16 Haziran 2016

İyimserlik ve Umut Farklı Şeyler

Sevgili Hilal'in bu yazısını burada da paylaşmak istedim.
Öyle güzel anlatmış ki, daha fazla söze gerek yok...

"Çernobil’le ilgili bir belgesel izledim bugün. Öleceklerini bilmelerine rağmen Çernobil’deki atığı temizlemek için gönüllü olan işçileri anlatıyordu. Başka insanlar ölmesin diye. Dün Suriye’de evlerine füze düşen insanların, yüzü, bir yüz olduğu anlaşılmayacak kadar yanmış çocuklarını gördüm. Bir doktor onu ameliyat edecek, hem de hiç para almadan. Tanıklık omuzlarıma büyük bir acı bırakıyor. Sonra bir şey oluyor. Acıyı hissedebilen herkes gibi ben de mutlu anlar geldiğinde onları daha derinden hissetmeye başlıyorum.
Sonra bir ses, çocuğunu lösemi yüzünden kaybeden bir babanın kurduğu derneğin, asıl o babanın kurduğu derneğin bir derde derman olabildiğini hatırlatıyor. En bağrı yanan insanların en bağır yakan yerden başladıklarında oradan yayılan sevginin, acının karşılıksız kalmayacağını, küçük veya büyük bir direnişe dönüşebileceğini söylüyor. Bağrımızı yakan yerden çok güçlü bir inanç doğuyor. Hayatın büyük muammalarından biri bu.
Tam diyorum ki, twitter’la instagram’la, change.org’la bir şeyler değiştirebileceğimiz izlenimi yaratıp elimize telefonlar verip bizi etkisiz hale getiriyorlar. Sonra İnstagram’dan biri çıkıp takipçilerinden yardım istiyor ve Afrika’da su kuyusu açıyorlar. Yardım yapınız diye buyurmuyor. Ben Afrika’ya gidiyorum kimler geliyor? Diyor. Yani gerçek hayatta gerçekte kim sahici bir iş yapıyorsa iyice bakınca sosyal medyada da yine sahici işleri o yapıyor.
Change org’da görme engelliler, kendilerinin kullanabileceği elektronik aletlerin yapılması için başlatılan kampanyayla bir şirketi buna ikna edebiliyorlar. Dünyalar kurtulmuyor, görmeyen gözler görmeye başlamıyor ve sadece şu an bu koşulda yapılabilecek, hayatı daha iyi yapacak o adım atılıyor. Atılabiliyor.
İyimser değilim. Umutluyum. Bu ikisinin ayrımını RebeccaSolnit’ten, Rebecca Solnit’i, hayatıma yeni giren ve pek çok şeye karşı inancımı tazeleyen özel bir insandan öğrendim. Kim bilir hatırlayamadığım kaç kaynaktan, kaç kişiden daha neler öğrendim. Kim bilir tanıdığım kaç kötüye karşı beni değiştiren beni iyileştiren kaç iyi girdi hayatıma. İnsanın insana verebileceği şey sadece acı, korku, gözyaşı değil.
Dünya kötüye gidiyor. Her şey tertemiz olmadan önce daha da kötüye gidecek gibi. Daha özgür olamayacak, daha güzel günler göremeyeceğiz gibi. Çocuklarımız, hayalini kurduğumuz o dünyayı belki hiç göremeyecek. Hayallerimizi gerçekleştirmeden, acılar görerek ve bir kısmını da kendimiz çekerek öleceğiz belki. Aç adamların bir türlü bitmeyen ziyafetlerini izlemek zorunda kaldığımız için  bakıp yumruklarımızı sıkacağız. Yardım eden yok mu? diyeceğiz. Bazen yardım gelmeyecek. Ama belki ölmeden önce bir an, hayal veya gerçek, bir tepeyi aşıp denizi görmüş gibi de olacağız; çocuklara hayatın, insan olmanın değerini anlatan biriyle tanışacağız. Bu ne güzel bir şarkıymış diyeceğiz gözlerimiz dolarak. Nasıl da anlıyor beni diyeceğiz. O söylüyorsa doğrudur dediğimiz ve bizi hiç yanıltmayacak biri olacak. Ölümlere yıkımlara üzülmek için bile, ne hissedeceğine karar vermek için bile birilerinin komutunu beklemeyen, kalbinin sesini tertemiz, sapasağlam duyan biriyle karşılaşacağız. Bunlar daha az olacak. Ama umut, bunlardan yayılacak. İnsan çok az umutla bile yaşayabiliyormuş.
Hep alışmayacağız, unutmayacağız diyoruz ve bazen alışıyoruz ve unutuyoruz da ama birini sevmenin ne demek olduğunu hiç unutmamak istiyorum, bunu biliyorum. Biri bizi sevdiğinde iyi biri oluyoruz. Birini sevdiğimizde ona hayatı dayanılır kılıyoruz. Bunu unutmamak istiyorum.
Emily Dickinson'ın bir şiiri vardır. 
Hedefi küçük tutup kendinden az şey bekleyenler için değil de, kendine acaba boşuna mı yaşadım, yaşıyorum diyenler için bir bakış açısı sunar gibi gelir bu şiir bana:

