22 Haziran 2012

St Petersburg'la Başlayalım :)

 

Rusların "Avrupa'ya Açılan Kapısı" olan St Petersburg'daki ilk günümüz şehrin merkezindeki ünlü Nevsky Caddesi, Hermitage Müzesi, Dökülen Kan Kilisesi, tekne turu ve St Isaac Katedralini gezerek geçti.

Şehir Moskova'nın yaklaşık 700 km kuzeyinde bulunuyor. Baltık Denizi'ne kıyısı olan şehirde ayrıca büyük Neva Nehri geçiyor. 

St Petersburg'un temelleri 1703 yılında bizim "Deli" Rusların ise "Büyük" dedikleri Pedro tarafından atılmış. Pedro tüm Avrupayı gezdikten sonra kendine Rusya'da Avrupa benzeri bir şehir kurmayı amaçlamış ve bunun için Avrupa'dan pek çok mimar getirtmiş. St Petersburg'da Avrupa mimarisinin tüm örneklerini bulmak mümkün. Şehri gezerken Rusya'ya değil de Avrupa'ya gelmiş gibi hissediyorsunuz bu nedenle. Özellikle Nevsky caddesi üzerinde değişik akımların etkisinde yapılan binaları yan yana görmek mümkün. Fransız, İtalyan, Alman mimarisini birarada görebileceğiniz belki de tek Rus şehri burası.

Sokakta İngilizce bilen insan sayısı oldukça az. Moskova'da hiç yok diyebilirim. O nedenle iletişim problemini göz önüne alarak rehberler eşliğinde gezmeyi tercih ettik.

Şehir en az 6 ay karlarla kaplı olurmuş. Kuzeyde olduğu için kış günleri hava çok erken kararırmış. Memurların mesai saati, gün ancak ışıdığı için 10'da başlarmış.  Kışın hava -30'lara varıyormuş ama sokaklar yine insan dolu olurmuş. İnsanlar kendini iklime alıştırmışlar. Yazları ise ancak 2 ay güneş yüzünü gösteriyormuş. Yaz mevsimi kısa sürdüğü için düğünler hep bu 2 ayda olurmuş. O nedenle de günde en az 8-10 düğüne rastlamak mümkünmüş. Nitekim biz de gezerken o kadar çok düğün gördük ki önceleri gelin-damat resimleri çekerken sonra sıkılıp bıraktık :))) Biz oradayken hava 17-18 dereceydi. Tam gezi kıvamındaydı. Yine de mont ve hırkalarla dolaştık. Ama yerel halk mini mini etekler, parmak arası terlikler, çorapsız halleriyle bizi epey şaşırttı. 




St Petersburg metrosu Dünyanı en eski metrolarından. Ve Dünyanın en derin metrosu. Toplam 105 km uzunluğunda. 1800'lerde yapılması planlanan metro, Ekim Devriminden sonra  Moskova'ya öncelik verilmesi nedeniyle ancak 1940 yılında başlamış. İkinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla ertelenen planlar sonucu metro ancak 1950 yılında kullanıma açılmış. Metroda fotoğraf çekmek yasak ama yine de birkaç poz çekebildim. Yürüyen merdivenin sonundaki küçük kulübede oturan kadın güvenlik görevlisi. Önündeki mikrofondan duyurular yapıyor ara sıra. 







Nevsky Caddesi şehrin kalbi. Kafeler, restoranlar, tiyatrolar, mağazalar hep burada. Cadde Paris'teki Şanzelize gibi oldukça geniş. 


Cadde üzerindeki Grand Hotel şehrin en pahalı oteliymiş. Geceliği 1000 dolarlara kadar varıyormuş.




Yine cadde üzerindeki Singer binası. Giriş kattaki kitapçı ve birinci katındaki kafe oldukça nezih. Binanın adı, bildiğimiz Singer dikiş makinelerinden geliyor. 1904 yılında yapılan binada ilk başta dikiş makinesi satılıyormuş.




Singer binasının karşısında ise klasizm örneği olan Kazan Katedrali yer alıyor. Napolyon'a karşı başarı gösteren General Mihail Kutuzov'un mezarı burada yer alıyor.




Rusya'da olduğumuzu hissetiren en önemli şey soğan kubbeli kiliseler benim için :) Bir de matruşkalar :) Çar II. Aleksander'ın 1881 yılında suikaste uğradığı nokta üzerine kurulan Dökülen Kan Kilisesi Rusya'da olduğumuzu hissettrdi. 5 kubbeli kilisenin en yüksek kubbesi 81 metre, bu sayı Çar'ın öldüğü yılı temsil ediyor. İkinci yüksek kule ise 67 m yüksekliğinde, bu da Çar'ın öldüğündeki yaşını simgeliyor. Bu kiliseye Yeniden Diriliş Kilisesi de deniyor.










