Sevgili Hilal'in bu yazısını burada da paylaşmak istedim.
Öyle güzel anlatmış ki, daha fazla söze gerek yok...
"Çernobil’le ilgili bir belgesel izledim bugün. Öleceklerini bilmelerine
rağmen Çernobil’deki atığı temizlemek için gönüllü olan işçileri anlatıyordu. Başka
insanlar ölmesin diye. Dün Suriye’de evlerine füze düşen insanların, yüzü, bir
yüz olduğu anlaşılmayacak kadar yanmış çocuklarını gördüm. Bir doktor onu
ameliyat edecek, hem de hiç para almadan. Tanıklık omuzlarıma büyük bir acı
bırakıyor. Sonra bir şey oluyor. Acıyı hissedebilen herkes gibi ben de mutlu
anlar geldiğinde onları daha derinden hissetmeye başlıyorum.
Sonra bir ses, çocuğunu lösemi yüzünden kaybeden bir babanın
kurduğu derneğin, asıl o babanın kurduğu derneğin bir derde derman olabildiğini
hatırlatıyor. En bağrı yanan insanların en bağır yakan yerden başladıklarında
oradan yayılan sevginin, acının karşılıksız kalmayacağını, küçük veya büyük bir
direnişe dönüşebileceğini söylüyor. Bağrımızı yakan yerden çok güçlü bir inanç
doğuyor. Hayatın büyük muammalarından biri bu.
Tam diyorum ki, twitter’la instagram’la, change.org’la bir
şeyler değiştirebileceğimiz izlenimi yaratıp elimize telefonlar verip bizi
etkisiz hale getiriyorlar. Sonra İnstagram’dan biri çıkıp takipçilerinden
yardım istiyor ve Afrika’da su kuyusu açıyorlar. Yardım yapınız diye
buyurmuyor. Ben Afrika’ya gidiyorum kimler geliyor? Diyor. Yani gerçek hayatta
gerçekte kim sahici bir iş yapıyorsa iyice bakınca sosyal medyada da yine sahici
işleri o yapıyor.
Change org’da görme engelliler, kendilerinin kullanabileceği
elektronik aletlerin yapılması için başlatılan kampanyayla bir şirketi buna
ikna edebiliyorlar. Dünyalar kurtulmuyor, görmeyen gözler görmeye başlamıyor ve
sadece şu an bu koşulda yapılabilecek, hayatı daha iyi yapacak o adım atılıyor.
Atılabiliyor.
İyimser değilim. Umutluyum. Bu ikisinin ayrımını RebeccaSolnit’ten, Rebecca Solnit’i, hayatıma yeni giren ve pek çok şeye karşı inancımı
tazeleyen özel bir insandan öğrendim. Kim bilir hatırlayamadığım kaç kaynaktan,
kaç kişiden daha neler öğrendim. Kim bilir tanıdığım kaç kötüye karşı beni
değiştiren beni iyileştiren kaç iyi girdi hayatıma. İnsanın insana verebileceği
şey sadece acı, korku, gözyaşı değil.
Dünya
kötüye gidiyor. Her şey tertemiz olmadan önce daha da kötüye
gidecek gibi. Daha özgür olamayacak, daha güzel günler göremeyeceğiz
gibi. Çocuklarımız,
hayalini kurduğumuz o dünyayı belki hiç göremeyecek. Hayallerimizi
gerçekleştirmeden,
acılar görerek ve bir kısmını da kendimiz çekerek öleceğiz belki. Aç
adamların bir
türlü bitmeyen ziyafetlerini izlemek zorunda kaldığımız için bakıp
yumruklarımızı sıkacağız. Yardım eden yok mu? diyeceğiz. Bazen yardım
gelmeyecek. Ama belki ölmeden önce bir an,
hayal veya gerçek, bir tepeyi aşıp denizi görmüş gibi de olacağız;
çocuklara
hayatın, insan olmanın değerini anlatan biriyle tanışacağız. Bu ne güzel
bir
şarkıymış diyeceğiz gözlerimiz dolarak. Nasıl da anlıyor beni diyeceğiz.