If I can stop one heart from breaking,
I shall not live in vain;
If I can ease one life the aching,
Or cool one pain,
Or help one fainting robin
Unto his nest again,
I shall not live in vain.
Der ki: 
Bir tek kalbin kırılmasını önleyebilirsem Boşuna yaşamış olmayacağım. Bir yaşamdan acıyı alabilirsem, Ya da bir acıyı hafifletebilirsem, Ya da bir ardıç kuşunu yeniden yuvasına koyabilirsem, Boşuna yaşamış olmayacağım.
Bir insan ne yapabilir ki ve nereden başlamalıdır, bu soruyu kendime böyle zamanlarda çok sordum. Ve dünya bana er geç hep aynı cevabı verdi. Canını yakan yerden başla dedi. Ve şu an bulunduğun yerden. Bu yer neresidir? En çok üzen, kafamda en çok evirip çevirdiğim, aklımdan çıkmayan şey. İşte bu, uğrunda çalışmaya değer, hakkında yazmaya değer bir şeydir.

Videodaki (B&B: Videoyu almadım buraya, isterseniz you.tu.be'dan bulabilirsiniz) Keaton Henson, You şiirinin çevirisi:
Sen
Beklemen gerekiyorsa
Onları burada bekle, ben titrerken.
Kollarımda.
Ağlaman gerekiyorsa burada ağla
Ben uyurken
yatağımda.
Ağıt yakman gerekiyorsa
Gökyüzünde ay ve yıldızlarla yap bunu canım
Yalnız yapma.
Gitmen gerekiyorsa git
Yer yanıyormuş gibi ayaklarının altında.
Konuşman gerekiyorsa konuş
Her bir sözün benzersiz gibi.
Ölmen gerekiyorsa şunu bilerek öl
Hayatın, hayatımın en iyi kısmıydı.
Ölmen gerekiyorsa hayatını hatırla
Çünkü sen her şeysin.
Savaşman gerekiyorsa savaş
 geceleri kendinle kendi düşüncelerinle.
Çalışman gerekiyorsa çalış
Senden bu dünyaya bir şeyler kalsın diye
Ve eğer yaşaman gerekiyorsa da cancağızım
Yaşa."

0 kisi demis ki::

Yorum Gönder

SOSYAL AĞLAR


İZLEYENLER

Blog Arşivi

HER GÜN MUTLAKA

NE ARADINIZ, YARDIMCI OLALIM?

Kişisel Blog

Copyright © Benden ve Bizden | Powered by Blogger
Design by Lizard Themes | Blogger Theme by Lasantha - PremiumBloggerTemplates.com