İkinci Dünya Savaşı sırasına St Petersburg Almanlar tarafından tam 900 gün kuşatılmış. Halk açlık ve sefalet içerisinde yaşam mücadelesi vermiş. Savaştan sonra o günlerini unutmamak için bu anıtı yapmışlar:


Bu tak ise Moskova Caddesinin başında yer alıyor ve yine bir savaşın anısına yapılmış. Eğer bu caddeyi  hiçbir yere sapmadan dümdüz takip ederseniz Moskova'ya ulaşırsınız :)



Pedro, Venedik'i gördükten sonra St Petersburg'un da kanallar açılarak adalar şehri olmasını istemiş. Şehir 42 adadan oluşuyor. St Petersburg'a "Kuzeyin Venedik'i" demeleri buradan geliyor. Gelmişken tekne turu yapmanızı tavsiye ederim. Biz öğleden sonra Hermitage Müzesinin ardından Dökülen Kan Kilisesini ziyaret ettikten sonra pilimiz bittiği için hemen kilisenin önünden kalkan tura katıldık. Yaklaşık 1,5 saat hem dinlendik hem de şehri su üzerinden keşfettik. Neva Nehri öylesine geniş ki ben Baltık Denizi'nde olduğumuzu zannettim uzun süre. Deniz değil de nehirde olduğumuza inanamadım.  



St Isaac Katedrali:


 Peter & Paul Kalesi. St Petersburg şehrinin ilk kurulduğu alan bu kaleymiş. İsveç saldırısına karşı savunma amaçlı kurulan bu kalede 40.000'den fazla köylü ve kale tamamlanmadan önce İsveç'le yapılan savaşta esir alınan İsveçli esirler çalıştırılmış. Bir ara hapishane olarak kullanılan kalede Dostoyevski, Tolstoy, Pedro'nun kendi isyankar oğlu Alexei, Gorki ve Troçki de bulunuyor. Surlarla çevrili bu kalenin içinde bir katedral ve Şehir Tarihi Müzesi ile Madalyonlar ve Para Müzesi bulunuyor. Katedralin kubbeleri altın kaplı ve bir tanesinin üzerindeki sütunda haç tutan bir melek figürü var. Bu sütun 404 metre yüksekliği ile şehrin en yüksek noktası. 


Restoran olarak kullanılan bir gemi:


Şehir bir Avrupa şehrinden farksız. Her yer cıvıl cıvıl. Yelkenliler de bunun bir göstergesi:


Bir kanalın girişinde bulunan tavşan heykeli ve diğer bir kanalın girişindeki küçük kuş heykeli uğur sembolüymüş. Bozuk para atıp da bunları tutturunca dilekler gerçek oluyormuş:



Ünlü yazar Puşkin'in evi. Kendisi bir aristokratmış:


Şehrin en büyük camisi. Kazan Türkleri tarafından yaptırılmış:



St Petersburg 200 yıl boyunca Rusya'nın başkenti olmuş. Şehre 1914-1924 arasındaki İç Savaşta "Petrograd", 1924-1991 yılları arasında ise "Leningrad" denmiş. Sovyetler Birliği'nin 1991'de dağılmasından sonra St Petersburg olmuş. Eski nesiller hala Leningrad diyorlarmış.    


Rusya'yı gezmek için çat pat da olsa kiril alfabesini çözmek gerekiyor. Ya da rehberlerden hizmet almak. St Petersburg'da tabelaların altında latince okunuşları yazıyor ama dili bilmeyince bu da bir işe yaramıyor. Moskova'da ise tabelalar sadece kiril alfabesiyle yazılı. Birşey anlamak mümkün değil. Çok çalışmak lazım.

Gezimizin bugünkü son durağı 19. yy da yapılan ve İtalyan mimarisini çağrıştıran Aziz Isaac Katedrali.Bu yapıda kullanılan saf altın miktarı 100 kg. Burada Pedro ile Katerina evlenmiş. O nedenle St Petersburg'un en önemli katedrali burası. İçerisi heykeller, parlatılmış taşlar, mozaikler ve camlarla kaplı. Katedralin tepesine 200'den fazla basamak ile çıkılıyor. Buradan şehrin manzarasını izlenmiz mümkün.  





Katedralin arka bahçesinde Pedro'nun heykeli sizi bekliyor. Pedro'nun atının altında yılan var, bu yılan İsveç'i temsil ediyor:




10 yorum:

  1. fotolar süper.

    görüşmek üzere
    www.bakbuharika.blogspot.com

    YanıtlaSil
  2. fotoğraflar süper gerçekten de..biz gidemedik ama gezmiş kadar oldum:) kıskandım mı?? evet hem de çookkk:) sevgiler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zeren, öyle deme ama şimdi, içime batar wallahi! Umarım en kısa zamanda siz de gidersiniz. Hatta daha da güzel yerlerine gidersiniz. Sevgiler :)

      Sil
  3. Kaliteli fotoğraflar eşliğinde çok değerli bir bilgilendirme olmuş...
    Neredeyse gidip görmüş kadar oldum :)
    Çok teşekürler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zugma, umarım sen de gidersin en kısa zamanda. Kendi gözlerinle görmek gibisi başka :)

      Sil
  4. gercekten cok guzel anlatmıssınız. ben petersburg da yasayan bırı olarak sızın yazdıklarınızı okudukca bır kez daha bu sehrı ne kadar cok sevdıgımı anladım!! :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler. Gerçekten harika bir şehir, Avrupa şehirlerine taş çıkartır! Çok şanslısınız bence. Sevgiler..

      Sil
  5. çok güzel anlatmışsınız, biz de 2 ay önce oralardaydık ve gerçekten etkileyici bir şehir..

    YanıtlaSil

SOSYAL AĞLAR


İZLEYENLER

Blog Arşivi

HER GÜN MUTLAKA

NE ARADINIZ, YARDIMCI OLALIM?

Kişisel Blog

Copyright © Benden ve Bizden | Powered by Blogger
Design by Lizard Themes | Blogger Theme by Lasantha - PremiumBloggerTemplates.com