O söylüyorsa
doğrudur dediğimiz ve bizi hiç yanıltmayacak biri olacak. Ölümlere
yıkımlara
üzülmek için bile, ne hissedeceğine karar vermek için bile birilerinin
komutunu
beklemeyen, kalbinin sesini tertemiz, sapasağlam duyan biriyle
karşılaşacağız. Bunlar
daha az olacak. Ama umut, bunlardan yayılacak. İnsan çok az umutla bile
yaşayabiliyormuş.
Hep alışmayacağız, unutmayacağız diyoruz ve bazen alışıyoruz
ve unutuyoruz da ama birini sevmenin ne demek olduğunu hiç unutmamak istiyorum,
bunu biliyorum. Biri bizi sevdiğinde iyi biri oluyoruz. Birini sevdiğimizde ona
hayatı dayanılır kılıyoruz. Bunu unutmamak istiyorum.
Emily Dickinson'ın bir şiiri vardır. Hedefi küçük tutup kendinden az şey bekleyenler için değil de, kendine acaba boşuna mı yaşadım, yaşıyorum diyenler için bir bakış açısı sunar gibi gelir bu şiir bana:
Emily Dickinson'ın bir şiiri vardır. Hedefi küçük tutup kendinden az şey bekleyenler için değil de, kendine acaba boşuna mı yaşadım, yaşıyorum diyenler için bir bakış açısı sunar gibi gelir bu şiir bana:
If I can stop one heart from breaking, | |
I shall not live in vain; | |
If I can ease one life the aching, | |
Or cool one pain, | |
Or help one fainting robin | |
Unto his nest again, | |
I shall not live in vain.
|
Der ki:
Bir tek kalbin kırılmasını önleyebilirsem
Boşuna yaşamış olmayacağım.
Bir yaşamdan acıyı alabilirsem,
Ya da bir acıyı hafifletebilirsem,
Ya da bir ardıç kuşunu yeniden yuvasına koyabilirsem,
Boşuna yaşamış olmayacağım.
Bir insan ne yapabilir ki ve nereden başlamalıdır, bu soruyu
kendime böyle zamanlarda çok sordum. Ve dünya bana er geç hep aynı cevabı
verdi. Canını yakan yerden başla dedi. Ve şu an bulunduğun yerden. Bu yer
neresidir? En çok üzen, kafamda en çok evirip çevirdiğim, aklımdan çıkmayan
şey. İşte bu, uğrunda çalışmaya değer, hakkında yazmaya değer bir şeydir.
Videodaki (B&B: Videoyu almadım buraya, isterseniz you.tu.be'dan bulabilirsiniz) Keaton Henson, You şiirinin çevirisi:
Sen
Beklemen gerekiyorsa
Onları
burada bekle, ben titrerken.
Kollarımda.
Ağlaman gerekiyorsa
burada ağla
Ben uyurken
yatağımda.
Ağıt yakman
gerekiyorsa
Gökyüzünde ay
ve yıldızlarla yap bunu canım
Yalnız yapma.
Gitmen gerekiyorsa
git
Yer yanıyormuş
gibi ayaklarının altında.
Konuşman gerekiyorsa
konuş
Her bir
sözün benzersiz gibi.
Ölmen gerekiyorsa
şunu bilerek öl
Hayatın, hayatımın
en iyi kısmıydı.
Ölmen gerekiyorsa
hayatını hatırla
Çünkü sen
her şeysin.
Savaşman gerekiyorsa
savaş
geceleri kendinle kendi düşüncelerinle.
Çalışman gerekiyorsa
çalış
Senden bu
dünyaya bir şeyler kalsın diye
Ve eğer yaşaman
gerekiyorsa da cancağızım
Yaşa."
0 kisi demis ki::
Yorum Gönder