koltuklara oturup bir süre daha dağları seyrediyoruz. Bu sırada saat ilerlemiş ve ortamı Japon turistler doldurmuş bile. En erken seferle bu deneyimi yaşadığımız için bir kez daha kendimizi tebrik ediyoruz ve daha fazla kalabalık arasında kalmadan 11 gibi inişe geçiyoruz. Okuduğum kadarıyla yükseklikten ve oksijenden çarpılıyormuş insanlar ve dönüşte trende uyuyakalıyorlarmış. Biz de uyuruz herhalde diye düşünüyoruz ama hiçbirimizi uyku tutmuyor. Manzara öyle güzel ki. Üstelik bu defa tekrar Kleine Scheidegg istasyonuna dönünce, bu sefer
geldiğimiz yönün diğer istikametinden, Grindelwald
tarafından iniyoruz. Allah bu kadar doğal güzelliği bir arada yaratıp hepsini
İsviçreli’lere mi vermiş yoksa İsviçreliler sahip oldukları herşeyin değerini
bilmişler ve koruyup geliştirmişler mi?
Allah bu dogal guzelligin hepsini kesinlikle isvicrelilere vermis.Ama onlarda bu guzelligin hakkini vermisler.
YanıtlaSilEvet, bence de. korumasını, paylaşmasını çok iyi bilmişler. Onlar yapmasaydı bu dağlara erişme imkanımız olmazdı. İnsanlık için güzel ve faydalı işler yapıyorlar.
SilSize ve cesaretinize hayranım. Küçücük bir çocukla bu mevsimde :)
YanıtlaSilAma kesinlikle değiyor. Her şey muhteşem.
Kendi adıma teşekkür ederim.
Sevgiler...
Muhteşem deneyimler Zeugma cım.
SilÇocuksuz giden de oluyor ama çocukla daha bir farklı, daha bir "tam" sanki :)
Sevgiler benden de :)
Bayıldım manzaraya ve yazdıklarını okudukça mest oldum. Fotolara bakarken sanki bir yerlerden Heidi ve Peter keçileriyle fırlayacakmış gibi geliyor. :))
YanıtlaSilÖyle güzel yerler ki, fotolar az bile. Umarım gidip görürsünüz siz de :)
SilSevgiler :)